---Jimin---
Çalan telefonun sesi kulaklarımı doldurmasıyla olduğum yerde doğrulup etrafıma bakınmaya başladım. Her yer yerle bir olmuş bir şekilde gözlerimin önündeydi. Dün yine sinir krizi geçirmiş ve ağlayarak uyuya kalmıştım. Dünü düşünmeyi bırakıp telefonu buldum ve kimin aradığına baktım. Ekrandaki ''Jungkook'' yazısını görmek istemsizce gerilmeme neden olmuştu. Daha fazla beklemeyip aramayı yanıtladım.
(Jimin)- Efendim?
(Jungkook)- Jimin? Nasılsın? Uzun süredir konuşamadık.
(Jimin)- İyiyim
(Jungkook)- İyi olduğuna emin misin? Sesin kötü geliyor.
(Jimin)- Biraz üşütmüşüm, önemli bir şey değil.
(Jungkook)- Ah! Geçmiş olsun.
(Jimin)- Teşekkürler
(Jungkook)- Doktora göründün mü?
(Jimin)- Hayır, gerek yok. O kadar büyültülecek bir şey değil.
(Jungkook)- Peki, benden istediğin bir şey var mı?
(Jimin)- Yok, teşekkür ederim.
(Jungkook)- Beni istediğin zaman arayabileceğini biliyorsun Jimin. Şimdi kapatmalıyım. Kendine iyi bak.
(Jimin)- Sende
Telefonu kapattıktan sonra masanın üzerine bırakıp lavaboya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra karşımdaki aynaya bir süre bakıp yaşananları düşündüm. Ona gerçekten çok kötü davranmıştım. Hem de hiçbir suçu yokken. Ah! Neler düşünüyorum ben? Suçu vardı. Her şeye burnunu sokmamasını bilmeli. Aynanın karşısında daha fazla oyalanmayıp mutfağa geçtim. Tepsiye kahvaltı hazırladıktan sonra salondaki orta sehpanın üzerindeki cam tabaktaki anahtarı alıp odaya doğru ilerlemeye başladım. Anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğimde hala uyuyor olduğunu gördüm. Elimdeki kahvaltı tepsisini yere bırakırken gözüme bileğindeki morluklar takıldı. Bir an bunu kendim yaptığıma inanamadım. Gerçekten bu kadar canileşmiş miydim? Salona tekrar dönüp acil çantasını aldım ve odaya gittim. Uyandırmamaya özen göstererek moraran yerlere krem sürüp bezle sardım. Elinden tutup bileğine krem sürerken tuhaf hissetmiştim. Tam olarak ne hissettiğimi ve neden böyle bir şey olduğunu anlamamıştım. Daha sonra kulaklarımı eskiye ait sesler doldurmaya başlamıştı.
''(Jungkook)- Bana kendinden bahseder misin Jimin?
(Jimin)- Hakkımda ne söyleyebilirim ki?
(Jungkook)- Mesela neler hissettiğinden başlayabilirsin?
(Jimin)- Benliğimde hiçbir duygu barındırmıyorum.
(Jungkook)- Nasıl yani? Kızgın, üzgün veya sinirli değil misin?
(Jimin)- ''Boş'' kelimesi ne demek biliyor musun? Bilemezsin. En önemlisi bunu hissedemezsin. Bu yüzden şimdi sana kendimden bahsetsem hiçbir şey anlamazsın.''
Benliğinde hiçbir duygu barındırmayan ben, şimdi karşımda uyumakta olan kızın elini tutunca bir şeyler mi hissedecektim? Ah! Bu aralar neden bu kadar saçmalıyorum? Elimdeki elini bırakıp odadan çıkmıştım. Bir an önce ortalığı toplayıp rahat bir nefes almak istiyordum. Hemen işe koyuldum.
---Min Ji---
Gözlerimi zorlukla açtığımda yerdeki tepsiye vuran güneş gözümü kamaştırıyordu. Elimi gözlerimin önüne getirip yansımayı engellediğimde bileğimdeki sargı bezini gördüm. Fazlasıyla şaşırmış bir vaziyette bileğime bakarken moraran yerlere krem sürüldüğünü fark ettim. Ah! Siyahlı adamın amacı ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm & Filofobi
FanfictionStockholm Sendromu: Katiline aşık olmak. Filofobi: Aşık olmaktan korkmak. İki tür hastalık ve bu hastalığa sahip olan iki kişi. Birbirleriyle karşılaşırlarsa peki, ne olacak? Gelin Stockholm Sendromu ve Filofobi hastalığına sahip olan bu iki kişini...