Ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözlerimi zorlukla açtığımda yeni bir güne daha başladığımızı gördüm. Bugün başıma neler gelecekti acaba? Bulunduğum durum bir kez daha gözlerimdeki yaşların boşalmasına neden olmuştu. Başımı dizlerime yaslamış öylece bekliyordum. Son yaptığım olaydan sonra ölümüm kesinleşmişti artık. O ürkütücü sesi beynimde yankılanıp duruyordu.
''Merak etme. En kısa zamanda senin de işini bitireceğim!''
Lavaboda gördüğüm resmin arkasında da işi bitireceği yazıyordu. O gün öldürdüğü adamla bir ilgisi var mıydı acaba? Üç senenin sonunda, o gece işi bitirmiş miydi yani? Peki, resmi yırtılmış genç kız? O da mı benim gibi bir kurbandı? O genç kızı öldürmüş olabilir mi?
En kısa zamanda benim de işimi bitirecekti değil mi? Galiba ben kendi derdime düşmeliyim. Ama ne yapabilirim ki bu zamandan sonra? Onu fazlasıyla sinirlendirdim. Zaten beni öldürmemesi için bir neden yok ki. Ne yokluğumu fark edip araştırmaya başlayacak bir ailem, ne de bir tanıdığım var. Ölümüm hiç kimse tarafından fark edilmeyecektir. Ah! Sunbaeyi unuttum. Bütün işlerini bana yaptırmak için ortada dolanıp kalacak ama ben çoktan ölmüş olacağım. Sadece o fark eder galiba. Ah! Sunbae, kendine başka birini bulmalısın artık.
Durmak bilmeyen gözyaşlarımla düşüncelere dalmışken kapının açılmasıyla düşüncelerimden ayrılıp kapıya bakmıştım. Siyahlı adam elindeki yemek tepsisini yere hızlıca bıraktıktan sonra tekrar kapıya yönelmişti. Birden ağzımdan birkaç kelime dökülmüştü.
(Min Ji)- Özür dilerim.
Siyahlı adam konuşmamla duraklasa da susmamla odadan çıkıp kapıyı örtmüştü. Getirdiği yemek tepsisine baktığımda bir kağıt gördüm. Hemen elime alp üzerindeki yazıyı okumaya başladım.
''Yemek getirdikten bir saat sonra lavaboya götüreceğim. Onun haricinde odadan hiçbir yere çıkamazsın, boşuna rahatsız etme beni! Eğer yaptığın şeyleri tekrarlamaya çalışırsan bir saniye bile düşünmez bitiririm işini!''
Kağıdı yere bıraktıktan sonra zorlukla getirdiği yemeklerden yemeye başladım. Böyle bir durumda nasıl iştahım olabilirdi ki? Yemeği yemeye çalışırken bir yandan da lavaboya götürmek için geldiğinde ne yapacağımı düşünüyordum. Bana kötü bir şey yapmaması için ona nasıl davranmalıydım?
Tekrar düşüncelere dalmış bir şeyler bulmaya çalışırken kapının açılma sesi dikkatimi dağıtmıştı. Gözlerim kapıyı bulduğunda içeriye siyahlı adam girmişti. Ürkütücü sesi bir kez daha kulaklarımı doldurdu.
- Bir saat oldu.
Oturduğum yerden kalkıp kapıya doğru ilerlediğimde kenara çekilip benim geçmemi beklemişti. Sakin olmaya çalışarak yanından geçip lavaboya doğru ilerlemeye başladım. Yaptığım şey bir kez daha gözlerimin önünde canlandığında konuşmaya başladım.
(Min Ji)- Be-ben gerçekten özür dilerim. Sana zarar vermek istememiştim.
Siyahlı adamdan hiçbir karşılık alamayınca omzumun üstünden ona baktım. Arkamdan gelmeye devam ediyordu ama cevap vermemişti. Lavaboya geldiğimizde kapıyı açıp içeri giriyorken konuşmaya başlamıştı.
- Beş dakikan var.
İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra hemen işlerimi hallettim. Elimi, yüzümü yıkayıp rahatlamaya çalışırken aklıma genç kızın yırtılmış resmi geldi. Yere eğilip baktığımda resmin hala orada olduğunu gördüm. Resmin arkasında yazı olup olmadığını merak ettiğim için eğilip elime aldım. Resimleri birleştirip arkasına baktığımda mürekkebi dağılmış yazıyı okudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm & Filofobi
FanfictionStockholm Sendromu: Katiline aşık olmak. Filofobi: Aşık olmaktan korkmak. İki tür hastalık ve bu hastalığa sahip olan iki kişi. Birbirleriyle karşılaşırlarsa peki, ne olacak? Gelin Stockholm Sendromu ve Filofobi hastalığına sahip olan bu iki kişini...