---Min Ji---
Salonu toplarken göz ucuyla siyahlı adama da bakmayı ihmal etmemiştim. Her an yine bir şey yapar diye korkuyordum açıkcası. Vücudumdaki yaraların iyileşmesine bile izin vermiyor arayı fazla soğutmadan vücuduma yeni yaralar açıyordu. Kabuslarımdan şikayetçi olurken şimdi gerçek hayatımdan şikayetçiydim. En azından nefes nefese ve ter içinde gözlerimi açtığımda kabus son buluyor ve gördüklerimin hiçbiri gerçek olmuyordu. Ama gerçek hayatımda öyle olmuyor maalesef. Bir türlü bu kabustan uyanamıyorum...
Düşüncelerimden ayrılıp yavaşça gözlerimi tekrar siyahlı adama çevirmiştim. Yerdeki kırılan vazonun parçalarını ve etrafa dağılan çiçekleri topluyordu. Gözlerimi bugün gördüğüm yüzüne çevirdiğimde alnındaki ter damlası çenesine kadar iz yapmıştı. İtiraf etmek gerekirse yüzü, benim yüzümden daha iyi görünüyordu. Gözleri her Korelininki gibi çekikti ama bakışları bana bir tuhaf geliyor. Kirpikleri ise özenle dizilmiş gibi. Burnunun küçüklüğü yüzüne tam uymuşken dudaklarının dolgunluğu bir kız olarak beni kıskandıracak derecedeydi. Kendime itiraf etmeliyim ki eğer siyahlı adamla farklı bir şekilde karşılaşsaydık ondan etkilenme ihtimalim yüksekti. Aşık olmazdım belki ama etkileneceğimden eminim. Ama gel gör ki onun bu yüzünde önce içindeki canavarı gördüm ben. Şimdi yüzü bu kadar mükemmel olsa da ondan nasıl etkilenebilirim ki?
Saçma düşüncelerimden kurtulup işime geri döneceğim sırada dikkatimi çeken şeyle tekrar siyahlı adama dönmüştüm. Dalgın duruyordu. Sanki bir şey aklını karıştırmış gibi görünüyor. Tek dileğim oynadığım oyundan etkilenmiş olması. Oyunculuğumun nasıl olduğunu bilmiyorum ama bu sefer rolümü oynayabilmiş olmayı diliyorum. Katiline hak veren bir rehine rolünü iyi oynayabilmeyi diliyorum...
---Jimin---
Salonu toplarken bir yandan da ona olan davranışlarımı düşünüyordum. Sırf o lanet olası ilaçları tekrar kullanmamak için ona neler yapmıştım. Böyle olmasını bende istemezdim ama o zamanlara tekrar dönmek istemiyorum. Bir kez daha buna dayanabileceğimi sanmıyorum...
İlaçları kullanmadığım için sinir krizi geçiriyor ve o an kendimde olmuyorum. İçimden farklı bir ben daha çıkıyor. Gerçekten ona onları yapan ben değilim, beni bu hale getirenler!!! Kendimi yeterince suçlu bulurken bir de haklı olduğumu düşünmesi kendimi daha fazla suçlamama neden olmuştu. Ne yapmalıydım ki şimdi? Ne kadar onu buradan göndermek istesem de yapamam. Ne yapmalıyım peki? O ilaçlara geri başlamalı mıyım?
Üzerimde hissettiğim yoğunlukla düşüncelerimden ayrılıp başımı çevirdim. Bana baktığını görünce eski halime bürünüp konuşmaya başladım.
(Jimin)- Ne var? Neden bakıyorsun?
(Min Ji)- Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama o kadar daldın ki vazo parçasının elini kestiğini fark etmedin. Gidip elini yıkamalısın. Mikrop kapabilir.
(Jimin)- N-ne?
Şaşkınlıkla gözlerimi elime çevirdiğimde avuç içimin kanıyor olduğunu gördüm. Gerçekten nasıl fark etmemiştim bunu. Elimdeki parçaları yere bırakıp lavaboya doğru ilerlemeye başladım. Elimi yıkayıp kanın biraz olsun azalmasını sağladıktan sonra salona tekrar dönüp acil çantasını sol elimle zorlukla açmaya çalıştım. Sonunda açabildiğimde içinden cımbızı alıp yaraya saplanan parçayı çıkarmaya çalıştım. Sol elimi fazla kullanamadığım için parçayı çıkaramamış hatta daha çok yaraya saplanmasını sağlamıştım. Cidden neden bu kadar çok acıyordu?
Sesli bir nefes verip cımbızı yerine koyduktan sonra hala kanamaya devam eden yaraya bakarak çaresizce ne yapabileceğimi düşünmeye başladım. Kısa bir süre sonra yanımda hissettiğim hareketlilikle başımı yana çevirdim. Yavaş hareketlerle yanıma gelip yaraya bakmıştı. Yüzüme bakmamaya devam ederek konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm & Filofobi
FanfictionStockholm Sendromu: Katiline aşık olmak. Filofobi: Aşık olmaktan korkmak. İki tür hastalık ve bu hastalığa sahip olan iki kişi. Birbirleriyle karşılaşırlarsa peki, ne olacak? Gelin Stockholm Sendromu ve Filofobi hastalığına sahip olan bu iki kişini...