---Min Ji---
Bir kez daha güneş doğmuştu. Fazlasıyla uykum vardı ama vücudumdaki ağrılar yüzünden bütün gece uyuyamamıştım. Güneşin doğmasıyla oda biraz olsun aydınlanmıştı ve bileğimdeki morlukları daha rahat görebilmiştim. Kapının kilit sesini duyduğumda korku bütün vücudumu kaplamıştı. Kısa bir süre sonra içeri siyahlı adam girmişti. Elindeki yemek tepsisini yanıma bıraktıktan sonra karşıma geçip oturmuştu. Korkudan nefesimi tutmuş beklerken o ürkütücü sesini bir kez daha duymuştum.
- Yemeğini ye.
Sesi olabildiğince sakin ve yumuşak çıktığı için şaşkınlıkla gözlerimi üzerine dikmiştim. Karşımda oturmuş yemeği yememi bekliyordu. Daha fazla bekleyip kızdırmamak için yemeğimi yemeye başladım. Bana bakmaya devam ettiği için fazlasıyla rahatsız olmuştum. Ağrılarım yüzünden de daha fazla yemeğimi yiyemedim. Kaşığı yavaş bir şekilde tepsiye koyduktan sonra siyahlı adama bakmamaya özen göstererek konuşmaya başladım.
(Min Ji)- Özür dilerim.
- Ne için?
(Min Ji)- O resmi olduğu yerden almamalıydım. Sonuçta bu senin özelin.
- Nereden biliyorsun özelim olduğunu?
(Min Ji)- Resmin arkasında ''Seni Seviyorum'' yazıyordu. Sevgilin olmalı.
Son söylediğim cümle sabrını taşıran son damlaydı galiba. Sinirlendiği için derin ve sık nefes alıyordu. Bütün hücrelerim korkuyu yoğun bir şekilde yaşamaya başlarken birden ayağa kalkmıştı. Önümdeki yemek tepsisini ayağıyla duvara doğru ittirdiğinde şaşkınlıkla ve korkuyla başımı kaldırıp siyahlı adama bakmıştım. Yüzümdeki yanma hissiyle birlikte yere savrulmuştum. Titreyen elimi yüzüme koyduğumda fazlasıyla acımıştı. Gözlerimden gözyaşlarım süzülmeye başladığında siyahlı adam saçımdan tutup beni ayağa kaldırmıştı. Ani bir hareketle boğazımdan tutup sert bir şekilde duvara yaslamıştı. Nefes almaya ihtiyacım vardı ama boğazımdaki elinden bir türlü kurtulamamıştım. Boğazımda yoğun bir acı hissettiğimde o ürkütücü sesi tekrar kulaklarımı doldurmuştu.
- Bir daha! Sakın! Bilmediğin konulara burnunu sokma!!!
Bağırmasından hemen sonra beni hızlı bir şekilde yere ittirip kapıyı çarparak odadan çıkmıştı. Tokat attığı yüzümün kızardığından emindim ve daha önemlisi boğazımı tuttuğu için nefes alamamış ve bilincimi kaybetmek üzereydim. Şuan düştüğüm yerden kalkacak gücüm bile yoktu. Vücudumdaki her hücre acıyla kendini gösteriyordu.
Gözyaşlarım gözlerimden çeneme doğru iz yaparken gözlerimin önünde bir sahne belirmişti. Eski hayatımdan bir anıydı. Babam birçok kez dövmüştü beni ama son dövdüğü zaman hala kabusum oluyor. O kabusuma şimdi bir tane daha eklenmiş oldu. Kabuslarımın ana karakteri olan babamdan gerçek hayatta kurtulmuş olsam da kabuslarımın yeni karakteri olmuş olan siyahlı adamdan gerçek hayatta kurtulamamıştım. Kurtulabileceğime dair küçücük bir umut tanesine de sahip değildim artık.
Odada hıçkırıklarım yankılanırken kulağımı dolduran sesle korku, yoğun bir şekilde bir kez daha kendini göstermişti. Resmi gösterdiğim gün gibi yine önüne gelen her şeyi kırıp döküyordu galiba. Bir yandan sinirini eşyalardan alırken bir yandan da bağırıyordu.
Bu sefer daha fazla sinirlenmişti galiba çünkü seslerin kesilmesi uzun bir süre almıştı. Sesler kesildikten sonra bir daha hiç ses duymamıştım. Olduğu yerden hiç kımıldamamıştı büyük bir ihtimalle. Odadan odaya geçse bile ayak seslerini duyardım ama gürültüden sonra küçük bir çıtırtı dahi duymamıştım. Ağrılarıma yeni eklenmiş ağrılarımla zorlukla uyumaya çalştım. Belki uyandığımda bunların hepsi bir rüya olurdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm & Filofobi
FanfictionStockholm Sendromu: Katiline aşık olmak. Filofobi: Aşık olmaktan korkmak. İki tür hastalık ve bu hastalığa sahip olan iki kişi. Birbirleriyle karşılaşırlarsa peki, ne olacak? Gelin Stockholm Sendromu ve Filofobi hastalığına sahip olan bu iki kişini...