---Jimin---
Mağazadan aldığımız eşyaları eve taşıdıktan sonra Min Ji mutfak eşyalarını hemen yerleştirip odasına girmiş ve bir saat olmasın rağmen hiç ses çıkartmamıştı. Bir soru aklımı karıştırıp duruyor ve onu merak etmeme neden oluyordu.
Kendine bir şey yapmış olabilir mi?
Daha fazla dayanamayıp oturduğum yerden kalktım ve merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Odasına gittiğimde ne söyleyeceğimi bilmediğim için tekrar geri döndüm ama döndüğümde gördüğüm paketlerle bu sorun ortadan kalkmış oldu. Min Ji'nin elbiselerinin bulunduğu paketleri alıp odasına doğru ilerlemeye başladım. Kapının önüne geldiğimde paketleri bırakıp kapıyı tıklattım ama ses gelmemişti. Yavaşça kapıyı açtığımda odanın boş olduğunu gördüm. Paketleri içeri kenara bıraktıktan hemen sonra lavabo ve banyonun bulunduğu kapı açılmıştı. Arkamı döndüğümde bornozuna iyice bürülenmiş bir adet Min Ji görmeyi beklemiyordum. Yavaş adımlarla yanına doğru ilerlerken o da geri geri gidiyordu. En sonunda sırtı duvarla buluştuğunda bende tam karşısındaydım. Elindeki havluya uzanırken burnuma dolan çikolata kokusu başımı döndürmüştü. İlk defa böyle olmuştum. Çikolatayı fazla sevmeyen ben şimdi kokusunu içime derince çekmek istemiştim. Neler oluyordu bana? Neden zaman geçtikçe ondan daha fazla korkmaya başlamıştım?
Düşüncelerimden ayrılıp elindeki havluyu aldıktan sonra başına koymuştum. Alnı ve gözleri kapanmış minik burnu ve kırmızı dudakları görünüyordu. Yüzünü bu kadar yakından ilk defa inceliyordum. Daha fazla saçmalamayı bırakıp konuşmaya başladım.
(Jimin)- Başının ağrımasını istemiyorsan saçlarını kurulamalısın.
Cevap vermesini beklemeden hemen odadan çıkmıştım. Mutfağa gidip masadaki sürahiden su doldurmuş ve sandalyelerden birine oturmuştum. Suyu tam içeceğim sırada masadaki çikolata paketi gözüme takılmıştı. İçinden bir tane alıp koklamıştım ama az önceki duş jeli gibi güzel ve büyüleyici kokmuyordu. Çikolatayı yerine bırakıp akşam içilmesi gereken ilaçlarımı içtikten sonra mutfaktan çıkmıştım. Salona geçip televizyonu açtım ve kanalları gezmeye başladım. Televizyon izleme gibi bir alışkanlığım olmadığı için bir süre sonra sıkılmış ve kapatmıştım. Mutfağa gidip kendime kahve yaptıktan sonra balkona çıkmıştım.
Sandalyelerden birine oturdum ve kahvemi yudumlamaya başladım. Gecenin karanlığı, rüzgarın hafif sesi, yıldızların eşsiz görüntüsü ve burnumu dolduran kahve kokusu beni dinlendirebilen tek şeydi. Aslında bir şey daha var. Şarkı söylemek de beni dinlendiriyordu. Eskiden bir grubum vardı. Birlikte sık sık müzik söylerdik. Sesimin iyi olduğunu söylerlerdi ama benim daha çok ilgilendiğim kısım kişinin kalbine dokunup dokunmamasıydı. Önemli olan sesin güzel olması değil kalpten, hissederek o şarkıyı söyleyebilmektir diye düşünüyordum, şimdi olduğu gibi.
Eski zamanları düşünmeyi bırakıp uzun zamandır söylemediğim şarkıyı mırıldanmaya başlamıştım.
---Min Ji---
Jimin odadan çıktıktan sonra başıma bıraktığı havluyla saçlarımı kurulayıp üzerimi giyindim. Aşağı inmek istemediğim için bir süre odada boş boş dolandım. Daha sonra kenara bırakılmış paketleri gördüm. Elbiseleri tek tek dolaba yerleştirmeye başladım. Jimin'in zoruyla mağazada denediğim elbiseyi elime alınca birden gözlerimin önüne aynadaki halimiz gelmişti. Jimin'in şaşkın yüz ifadesini ve ne yaptığımı anlamaz bir şekilde baktığını hatırlayınca yüzüme büyük bir gülümseme yayılmıştı. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Mağazada çalışan kızların Jimin'e bakışları da hiç hoşuma gitmemişti. Tanımadıkları birine nasıl öyle bakabiliyorlar? Onlara sinir olmuşken bir de Jimin'in kızdırması sabrımın taşmasına neden olmuştu. İlk defa Jimin'e karşı sesimi yükseltmiştim. Ama ne yapayım, fazla kızdırmıştı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stockholm & Filofobi
FanfictionStockholm Sendromu: Katiline aşık olmak. Filofobi: Aşık olmaktan korkmak. İki tür hastalık ve bu hastalığa sahip olan iki kişi. Birbirleriyle karşılaşırlarsa peki, ne olacak? Gelin Stockholm Sendromu ve Filofobi hastalığına sahip olan bu iki kişini...