31. Bölüm

4.7K 209 27
                                    

Saçma sapan bi şey oldu :/ e arkamdan ayılar bağırıyo gibi koşturarak yazdım -_- Ve hiç istememe rağmen sanırım hikayenin finali çok çok yakında :(( Eğer talep olursa size biraz da ikinci kitap olarak devamını getirebilirim...

DAPHNİE’S POV

Uyku sersemi yarı açık gözlerimle yerdeki- her neyse- takıldım ve sendeleyip duvara tosladım.

Bir ışık anahtarı bulmak umuduyla duvarları yokluyordum ama hiçbir şey bulamadım. Gelen takırtılarla kulaklarımı diktim.

‘’Hırsız mısın? Elimde beysbol sapası var!’’ uyku sersemliği ya da cümlenin saçmalığından bir an afalladım  

‘N-ne? .’’ Sonunda yanan koridorun ışığıyla gözlerimi kıstım.

‘’Ah! Neden sinsi sinsi geziyorsun?!’’

Işıktan kamaşan gözlerimi ovuşturdum. ‘’Işık anahtarını bulamadım da ondan.

‘’İyi misin? Bir şeye ihtiyacın olursa uyandır demiştim ama!’’  elindeki ahşap sopaya baktım

‘’Bir şeyim yok sadece susadım, bana açık kalp ameliyatı olmuşum muamelesi yapmasana Jolene.’’

Birinin benim için endişelenmesi her zaman hoşuma giderdi ve Jolene kesinlikle fazlasıyla endişeliydi.  O gün bir armut gibi düşüp bayıldığımdan uyanana kadar yanımda kalmıştı ve uyanmamı beklemişti. Sonra uyandığımı görünce de ağlamaktan ciğerlerini hastanede bırakacak diye korkmuştum.

Sonra da beni bir süreliğine kafamı toplamam için evlatlık almıştı. Şu ana dönersek ise o elindeki sopayla şimdi de ben kendim için endişeliydim.

Dik dik bana baktığını fark ettiğimde birkaç kez daha gözlerimi sopaya götürüp tekrar çektim. ‘’Şey… O sopayı bırakacak mısın?’’ elinde olduğunu çoktan unutmuş gibi bana baktı ve ardından farkındalıkla sopayı girişteki portmantonun kapalı dolabına geri koydu.

‘’Saat gecenin üçünde neden ayaktasın ve neden bu saatte makyajlısın? Beni bırakıp bırakıp balolarda mı sürtüyorsun üvey kardeş?’’  uzattığı bardağı alıp suyu içerken mutfak tezgâhına zıplayışını izledim.

‘’Fransa’yla konuşuyordum biliyorsun saatler bayağı bir uyumsuz ayrıca Sype bağlantısıyla, ne yani hortlak gibi gözükmek istemedim.’’ ( Fransa bizim saatimize göre 1 saat Amerika-CA bizden on saat geri)

‘’Fransa’da kim var ki?’’

‘’Büyükannemler ve bir de tek aşkım! Ğomeo’m, kuğuvasanım!’’ dedi teatral hareketleri ve abartılı aksanıyla.

‘’Kulağa bir pastane işletiyormuşsun gibi geldi.’’ Suyu bitirip bardağı masaya koydum. ‘’Bana bir sevgilin olduğunu söylemediğine inanamıyorum! Olan ve olmayan ilişkimin en ince ayrıntılarına kadar haberdarsın.’’

‘’Yaa sorma bu ulvi bilgiler beni neredeyse gıda mühendisi yapacak.’’ Laf laf laf..

‘’Afedersin ama ayrıca Romeo ve Juliet hikâyesinin geçtiği yerin İtalya olduğunu bilecek kadar kültürlüsün sanmıştım.’’

İşaret parmağını salladı  ‘’Bende ikinci adımın Juliet olduğunu bilecek kadar yakınımsın sanmıştım.’’ Ops ufak bir detay.

‘’…Biliyorum… Biliyordum. Sadece coğrafi bir… Bir…’’ durumu toparlayacak bir laf ararken tanrıya şükür ki kırılmadığını belli edecek ‘Hahay! Yemezler!’ sırıtışını attığında pes ettim.

ONCE UPON A TIME (Harry Styles Fanfiction. Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin