Rüzgar Toprak'ı görmezden gelerek bakışlarını Yağmur'a kilitledi. Hâlâ duyduklarına inanamıyordu ve Yağmur'dan aksini söylemesini bekliyordu.
"Bunun doğru olmadığını söyle bana!" Ses tonu, "Doğru olduğunu biliyorum ama lütfen inkâr et." diyordu sanki, o kadar çaresiz çıkmıştı sesi.
"Biz evlendik abi!"
Şimdi ne olacaktı, Rüzgar nasıl bir tepki verecekti?
Cevaplaması imkânsız sorulardı bunlar.
Buz gibi bir sessizlik bir anda bütün evi sardı. Rüzgar'ın yüzündeki ifadesizlik her saniyeyi daha da zorlaştırıyordu. Yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Böyle davranmayı nasıl başarabiliyordu?
Az sonra Toprak sessizliği bozarak bana elini uzattı ve "Hadi balım, gidiyoruz." diye fısıldadı.
Ne yapacağımı bilemez bir halde Rüzgar'a baktım.
Gözlerini kapatmış derin derin nefes alıyordu. Sanki az sonra yapacağı şeyleri planlıyor gibiydi. Kesinlikle öyle olmalıydı. Çünkü içimden bir ses –yanılması için yalvarsam da– beni asla bırakmayacağını söylüyordu.
Gözlerimi bir saniye bile Rüzgar'dan ayırmadan yavaşça geriye bir adım attım. Arkamı dönmeye cesaretim yoktu. Çünkü her an beni tutup çekecekmiş gibi hissediyordum ve bu beni fena halde tedirgin ediyordu.
Birkaç ürkek adımdan sonra derin bir nefes alarak arkamı döndüm ve Toprak'a doğru ilerlemeye başladım. Daha ikinci adımda ne olduğunu anlamadan geriye doğru savrulurken buldum kendimi.
Rüzgar beni kendine öyle hızlı çekmişti ki sırtım onun göğsüne sertçe çarptı. Artık sakin değildi. Bunu deli gibi inip kalkan göğsünden hissedebiliyordum.
Az sonra onunla birlikte nefes aldığımı fark ettim. Tek beden olmuşçasına göğsümüz aynı anda inip kalkıyordu. Bunu korkuyla yaptığıma emindim çünkü öfkeden kuduruyordu. Tıpkı patlamış bir yanar dağ gibiydi ve öfkesi önüne çıkan her şeyi yakıp geçecekti. İlk yanacak kişi de ben olacaktım.
Nefesini saçlarımda hissedince ürperdim ve huysuzca kıpırdandım.
Fakat o, sıkı sıkı tutuyordu beni. Elindeki son kozu da kaybetme korkusu yaşıyor gibiydi. Eğer bırakırsa kaybedecekti, bunu biliyordu. Ama Rüzgar Ulusoy asla kaybetmezdi.
Toprak beni kurtarmak istercesine öne atıldı ama Rüzgar'ın hızlı bir hareketle ona doğrulttuğu silahla kalakaldı.
Nefesler tutuldu sanki. İşlerin böyle bir hal alacağını hiç tahmin etmemiştim. Sesler yükselir, belki birkaç da yumruk atılırdı ama silah... Silahların çekilebileceği hiç aklıma gelmemişti.
Titreyen sesimle, "Abi!" diye fısıldadım. "Abi, yaklaşma lütfen. Geri çekil!"
En son isteyeceğim şeydi Toprak'ın zarar görmesi. Hele ki bu benim yüzümden olacaksa buna asla izin veremezdim.
"Her şey yoluna girecek balım, korkma abin burada."
Bu şekilde söyleyince kendimi yıllar önceki gibi korunmaya muhtaç o küçük kız çocuğu gibi hissettim.
Hayır, buna artık izin veremezdim. Daha ne kadar Toprak'ın koruması altında kalacaktım? Daha ne kadar beni korumak zorunda kalacaktı? Bunu değiştirmenin zamanı gelmişti. Toprak artık bir başkasını korumak zorundaydı, karısını. Bu da başımın çaresine bakmam gerektiği anlamına geliyordu.
"Abi, daha fazla sinirlendirme onu. Geri çekil." dediğimde Rüzgar beni onaylarcasına başını salladı.
"Hiçbir yere kımıldamıyorum. Beni duydun mu?" Toprak terlemeye başlamıştı. Korkuyordu, bunu biliyordum. Ama kendisi için değil, küçük kardeşini koruyamamaktan korkuyordu.
"Seni almadan hiçbir yere gitmiyorum Deniz."
"Artık çok geç." Rüzgar her kelimeyi üzerine bastıra bastıra söylemişti.
"Demek evlendiniz!" Sesindeki tehditkâr hava yutkunmama sebep oldu.
"Bunu öğrendikten sonra sizi öylece bırakacağımı düşünmüş olamazsınız."
Elbette düşünmemiştim.
"Plan değişti!"
Plan değişti mi? Ne yani, yeni bir planı daha mı var? İşini hiç şansa bırakmıyordu. Onların evlenmiş olabileceklerini tahmin etmiş olmalıydı. Böylece A, B hatta C planı bile yaptığına emindim.
Rüzgar silahı Toprak'ın göğsüne dayadı ve onu geri ittirdi.
"Şimdi, gidin buradan!"
Onları bırakıyor mu yani? Peki ya ben?
Başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Doğruca karşıya bakıyordu. Öfkeliydi, kendini dizginlemeye çalışıyordu, bunu gergin çene kaslarından anlayabiliyordum.
Ona baktığımı anlayınca başını yavaşça bana çevirdi.
Birkaç saniye öylece baktı ama bu saatlerce sürmüş gibi hissettirdi. Yutkundum ve derin bir nefes aldım. Kolunu göğsümün üzerinden sardığı için bu derin nefesimle birlikte onun kolu da inip kalktı.
"Peki ya ben?" diye sorarcasına fısıldadım.
Buz gibi bir sesle, "Sen benimle kalacaksın ve benimle evleneceksin." deyince, "Ne!" diye şaşkınlığımı belli edercesine haykırdım.
Toprak da fazlasıyla şaşırarak, "Saçmalamayı kes!" diye bağırdı ve bize doğru yürümeye başladı. "Deniz bizimle geliyor."
"Kal yerinde!"
Rüzgar o kadar yüksek sesle bağırmıştı ki korkuyla sıçradım.
"Bir adım daha atarsan eğer..." Yüklemi olmayan bir cümle daha.
Kötü şeyler olacaktı hissedebiliyordum ama buna izin veremezdim.
Toprak, Rüzgar'ın tehditkâr imasını görmezden gelerek, "Deniz asla seninle evlenmeyecek!" dedi. "Buna asla izin vermem!"
Rüzgar parmağını tetiğe götürerek, "Öyle mi? Buna nasıl engel olacaksın?" diyerek resmen meydan okudu.
Toprak geri çekilmeyecekti, Rüzgar da öyle. Bir şeyler yapmalıydım ama ne? Rüzgar'la evlenme fikri bile boğazımda kocaman bir yumru olup nefesimi keserken gerçeğini nasıl kabul edebilirdim? Birkaç saat önce tanıdığım bir yabancıyla evlenmemi gerçekten de bekliyor muydu?
İstediği tek şey sadece intikam almaktı, buna emindim.
Bedenim Rüzgar'ın elindeydi, kaderim de öyle. Bir yabancı nasıl bir günde gelip de bütün hayatımı alt üst edebilmişti?
Bir oyuncak gibi oynuyordu bizimle ya da kukla mı demeliydim. İpleri ellerine geçirmiş, bizi istediği gibi yönlendiriyordu. Peki biz buna neden izin veriyorduk? Sevdiklerimiz zarar görmesin diye. Kocaman bir yanlışlık vardı bu işte. Çünkü sevdiklerimiz zayıflığımız değil gücümüz olmalıydı. Nerede yanlış yapmıştık, nasıl yanlış yapmıştık bir türlü anlamamıştım.
Bildiğim tek şey Rüzgar'ın aldığı her nefes nefretten ibaretti, kapkara bir nefret... Kardeşlerimizin aşkı bu nefrete kurban edilmemeliydi.
Buna engel olmalıydım ama nasıl?
Rüzgar benimle evlenmek istiyordu. Eğer kabul edersem bu gerçekten de onları korumam için yeterli olacak mıydı?
Ona zerre kadar güvenmiyordum. Böyle bir insanla asla evlenemezdim. Çünkü bu, onların aşkı yerine kendi hayatımı kurban etmek demekti.
Rüzgar'ınnefretine kendi hayatımı kurban edebilecek miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURBAN
RomanceWATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir tarafta Toprak'a doğrultulmuş bir silah diğer tarafta ise Rüzgar ile evlenmek.... Bu nasıl bir ikilem. Bu nasıl bir çaresizlik. ...