Yağmur'dan...
"Sana neler oluyor böyle Toprak! Seni tanıyamıyorum artık!"
"Bütün bunları sırf abine iyilik yapmak istemediğim için mi söylüyorsun Yağmur?"
Toprak, hemen arkasındaki koltuğa otururken elini saçlarının arasında geçirdi.
"Sorun abim değil, sorun senin bir insanın hayatı tehlikedeyken bencilce düşünmüş olman."
Toprak hızla ayağa kalkıp tam karşıma geldi ve yüzümü elleri arasına alarak, "Bencillik ne biliyor musun? Bencillik biziz! Bizim şu an burada birlikte yaşıyor olmamız ve Deniz'in o adamla istemeye istemeye yaşıyor olması." dedi titreyen sesiyle.
Ne diyebilirdim ki! Haklıydı. Ama bu Deniz'in, Rüzgar'ı öldürmeye çalışması için sebep olamazdı. Tam cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki telefonum çalınca Toprak'ın ellerini hızla itip telefonu açtım.
"Selam prenses, durumlar nasıl?"
Gökalp'in samimi sesine karşılık buz gibi bir sesle –çünkü tam da kavganın ortasında aradı– "İyi, abim nasıl? Uyandı mı?" diye sordum.
"Ben de haber vermek için aramıştım zaten. Rüzgar uyandı. Gelip seni alayım mı?"
"Hayır, hayır gerek yok. Ben hemen bir taksiye atlayıp geliyorum." dedim ve cevap vermesini beklemeden kapattım. Çünkü biliyordum ki beni alma konusunda sinir bozucu bir şekilde ısrar edecekti.
Toprak'a dönüp, "Abim uyanmış. Yanına gidiyorum." dedim ve biraz bekledim. "Tamam birlikte gidelim." ya da "Gelmemi ister misin?" tarzı cümleler bekliyordum ama o sadece, "İyi, git!" deyip odaya çıktı. Ardından bakarken ona olan bütün sinirimi alıp gitmesini umarak gürültülü bir nefes alıp verdim.
Onu çok seviyordum, kendimden bile çok ama bu tavırları beni üzüyordu. Ona hak veriyordum, kardeşi için üzülüyordu ama Rüzgar da benim kardeşimdi. Ben de şu an onun için ölümüne endişeleniyordum. Fakat Toprak beni hiç anlamıyordu.
Hızlıca evden çıktım ve biraz ilerleyip bir taksiye bindim. Evin adresini şoföre söyledim ve arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Toprak'ın peşimden gelmemiş olmasına inanamıyordum.
Arabadan inip hemen Rüzgar'ın odasına gittiğimde Deniz'i odada görünce sinirlendim. Karşısına geçip onu azarlarcasına, "Senin ne işin var burada! Onu öldürmeye çalıştın şimdi de onunla ilgilenip kendini affettirmeye mi çalışıyorsun?" diye bağırınca bana cevap vermeyip çıktı. O, hızla odadan çıkarken ben de sakinleşmek için birkaç derin nefes aldım. Sonra da dönüp Rüzgar'a baktım.
Ne kadar olmuştu onu görmeyeli? Biz ne ara bu kadar uzaklaşmıştık birbirimizden?
Gözlerim sızlamaya başladığında ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım ama bu hiçbir işe yaramamıştı. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladığında, "Abi!" diye fısıldadım, özlemle, endişeyle. Bana öylece dümdüz bir ifadeyle bakınca birazdan ağzını açıp, "Defol git!" diye bağıracak sandım. Ama o, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirerek kollarını yana açıp, "Buraya gel ufaklık!" dedi.
"Abi!" diyerek kendimi onun kollarına attım. Rüzgar "Ahh!" diye acıyla inleyince, "Özür dilerim, özür dilerim..." diyerek hemen geri çekildim.
"Kızım yavaş olsana biraz!" deyip gülümsedi.
"Bir de gülüyor musun? Ya neden normal bir hayatın yok senin? Neden sürekli başına bir şeyler geliyor?" diye isyan edercesine haykırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURBAN
RomanceWATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir tarafta Toprak'a doğrultulmuş bir silah diğer tarafta ise Rüzgar ile evlenmek.... Bu nasıl bir ikilem. Bu nasıl bir çaresizlik. ...