Bölüm 10

81.2K 4.1K 152
                                    

Rüzgar'dan...

Öfkeyle odanın içinde dolanıp duruyordum. Sakinleşmeye çalışıyordum ama bunda pek başarılı olduğum söylenemezdi. Yağmur'un beni bırakıp gitmesini kaldıramıyorken şimdi de Gökalp de mi onların tarafındaydı yani? Ayrıca o ufaklık, kardeşimin kıyafetlerine dokunmaya nasıl cüret ederdi? Bunları düşündükçe öfkem aşılmaz bir yol gibi önümde uzayıp gidiyordu.

Hemen telefonumu çıkarıp Gökalp'e mesaj attım. "Odama gel!"

Onunla konuşmalıydım. Beni o kızın yanında küçük düşürmüştü. Yapma dediğim halde onu kucaklayıp odasına götürmüştü.

Gökalp'e emirler vermezdim, veremezdim çünkü o daima kendi istediğini yapardı. Deniz'i kaçıracağımı söylediğimde onun bu konuyla hiçbir alakası olmadığını söyleyip benimle saatlerce tartışmıştı ama yine de benimle birlikte gelmişti. Bana olan sadakatinden en ufak bir şüphem olmamışken şimdi bu kız yüzünden neden beni ezip geçmişti?

Kafamın içindeki düşüncelerle cebelleşirken kapı çaldı ve Gökalp içeri girdi. Öfkeyle ona bakarak, "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye hesap sordum. Sesim oldukça yüksek çıkmıştı.

"Abartma Rüzgar! Kızın bileği incinmişti, yürüyemeyecek haldeydi. Bence bunu ikimiz de biliyoruz."

"Kendini acındırıyor. Numara yaptığına eminim." Ona doğru bir adım attım. "Sevimli yüzüyle seni kandırmasına izin verme!"

"Kucağımda acıyla titrerken pek de numara yapıyor gibi görünmüyordu ama yine de dikkat ederim. Sen merak etme." Yanıma geldi ve eliyle omzuma yavaşça yumruk attı. Sonra da yüzüne ciddi bir ifade yerleştirip konuşmaya başladı.

"Bak, tekrar söylüyorum. O kızın hiçbir suçu yok. Bırak gitsin."

"Bunu nasıl söylersin Gökalp! O ve onun kanındaki herkes suçlu. Anne ve babama yaptıklarını bilmiyormuş gibi konuşma! Bu da yetmiyormuş gibi sahip olduğum son ailemi de elimden aldılar. Onlardan nefret ediyorum." Öfkemi biraz olsun hafifleteceğini düşünerek masanın üzerindeki bardağı alıp yere fırlattım.

Gökalp bunu görmezden gelerek ilerledi ve tekli koltuklardan birine oturdu. "Peki planın ne?"

"Göze göz dişe diş!" Yürüdüm ve pencerenin kenarında kollarımı bağlayıp ormanı seyrettim. Az sonra Gökalp yanıma gelip dışarıya bakarak, "Yani?" diye sordu.

"Yani Gökalp..." dedim ve dönüp ona baktım. "O benim kardeşimi aldı, ben de onunkini alacağım. Deniz'in benim yanımda asla mutlu olamayacağını bilecek ama onu geri de alamayacak. Küçük kız kardeş burada her gün kanlı gözyaşları dökecek ve abisinin de orada içi içini yiyecek. Eli kolu bağlı oturacak, kahrolacak. Ne Deniz ne Toprak. İkisi de mutlu olamayacak." Gözlerimi kırpmadan tek seferde söylemiştim.

Gökalp derin bir nefes aldıktan sonra kapıya doğru ilerledi. Kapının eşiğinde durup bana baktı. "Dikkatli ol Rüzgar! Yakayım derken yanma!"

Bakışlarımı tekrar pencereden dışarıya çevirdim. "Ben zaten yanıyorum ve onları da yavaş yavaş yakıp küle çevireceğim. Her saniyesinde de acıyı hissettiklerinden emin olacağım."

Gökalp hiçbir şey söylemedi ve kapıyı ardından kapatarak çıktı.

Az sonra Deniz'in öfkeden çıldırmış sesini duydum. Sürprizimi görmüş olmalıydı. Moralim biraz yerine gelmişti. Onu üzgün ve öfkeli görmek beni gerçekten mutlu ediyordu. Özellikle de gözyaşları.

Öylesine nefret ediyordum ki ondan, onun acısı benim mutluluğumdu.

Keyifle, "Daha yeni başlıyoruz Yılmaz!" diye mırıldanırken kapıya doğru ağır adımlarla ilerledim.

KURBANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin