Bölüm 22

103K 4.2K 358
                                    

Deniz'den...

"Deniz!"

"Gö-gökalp!"

Gökalp endişeli gözlerle bakarak, "Her şey yolunda mı?" diye sordu, bir yandan da üzerimdeki tişörtü göstermişti.

"Ben... Ben bilmiyorum." dedim ve yüzüne bakmadan hızla odama çıktım. Gözlerine bakamamıştım. Sanki az önce olanları anlayacakmış gibi bakışlarımı ondan kaçırmıştım.

Odama girer girmez kendimi yorganın altına sakladım. Dizlerimi karnıma çektim ve kollarımı kendime sardım. Vücudum hâlâ titriyordu. Nasıl bu kadar ileri gidebilmişti? Nasıl yapabilmişti? Rüzgar'ın öfkesi hiç korkutmadığı kadar korkutmuştu bu gece beni.

...

Sabah telefonumun sesiyle gözlerimi açtığımda huysuzca söylenerek, "Eylül, seni öldürmek istiyorum." dedim. Geçen hafta telefonumu aldığımda onlara haber vermiştim ve o dakikadan beri beni neredeyse her saat arıyordu. Eğer aramıyorsa mesaj atıyordu. Bu kadar üzerime düşmesi beni rahatsız etse de yine de onu kıracak bir şeyler söylemiyordum.

"Efendim Eylül?" Sesimin sinirli çıkmamasına özen göstererek konuştum.

"Günaydın. Lütfen bana bugün okula geleceğini söyle. Lütfen, lütfen, lütfen."

Yatakta doğruldum ve sesimin daha iyi çıkması için öksürdükten sonra, "Bir şey mi oldu?" diye sordum.

"Kızım hani şu karşı tarafta açılan şahane otel var ya?" Sesi oldukça heyecanlı geliyordu.

"Ne olmuş o otele?"

"Onlar bir ay sonra kuruluşlarının birinci yılını kutlamak için bir gece düzenleyeceklermiş ve..." Susup beni daha fazla çileden çıkartmak için biraz bekledi.

"Eylül adamı delirtmesene kızım söyle işte!" Şimdi sesim gerçekten de sinirli çıkmıştı. Ama bana hak etmediğini söylemeyin.

"İyi tamam be! İşte o gece için dans gösterisi de ayarlamışlar ve o gösteriyi bizim yapmamızı rica ettiler."

"Hiç boşuna heveslenme canım. Bir ayda öyle bir gece için gösteriyi hazırlayamayız. Kibarca reddedin."

"Üzgünüm tatlım ama biz Ömer'le çoktan kabul ettik ve seni de hemen bekliyoruz o harika koreografilerin için."

"Ya sen ne dediğinin farkında mısın? Nasıl böyle bir şeyi benimle konuşmadan kabul edersiniz!"

"Okula geldiğin mi var! İşleri yürütmeye çalışıyoruz. Teşekkür edeceğine beni mi azarlıyorsun?" Eylül hemen söylediklerine pişman olup, "Deniz özür dilerim, ben öyle demek istememiştim." diyerek durumu kurtarmaya çalıştı.

Ama dedin işte. Haklısın da. Okula gittiğim mi var? Oranın bir şekilde çalışmaya devam etmesi gerekiyordu. Oraya fazlasıyla emek vermiştik. Yine de bu şekilde suratıma çarparcasına söylemesi kalbimi kırmıştı. Sonuçta oraya keyfimden gitmemezlik yapmıyordum. Eylül de bunu biliyordu ama işte her zamanki Eylül, patavatsız.

"Haklısın, teşekkür etmeliyim. Tamam gelirim bugün." dedim buz gibi bir sesle ve cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Derin bir iç çekip kendimi banyoya attım. Küvetin suyunu açtıktan sonra aynada kendime baktım. Geçen hafta Rüzgar bin parçaya ayırmıştı bu aynayı. "Şimdi de kalbim bin parça!" diye mırıldandım aynaya bakarken. Sonra da gözüm hâlâ üzerimde olan Rüzgar'ın tişörtüne kaydı. Gece hemen kendimi yatağa attığım için onu çıkarmayı tamamen unutmuştum. Hızlıca çıkartıp yere fırlattım. Sonra tekrar yerden alıp onu çekiştirmeye başladım ama bir türlü yırtamamıştım. Daha güçlü çekiştirmeye çalıştım ama sonuç değişmemişti. Yorulunca elimde tişörtle yavaşça küvetin kenarına oturdum ve bir anda gözyaşlarım akmaya başladı. O kadar hızlı akıyorlardı ki az sonra yerini hıçkırıklara bırakmıştı. "Neden yırtılmıyor?" diye söylenerek ağlarken aslında ağladığım dün gece yaşadıklarım ve az önce Eylül'den duyduğum gerçeklerdi. Bir bahaneye ihtiyacım vardı belki de ağlamak için ve Rüzgar'ın tişörtü şu an için harika bir bahaneydi.

KURBANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin