"Bu akşam mı gideceksiniz çiftliğe?"
Ömer elinde iki kahveyle yanıma oturdu.
Kahvelerden birine uzanırken "Evet bu akşam." dedim.
Ömer kahvesinden bir yudum alıp "Hım!" deyince bardağı masanın üzerine bırakıp ona döndüm.
"Aklından ne geçiyor söyler misin lütfen?"
Ömer de kahvesini masaya bırakıp bana döndü.
"Madem sordun söyleyeyim. Rüzgar bizi de çiftliğe davet etti."
Ben doğru duyduğumdan emin olmak için "Anlamadım?" dediğimde Ömer tekrarlayarak "Rüzgar bu sabah beni aradı ve Eylül ile birlikte sizinle çiftliğe gelmemizi istedi."
"Sen ciddi misin?"
O kadar çok şaşırmıştım ki? Ama bir taraftan da gerilmedim değil hani. Söz konusu Rüzgar olunca kocaman bir acaba demeden geçemiyordum.
"Sen ne dedin peki?"
Ömer kahvesini tekrar eline alarak "Eylül'e bir sorayım dedim." deyince gözlerimi devirerek "Tamam geliyorsunuz!" dedim.
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından ikimizde aynı anda konuşmaya başlayarak "Ömer?", "Deniz?" dedik.
Ömer gülümseyerek "Bayanlar önden." deyince ciddi bir ifade takınarak "Bak beni sakın yanlış anlama gelmenizi istemiyor falan değilim ama Rüzgar'ın seni çiftliğe çağırmış olması biraz aklımı kurcalıyor." dedim.
"Ben de aynı şeyi söyleyecektim fıstık."
"E ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Tabi ki gelmeyi düşünüyorum. Böylece gözüm üzerinde olur o adam sana nasıl davranıyor görmüş olurum."
"Kim kime nasıl davranıyor?" Eylül çikolatasından kocaman bir ısırık alarak yanımıza oturdu.
Söyler mi diye Ömer'e baktığımda göz kırpıp "Sen söyle." deyince Eylül'e bakıp "Sizde bizimle çiftliğe geliyorsunuz." dedim.
Eylül bütün kafeteryayı inletecek kadar sevinç çığlıkları atınca herkes dönüp bize baktı. Elimi ağzına bastırarak "Kızım sessiz olsana!" diye azarladım.
Eylül beni hiç umursamayıp elimi iterek "Ay şimdi mi söylenir bu? Hemen alışveriş yapmam lazım." diyerek panik hallere girince hemen kahvemi elime alıp kaçarcasına "Size doyum olmaz ama benim derse gitmem lazım." dedim.
Daha bir adım atmıştım ki hızla arkamı dönerek "Hayır! Benim de alışverişe gitmem lazım!" diye endişeyle bağırdım.
Ömer "Deniz seni de mi kaybettik!" diyerek gözlerini devirdiğinde "Hayır ya bebeğin doğum günü için gidiyoruz ama onun için bir hediye bile almadık." diye açıklama yaptım.
Sonra kaşlarımı düşürerek Ömer'e baktım ve "Ömer!" diye şımarırcasına seslendim.
"Tamam, tamam gidebilirsin. Sınıfını idare ederim."
"Seviyorum seni güzel insan !"diyerek uzandım ve yanağından öptüm. Eylül'ü de hızlıca öpüp "Sakın alışverişi abartma!" diye uyarmadan edemedim.
Üzerimi değiştirmek için hızlıca odama giderken Rüzgar'ı aradım ama cevap vermedi. Büyük ihtimalle toplantıda falan olmalı diye içimden geçirirken üzerimi değiştirip okuldan çıktım. Arabaya atlayıp Rüzgar'ın iş yerine gittim.
Ulusoy Holding...
Arabayı holdingin önüne park ettiğimde bir kez daha aradım ama yine cevap vermeyince mecburen içeri girdim. Sekreterlikteki siyah saçlı ve sanki gelinin kız kardeşiymiş gibi abartı makyajlı kadından Rüzgar'a geldiğimi haber vermesini rica ettim.
"Tabi ki Deniz Hanım." deyip sahte gülümsemesini gösterdiğinde en az onunki kadar sahte bir gülümsemeyle "Teşekkürler!" dedim.
Kadın telefonu eline aldığında girişte Gökalp'i görünce duyduğum sevinci anlatmaya kelimeler yetmezdi. Bu kocaman yerde ve hiç samimi olmayan insanların arasında kendimi çok kötü hissetmiştim.
Artık gülümsememe gerek yoktu. Buz gibi bir ifadeyle kadına dönüp "Gerek kalmadı!" dedim ve cevap vermesini beklemeden Gökalp'e doğru yürümeye başladım.
Gökalp gülümseyerek "Senin ne işin var burada ufaklık?" deyince sinirli bir şekilde oflayarak "Rüzgar'a ulaşamadım o yüzden buraya geldim." diye sitem ettim.
"Rüzgar burada yok ama yarım saate gelir. Gel yukarı çıkalım. O gelene kadar misafirim ol."
Söylediği onca şey arasında sadece burada yok kısmını cımbızla çekerek "Nereye gitti ki?" diye sordum.
Gökalp elini omzuma atıp beni asansörlere doğru sürüklerken "İş , iş !" diyerek geçiştirdi.
Rüzgar'ın odasına geçtiğimizde Gökalp'e bir telefon gelince apar topar çıkmak zorunda kaldı.
Ben de böylece Rüzgar'ın odasını inceleme fırsatı bulmuştum.
Odaya girdiğimde ilk dikkatimi çeken odanın tam ortasında duran kahve tonlarındaki büyük ve klasik el işlemeleri olan çalışma masasıydı.
Duvarlardan biri boydan boya harita ile kaplıydı. Üzerinde de kırmızı mavi ve sarı renkte raptiyeler vardı.
Dosyaların olduğu büyük dolaplar da başka bir duvarı boydan boya kaplamıştı.
Zaten bir duvarı komple camdan oluşuyordu. Pencerenin önüne de koltuklar yerleştirilmişti. Sanırım misafirlerini burada ağırlıyor diye düşünürken çalışma masasına yaklaştım. Sandalyesine oturup geriye yaslandım.
"Ooo beyimiz rahatına düşkün!" diye mırıldanıp gülümsedim. Sonra da kalkıp koltuklardan birine oturup beklemeye başladım.
Çoktan yarım saat geçmişti ama Rüzgar ortalıkta görünmüyordu.
Başımı koltuğun kenarına yasladım ve ayaklarımı yukarı çekip uzandım.
Beyimizi biraz da böyle bekleyelim diye kendi kendime söylenirken nasıl, ne zaman oldu bilmiyorum uykuya dalıp gitmişim.
...
Gözlerimi Rüzgar'ın "Deniz!" diyen sesiyle araladığımda karşımda onun karalarını görmek anlatamayacağım kadar mükemmeldi. Onu görmenin mutluluğuyla gülümserken elini uzattı ve yanağımı okşayarak "Bir sorun mu var? Aramalarını cevaplayamadım meşguldüm." deyince içimden "Sen her cevapsız aramalarımda böyle yanağımı okşayacaksan bundan sonraki hiçbir aramama cevap verme." diye geçirsem de uykulu çıkan sesimle "İnsan bir meşgulüm diye mesaj atar!" diye sitem ettim.
Olduğum yerde gerinerek "Alışverişe gitmemiz lazım." dedim.
Rüzgar geri çekilirken "Ne alışverişi? "diye sordu.
"Bebek için alışveriş."
Rüzgarın gözleri bir an karnıma kaydı ve tekrar bana bakıp "Hamile misin diye soracağım ama biz daha hiç..."
"Ya ne saçmalıyorsun!" diye bağırarak doğruldum.
Rüzgar kahkaha atarak ayağa kalktı.
"Şu tepkini görmeliydin." deyip tekrar kahkaha atınca ben de ona surat astım.
"Senin şaka anlayışın da beni öldürüyor! "diye trip atarken koltuktan kalkıp çıkışa doğru yürüdüm.
"Hadi gidelim yeterince beklettin zaten!"
İkinci tribimi de gönderdikten sonra odadan çıkıp asansöre doğru ilerledim.
Bir tanesine binip 0'a bastım. Kapı tam kapanacakken Rüzgar ayağını araya sokup durdurdu.
Rüzgar içeri girerken kaşlarını çatarak "Trip mi atıyorsun sen bana?" diye sorunca hemen atlayıp "Ne münasebet!" dedim.
"Hem neden trip atayım ki. Yani işimi gücümü bırakmış sırf senin arkadaşlarına ayıp olmasın diye hediye almak için ta buralara kadar gelmişim bu da yetmezmiş gibi seni saatlerce beklemişim. Hiç, hiç önemli değil!"
Birkaç saniyelik sessizlik olunca neden cevap vermediğini anlamak için dönüp Rüzgar'a baktım.
Dümdüz bir ifadeyle bana bakıyordu.
Anlamaya çalışırcasına "Ne?" diye sorduğumda düz ifadesini tamamlayan soğuk sesiyle "Bana karşı bu kadar iyi olma!" dedi.
"Ne iyi olacağım be! Şuan trip atıyorum sana."
Rüzgar dudağına yerleştirdiği ufak bir kıvrımla "Hani trip atmıyordun!" deyince biran duraksasam da sonra öksürüp "Neyse ne!" diye durumu kurtarmaya çalıştım.
Holdingden çıkıp arabaya binerken Rüzgar'ın dediği söz aklıma takılmıştı.
"Bana karşı bu kadar iyi olma!"
Neden? Neden sana iyilik yapmamı istemiyorsun? Neden seninle ilgilenmemi istemiyorsun?
...
Arabaya bindiğimizde Rüzgar kemerini takarken "Ne almayız?" diye sorunca "Altın bir bileklik düşünmüştüm ben, üzerine de ismini yazdırırız."
Kontağı çevirirken "Altın bir bileklik!" deyip başını onaylarcasına sallayınca rahat bir nefes aldım.
Daha önce önünden defalarca geçtiğim ama vitrin fiyatlarını görünce kapısının eşiğine dahi yaklaşamadığım o şahane kuyumcular çarşısına gelince Rüzgar'ın böyle bir şeyi hiç sorun etmediği geldi aklıma. Adam baya baya zengindi yani!
İçeri geçip birbirinden güzel modellerden en sonunda birini seçip bebeğin ismini yazmalarını beklerken gözüm hemen köşede duran yeşil taşa takılıp kaldı. Rüzgar telefonu çalınca dışarı çıkınca bende beni resmen büyüleyen o taşa daha yakından bakmak için yaklaştım.
Kolyeyle ilgilendiğimi gören görevlilerden biri cam vitrinden çıkarıp bana uzatınca biran tereddüt ettim.
Ama görevli çocuk samimi bir şekilde gülümseyerek "Lütfen deneyin!" deyince onu kırmak istemedim. Aslında birkaç saniyeliğine bile olsa onu boynuma takarak kendimi şımartmak istedim.
Kolyeyi elime alırken görevli çocuk "Zümrüt" diyerek beni bilgilendirdi.
Büyüleyici yeşil taşı zarif bir zincir tamamlıyordu.
Kolyeyi boynuma takıp aynada kendime baktığımda resmen aşık olmuştum. Normalde takı işini seven biri değilimdir ama bu kolye resmen beni kendine çekmişti.
Aynada büyülenmiş bir şekilde kendime bakarken "Ne kadar bu ?" diye sordum.
"200!"
Şaşırarak " 200? Sadece bu kadar mı?" diye sorduğumda görevli çocuk "200 bin!" deyince hevesim resmen kursağımda kaldı.
Deniz tam bir salaksın kızım! Burada fiyatlar 10 binden başlarken sen bu şahane kolyeyi 200 liraya mı alacağını sandın!
Başka bir görevli "Bilekliğiniz hazır." diyerek paketi uzattığında bende hızlıca kolyeyi çıkarıp yerine bıraktım.
Teşekkürler." deyip arkamı dönünce Rüzgar'ı fark etmeyip ona çarptım.
Rüzgar bir bana bir de onlara bakarak "Sorun ne?" diye sorunca benimle ilgilenen çocuk "Sanırım hanımefendi kolyenin fiyatını biraz pahalı buldu." diye atladı. Geri zekâlı!
Rüzgar kolyeye bakıp "Ne kadar?" diye sorunca çocuk gülümseyerek "200 bin!" dedi.
Rüzgar'ı iterek "Hadi geç kalacağız. Almamız gereken birkaç şey daha var." dedim.
Birkaç saniyelik duraksamanın ardından kuyumcudan çıktık.
Bu iğrenç havayı dağıtmak istercesine "Alt kattaki mağazalara gidelim. Çok şirin bebek kıyafetleri var. Özellikle kız çocukları için." diyerek önden yürümeye başladım.
...
Alışveriş işimiz bitince hazırlanmak için eve geçtik. Yeliz çoktan bizim için büyük bir valiz hazırlamıştı.
Salonun girişinde duran tek valize bakarak "Sadece bir tane mi valiz var?" diye sordum. Rüzgar ardımdan salona geçerken "Hafta sonu için on valiz mi götürmeyi düşünüyordun!" diyerek dalga geçince sinirlenerek "Hayır tabi ki ikimizin eşyasını da aynı valize mi koydun demek istemiştim." diye ne demeye çalıştığımı açıkladım.
Rüzgar salona geçmiş telefonla konuşuyordu. Beni dinlememişti bile.
"Neyse!" diyerek valizi kontrol etmek için eğildiğimde Yeliz hızlıca elimden çekip "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu.
Ellerim havada şaşkın bir ifadeyle ona bakarken "Sadece eksik bir şeyler var mı diye kontrol edecektim." dediğimde Yeliz hemen atlayarak "Yok, yok ben gerekli her şeyi koydum siz hiç merak etmeyin." dedi.
Kaşlarımı çatarak "Bir şeyler mi çeviriyorsun sen?" diye şüpheyle sorduğum sırada Rüzgar "Hadi gidiyoruz!" deyince soruma bir cevap bile alamadan evden çıkmak zorunda kaldım.
Orman yolunda hızla ilerlerken "Ömer'leri de davet etmişsin?" dedim.
Rüzgar sanki bu gayet normal bir durummuş gibi "Evet." deyince şüphelenerek "Peki bunun altında bir şey aramalı mıyım?" diye sordum.
Rüzgar gülümseyerek "İstediğini arayabilirsin Deniz, hayal gücüne bırakıyorum." deyip hemen ardından ekledi "Hayır ,hayır vazgeçtim, senin hayal gücünü gördük! "
Telefonuma onu şeytan diye kaydettiğimi kastettiğini anlamıştım ama hiç aldırmadım.
"Borcumu geri ödüyorum diyelim. O beni davet etti ben de onu davet ediyorum. Hepsi bu!"
Derin bir nefes alıp verirken "Umarım öyledir." diye içimden geçirdim.
...
Gözlerimi açtığımda çoktan çiftliğe gelmiştik bile. Esneyerek "Ne ara uyumuşum ben ya?" diye söylendim.
Rüzgardan ses çıkmayınca "Sanırım alışveriş beni fena yormuş ." dedim.
Arabadan çıkar çıkmaz Sibel koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı.
"Hoş geldin Deniz."
Geri çekilip gülümseyerek ona baktım "Hoş buldum canım."
Az sonra Alper de gülümseyerek yanımıza geldi ve ikimize de sırayla bakarak "Hoş geldiniz." dedi.
Sibel samimi bir şekilde "Yorgun olmalısınız, yukarıda odalar hazır seçin birini." deyince ağrıyan belimi düşünerek "Çok teşekkürler" dedim.
İlk gelenler bizdik. Diğerleri yarın gelecekti. Bu yüzden en üst kattaki büyük tek odayı kapma fırsatım olmuştu. Rüzgar yorgun bir şekilde yüz üstü kendini yatağa bırakınca ben de valizdekileri daha fazla kırışmadan dolaba yerleştirmeye karar verdim.
Valizi açtığımda yaşadığım ufak çaplı şokla "Yeliz!" diye bağırınca Rüzgar huysuzca başını kaldırıp bana baktı.
"Ne oldu?"
Valizden çıkardığım dantelli, tüllü mini gecelikleri gösterirken "Yeliz'in şu yaptığına bak ya!" diye sitem ettim.
Rüzgar yattığı yerden kalkıp yanıma gelerek biraz bakındı ve "Şunu giyin!" dedi.
Kaşlarımı çatarak "Saçmalamaz mısın?" diye çıkıştım.
Rüzgar valizden bir havlu ve birkaç kıyafet alıp banyoya ilerlerken pis pis sırıtarak "Gelmek ister misin?" diye sorunca utanarak "Ha-hayır tabi ki!" dedim.
Tamam itiraf ediyorum gitmeyi çok istiyordum ama henüz böyle bir şeye hazır mıydım pek emin değilim.
Rüzgar kahkaha atıp "O zaman o geceliği giyineceksin güzelim!" deyip cevap vermemi bile beklemeden banyoya girdi.
Bir yandan söylenip bir yandan da eşyaları dolaba yerleştirdim. En sonunda çaresiz gece mavisi geceliği üzerime geçirdim. Allah'ım ne kadar kısa bu!
Aynadan kendime baktığımda aslında hiç de fena görünmediğimi fark ettim. Çapraz ince askıları olan saten mini bir gecelikti bu.
Huzursuzca geceliği çekiştirirken Rüzgar arkadan kollarını dolayıp aynadan bana baktı. Üst tarafı çıplaktı ve saçları da ıslaktı.
Olumlu anlam başını sallarken "Güzel!" dedi.
Kaşlarımı çatarak "Kendimi çıplak hissediyorum!" deyince gülümseyip "Yeliz iyi seçim yapmış" dedi.
Dirseğimi karnına geçirince "Ahh!"diyerek biraz geriye gitti ama sonra daha da sıkı sarılıp boynumdan öptü. Biraz orada oyalandıktan sonra derin bir nefes alıp başını kaldırdı.
"Çok yorgunum, hadi uyuyalım."
Gerçekten de yorgun görünüyordu. "Peki ." dediğimde gözlerim ıslak saçlarına kayınca "Önce saçlarını kurut." diyerek boynuna astığı havluyu alıp ona uzattım.
Rüzgar beni görmezden gelerek "Hiç uğraşamam" dedi ve kendini tekrar yatağa bıraktı.
Ardından gidip hemen baş ucuna oturdum ve yavaşça saçını kurulamaya başladım.
"Deniz gerek yok!" diye söylense de hiç aldırmadan devam ettim.
"Kızım uğraşmasana, rahat bırak yorgunum!"
"Çocuk gibi mızmızlanmayı bırakır mısın? Saçlarını kuruluyorum daha ne istiyorsun!" dediğimde Rüzgar hızlı bir hareketle elimdeki havluyu çekip bir kenara fırlattı ve "Gel buraya !"deyip beni yatağa çekti.
Kolları arasında küçük bir kız çocuğu gibi göründüğüme emindim. Biraz aşağı kayıp başını göğsümün hemen üzerine yasladı. Kollarını iyice sıkıp beni kendine çekti.
Uykulu bir sesle "Şimdi rahatça uyuyabilirim." demesiyle derin bir uykuya dalması bir oldu. Gülümsedim.
Suratımda yine aptal bir gülümsemeyle onun düzenli alıp verdiği nefesi dinledim. Yavaşca kolumu ona sarıp çenemi başına yasladım ve ben de fısıldadım. "Şimdi rahatça uyuyabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURBAN
RomanceWATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir tarafta Toprak'a doğrultulmuş bir silah diğer tarafta ise Rüzgar ile evlenmek.... Bu nasıl bir ikilem. Bu nasıl bir çaresizlik. ...