Bölüm 13

75.2K 4.2K 106
                                    

Gökalp'ten

"Bu Rüzgar'ın neyi var böyle?" diye sordum Yeliz'e, mutfakta arkalarından bakarken. Yeliz elini havaya kaldırmış bilmiyorum dercesine başını salladı.

Gözüm Deniz'in tabağında takılı kaldı. Neredeyse yemeğin tamamı duruyordu. "Geldiğinden beri doğru dürüst bir şey yemedi." diye mırıldandım.

"Efendim, bir şey mi söyledin?"

"Hayır Yeliz. Bana kahve yapar mısın?" dedim ve ona göz kırptım.

"Tabii ki yaparım." dedi ve kıkırdadı. Sanırım bunu yapmam hoşuna gidiyordu.

"Teşekkür ederim. Ben bahçedeyim." dedim ve mutfaktan ayrıldım.

Hava bayağı soğuktu bu yüzden bahçeye çıkmadan ceketimi üzerime giydim. Biraz oturduktan sonra Yeliz elinde bir fincan kahveyle geldi. "Afiyet olsun." derken masaya bıraktı. Sonra öylece durup bana baktı.

"Bir şey mi söyleyeceksin?" Kahvemden bir yudum aldım.

"Şey, aklım Deniz Hanım'da. Ağlayarak çıkıp gitti. Rüzgar Bey'i arayıp ne durumda olduklarını sorar mısın?"

"Haklısın, giderken ikisi de pek iyi görünmüyorlardı." Telefonumu çıkardım ve Yeliz'e bakarak, "Arıyorum." dedim. Telefon iki defa çaldıktan sonra meşgule alındı. Beni çok nadir meşgule alırdı. Tedirgin olmuştum. Tekrar aradım ve bu sefer telefonu açtı.

"Sonra konuşalım Gökalp!"

"Bekle, bekle. Neredesiniz, neler oluyor?"

"Bir şey olduğu yok. Buluşma iptal, gitmiyorum."

"Tamam, gelince konuşalım. Deniz nasıl?"

"Bilmiyorum! Onu arabadan indirdim."

"Ne demek indirdim? Oğlum sen ne yaptın!"

"Beni çok zorladı Gökalp. Arabadan atmasaydım daha kötü şeyler yapacaktım."

"Lanet olsun Rüzgar. Seni artık tanıyamıyorum. O bir kadın lan! Bir kadını gecenin bu saatinde hiçliğin ortasında nasıl bırakırsın? Bu nasıl bir öfke, bu nasıl bir kin?" dedim ve telefonu kapattım.

Hızla garaja doğru ilerledim.

"Gökalp neler oluyor?" Yeliz korkmuş gözlerle bana bakınca gidip hafifçe kolunu tuttum. "Bir şey yok, gidip Deniz'i getireceğim."

Etrafa bakınarak ilerlemeye başladım. Gerçekten de zifiri karanlık bir geceydi. Sadece arabanın farının aydınlattığı yerleri görebiliyordum. Az sonra onu fark ettim. Kısacık elbisesinin örtemediği bacaklarını karnına çekmiş, kollarıyla sarmıştı. Kendini ısıtmaya çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Titrediğini buradan bile görebiliyordum. Küçük bir kız çocuğu gibi görünüyordu. Arabadan indim ve ona doğru koştum.

"Rüzgar!" diye seslenmişti bana. Onu burada, böylece bırakmasına rağmen hâlâ Rüzgar'ın gelmesi için umut ediyor olmalıydı. Ya çok zavallıydı ya da gerçekten de kocaman bir yüreği vardı.

"Deniz, iyi misin?" diye sorarak yanına diz çöktüm. Buz gibiydi, üşümüştü. Hemen ceketimi çıkarıp üzerine örttüm. Islak gözlerle bana bakıp, "Beni burada bırakıp gitti." dedi ve daha şiddetli ağlamaya başladı. Ağlayan bir kız görmekten nefret ederdim. Bir an tereddüt etsem de onu kendime çekip sıkıca sardım ve "Tamam geçti. Ben yanındayım." dedim. Korkmuştu, bu yüzden kendini bir parça da olsa güvende hissetmesini istemiştim.

KURBANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin