"Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet olsun!" Sesim bomboş odada yankılanmıştı.
Rüzgar'ın dudaklarının dokunuşunu hâlâ tenimde hissederken ona tam anlamıyla kızamıyordum bile. Bu adamın bende böyle bir etki bırakmasından bir kez daha nefret etmiştim. Nasıl da istediği gibi yönlendirebiliyordu her şeyi. Oysaki ona, "Çok beklersin!" derken ne kadar da kararlıydım iddiayı kazanmaya.
Söylene söylene mutfağa gittiğimde herkes kahvaltı masasına oturmuş bekliyordu. Kimse hiçbir şeye dokunmuyordu. Anlamayan gözlerle onlara bakıp, "Neden başlamadınız? Hadi çaylarınızı soğutmayın." dedim. Sanki az önce onların önünde yerin dibine girecek kadar utanan ben değilmişim gibi rahatça.
Mehmet ayağa kalkıp önünü ilikleyerek, "Çok özür dilerim Deniz Hanım, benim yüzümden siz zor durumda kaldınız." deyince, "Ciddi olamazsın!" diye geçirdim içimden. Asıl o, benim yüzümden zor durumda kalmıştı ama şimdi karşımda ezilip büzülen kendisiydi.
"Lütfen oturur musun?" diyerek bir sandalye çektim ve oturdum, ona da elimle oturmasını işaret ettim. "Ortada bir mesele yok. Rüzgar fazla abartıyor. Ayrıca küçük bir iddiaya girmiştik, çok da önemli bir şey değil." Konuşurken bir yandan da ağzıma bir şeyler tıkıştırdım. Onlara her şeyin yolunda olduğunu göstermeye çalışıyordum. En azından öyle bilmelerini istiyordum.
Başımı kaldırıp onlara baktığımda herkesin beni izlediğini fark ettim. Ellerimle masadakileri göstererek, "E hadi yesenize!" dedim ve Yeliz'e dönüp, "Büyük bir bardak çay alabilir miyim?" diye rica ettim.
Gökalp, "Off, başım çatlıyor." diye içeri girince hepimiz bakışlarımızı ona doğru çevirdik. Şaşkın bakışlarımızı görünce, "Dün gece fazla içmişim de." diye açıklama yaptı.
"Geç otur, ben sana bir ağrı kesici bulayım." deyip masadan kalktım. Az sonra bir kutu ağrı kesiciyle gelip Gökalp'e uzattım.
İlacı alırken teşekkür edip başıyla masadakileri işaret ederek, "Bunların neyi var? Bir şey mi kaçırdım ben?" diye sordu.
"Önemli bir şey yok. Rüzgar'la girdiğim bir iddiayı kaybettim de, onlar da buna sebep olduklarını düşünüyorlar." Masadakilere baktım ve devam ettim: "Tabii ki öyle bir şey yok!" dedim.
Gökalp o sırada içtiği suyu püskürterek, "Ne! İddiayı Rüzgar mı kazandı?" diye bağırdı.
Şaşkın gözlerle ona bakarak, "İddiadan haberin var mıydı?" diye sordum. Rüzgar Gökalp'e her şeyi anlatmış olabilir miydi?
"Tabii ki var Deniz. Rüzgar'ın yaptığı her şeyden haberim var benim." dedi ve bardağı hızlı bir şekilde masaya bırakarak, "Gitti 500!" diye mırıldandı.
"Bu da ne demek?" diye sordum. Gökalp ağzından bir şey kaçırmış olmanın verdiği şaşkınlıkla kekeleyerek, "Ö-önemli bir şey değil." dedi.
"Ne duyduğumu gayet iyi biliyorum Gökalp. Gitti 500 de ne demek?" diye sinirli bir suratla sorumu tekrarladım.
"Bak, kızacak bir şey yok. Sadece senin kazanacağın üzerine bahse girmiştim." dedi ve sanki haklıymışçasına sitem ederek, "Ya en azından üç dört gün beklersin sanıyordum." dedi.
"Demek 500 ha?" dedim diğer bütün söylediklerini görmezden gelerek.
"Benim hayatımı kendinize oyuncak ettiniz, üzerine bahse girdiniz, bu da yetmiyormuş gibi ona bir de fiyat biçtiniz! Bravo size!" derken yüzümde hayal kırıklığıyla dolu bir gülümsemeyle alkışladım. Gökalp ciddi bir ifadeyle ayağa kalkıp kolumdan tutmak için elini uzatınca bir adım geri çekildim ve ellerimi dur dercesine havaya kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURBAN
RomanceWATTYS 2017 KAZANANI✓✓ "Nefrete KURBAN Edilmiş Bir Aşk, Sizce Galip Gelebilir Mi?" Bir tarafta Toprak'a doğrultulmuş bir silah diğer tarafta ise Rüzgar ile evlenmek.... Bu nasıl bir ikilem. Bu nasıl bir çaresizlik. ...