NEDEN BEN?

111 20 6
                                    

İşte karakterler.

Umarım aklınız da canlandırdığınız gibidir.

Mekan dedikleri bir alışveriş merkezi miydi? Tam düşündüğüm gibi kızlar beni sürükleyerek götürmüştü. Ne kadar yorgun olduğumu söylesem de pek dinleyen olmadı. Tek beni de değil. Erkekleri de çeneleri ile bıktırmışlardı. Her şey Azra ve Esin'in  başının altından çıkıyordu. Göktuğ ve Yağmur hariç tam grup birlikteydik. Eve gidersem Yaren'den tam bir azar işitecektim. Evden çıkalı kaç saat olmuştu. Ben hala eve girmemiştim.

"Mekan bu muydu?" diye dilimin ucunda ki soruyu soran Hira'idi. Sarışın aklımı okuyordu. Madem alışveriş yapacaktık. Kız, kıza daha iyi olmaz mıydı? Erkekleri neden peşimizden sürükledik.

"Üst üç katı oyun salonu" diye bizi aydınlatan Azra'ydı. Demek oyun salonuydu. Çocukluğumu yaşayamadığım için içimde bir yerde hala oyun oynama isteği vardı. Bu duyguya engel olamıyordum. Bazen çocuklaşmamın nedeni sanırım buydu. Bir insanın oyuncakla oynama yaşı yoktur.

Çocukluk sadece doğumdan belli bir yaşa kadar süren bir dönem değildir ve belli bir yaşı da yoktur.
Çocuk büyür ve çocukça şeyleri bırakır.
Çocukluk hiç kimsenin ölmediği bir krallıktır.

                  Edna St. Vincent Millay

Kızlar olarak önden çıkmıştık. Esin'in zorla giydirdiği ayakkabı da yürümekte zorlanıyordum. Tabi yaptığı kombin de beni hiç mi hiç yansıtmıyordu. Altım da deri, dar bir etek ve erkeğin içine sıkıştırılmış bir Rambo atlet vardı. Onun üstünde ise deri bir mont vardı. Altında ise kısa siyah çizme vardı.  Bana böyle şeyler fazla geliyordu. Spor takılmayı daha çok seviyordum. En azından daha rahat oluyordu. Buda spor bir kombin sayılırdı ama bu kadar kısa bir etekle değil.

Ben bu kadar şeyi düşünüp Esin'in zevkini eleştirirken asansörün önünde bekliyorduk.  Asansör geldiğinde bizden başka bekleyen yoktu. Asansöre sadece kızlar olarak bindik. Kızlar her zaman yaptıkları gibi erkekleri asansöre almadılar. Aras uyanık olduğunu düşünerek yan taraftaki asansörü çağırmaya kalktı ama o da maalesef tamirdeymiş. Üzüldüm mü diye sorarsanız tabi de hayır. Erkekler birbirlerine bakıp yangın merdivenine yöneldiler. Bu asansörü bekleseler bile kızlar muhtemelen  aşağıya yollamazlardı.  Maalesef koca alışveriş merkezindeki yürüyen merdivenleri unutmuşlardı. Hadi biri hatırlamadı tamam da beş tane erkekler. Kimsenin mi aklına gelmez.

Hira

Moralim ne kadar bozuk olsa da iyi görünmeye çalışıyordum. Asansör fazla mı yavaş ilerliyordu yoksa ben mi panik yapıyordum? Korkum daha fazla artarken Su'ya gelen mesaj sesiyle olduğum yerden sıçradım. Su cebinden telefonu çıkarıp ekranına baktı. Mesaj kimden geldi yada içeriği ne bilmiyorum ama pek iyi bir şey olmadığı Su'yun mesajı okuduktan sonra ki beyaz yüzü her şeyi açıklıyordu.

"Kötü bir haber mi?"diye sordum. Su elinde ki telefonun ekranını kapatıp hızlı bir hareketle cebine koydu. Bana döndüğün de yüzü kireç gibi beyazdı. Başını iki yana sallayıp 'hayır' diye cevap verdi ama inanmam imkansızdı. Yinede onu kendi haline bırakmalıydım. Su olsa o da  bana böyle yapardı. Sıkıştırmazdı, kendi halime bırakırdı.

Asansörün kapısı açıldığında erkekler soluğa soluğa asansörün kapısına dayanmışlardı. Kızlar şaşkın halde birbirlerine bakıyordu. Ilgaz sakın tavrıyla daha yeni geliyordu. Elleri ceplerinde hiç bir şey yokmuş gibi yanımıza geldi.  Erkeklerin tam ortasında durdu. Ya bunlar mahşerin beş atlısı gibiler ve çok tatlılar. Sanırım Ilgaz akıllılık yapıp yürüyen merdiveni kullandı.

BİN YILIN ŞAFAĞI   (TAMAMLANDI) #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin