(FİNAL)

183 13 110
                                    


Arkadaşlar birinci kitabın sonuna geldik. İyi günde kötü günde beraber geçirdik. Hatalarım olduysa hepinizden özür dilerim..

İlk başta mutlu sonla bitmesini bekleyen arkadaşlara küçük bir uyarı yapmam gerekecek birinci kitap biraz üzücü bitiyor. Buna rağmen severek okuyacağınızı biliyorum.

Herkese iyi okumalar...

Sonda sizin için küçük bir sürprizim var umarım beğenirsiniz...

Klibi sizin için ve finale özel hazırladım....

İyi seyirler...

GÜLÜMSE GÜNEŞE BELKİ DE SON DOĞUŞUDUR...

Şuan koskocaman bir boşluğun içindeyim. Tenim rüzgarın etkisiyle biraz ürperse de kafamdaki binlerce düşünce bunu ikinci plana atıyordu. Aklımdaki düşüncelere bulamadığım cevaplar beni daha da çıkmaza sürüklüyordu. Kardeşimi bulmak için çıktığım yolda kalbimi kaybetmiştim. Önceden o kadar kötü işler yaptım ki buna pişman olmamı sağlayan kişi Yağız'dı. Bir de arkamdan söylenen yalanlar vardı ve gerçekler. Dayının hayatımı ele geçirip aslında o Ankara da geçirdiğim sakin sessiz üç yıla rağmen beni hiç bırakmadığını ve o süre zarfında bana yeni ve yalanlarla süslü bir hayat kurduğunu yavaş yavaş öğreniyordum. Bunu geçte olsa idrak etmiştim. Şuan çok kararsızdım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Şu durumda düzgün bir kararda alamazdım.

Hira'nın üvey babasının ve Emre'nin gerçek babasının Dayı olduğunu öğrenince evden apar topar çıktım. Hira arkamdan koşup beni durdurmaya çalıştı ama bunu başaramadı. Karanlık ve dar sokaklarda bu elbiseyle yürüyerek sahile kadar geldim. Damla ile gittiğimiz mekana gitmeyi düşündüm ama deniz konusunun bu halime daha iyi geleceğini düşünüp kendimi sahile attım.

Burada böyle ne kadar oturup denizi izledim bilmiyorum. Kokusu ve dalgaların hafif sert zemine çarpışını izledim. Eve gitmek istemiyordum. Yağız'ı görmek onun eşsiz kokusunu içime çekmek belki daha iyi gelecekti ama ona açıklama yapma düşüncesi beni fazlasıyla geriyordu. Telefonum defalarca çalmıştı ama hiç bir aramaya cevap vermedim. Yanıma oturan birisini fark ettiğimde hemen dönüp o karanlık yüze baktım. Sevdiğim adamın aşık olduğum gözlerini kimden aldığını şimdi biliyordum. O gece karası gözler gecenin karanlığında daha koyu bir renk almıştı. Aralarındaki tek fark yanımda oturan adam aşk dolu bakmıyordu.

"Okan Öztürk." Dedim. Her kelimesine bastırarak. Arkamda duran iki tane korumaya baktım. Veliahtlarından birisini kaybetmişti. Her işlerini onlara yaptırdığını biliyordum ama şuan yanıma geldiğine göre tek kalmıştı. Jack'in kardeşini kaybetmesine tabiki üzüldüm. Her insan yaşamayı hak eder. Hak edenler yaşar tabiki. Korumaların bir elleri silahlarındaydı. Beni öldürmek istese bu kadar kalabalık bir yerde yapmayacağını biliyordum. Yanımda oturan adam elini kaldırıp korumaları biraz uzaklaştırdı.

"Buraya seninle iki medeni insan gibi konuşmaya geldim. Barışçıl bir yaklaşımla sana zeytin dalı uzatıyorum. Tabi bunu kabul edip etmemek senin kararın. Bence kabul etmelisin. Çünkü benim tekliflerim sadece bir kereliğine mahsustur. Bir daha bu fırsatı bulamazsın." Dedi. Ah tabi bu da benim çok umurumdaydı. Bende bu kadar vazgeçilmez ne vardı? Veliahdını kaybetti bir sonraki balo için bana teklif sunmaya mı geldi? Cevap vermek yerine sessiz kalıp karşımda ki denize baktım.

"Oğlumu da kendine benzetmişsin." Dedi. Hiç tepki vermeden karşıma bakmaya devam ettim. İyi konudan bahsettiğini bilmiyordum. "Sende ki fotoğrafları geri istiyorum. Üçünü de geri istiyorum." Dedi. Bende iki tane vardı. Annesinin fotoğrafını da Yağız almıştı. Cebimdeki fotoğrafların şuanda nerede olduğu konusunda hiç bir fikrim yoktu. Cebime koyduğum pantolon en son kirli sepetine atmıştım. Fotoğrafta cebimde kalmıştı.

BİN YILIN ŞAFAĞI   (TAMAMLANDI) #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin