Daha kısa zaman da yayımlamaya çalışıyorum bölümleri...
İyi okumalar...
Bazen kader size en büyük oyununu oynar...
Barda ki müzik sesi bile içimde ki sesi bastırmıyordu. Daha çok canım yanıyordu. Bu kaçıncı bardaktı onu da bilmiyordum. Bu sefer beni kurtaracak birisi de yoktu. Peki neden Yağız ile birlikte geldiğimiz bara gelmiştim. Başka bar mı yoktu? Bir kaç gündür aptallıkta mastır yapmıştım. Çocuğun evine gitmek neydi? Hem sana ne hastane de yatıyorsa, kendine yardım edecek birisini bile bulmuş bile. Erkek milleti değil mi işte hepsi aynı. Bizim yokluğumuz onun için kaldırıla bilinir bir durum. Biri gider biri gelir mevzusu...
İçerisi iğrenç şekilde ter ve alkol kokuyordu. Herkes kendinden geçmiş gibi dans ediyordu. Son diye kendimi şartlandırdığım bardağı tek yudum da bitirdim. Oturduğum yerden ayağa kalktığım da ilk başta sendeledim ama sandalyeden tutunarak destek aldım. Daha iyi olduğunu anladığında çıkışa doğru gitmeye başladım. İnsan topluluğunu geçtikten sonra kendimi hızla dışarıya attım. Taksi çağırıp bindim. Ama arkada ki arabanın korna sesi sinirimi bozmuştu. Ne vardı tabakhaneye bir şey mi yetiştirecekti? Çaldığı korna sesi kulağında çınlıyordu.
"Abi biraz yavaştan alalım" deyince şoför bana bakıp gülümsedi. Ne demek istediğimi anlamıştı. 50 yaşlarında bir amcaydı ama algıları gayet iyiydi. Biz yavaş, yavaş çıkarken arkadaki araba baya sinirlenmişti. Hak etti ama bunu hala kornaya basıyor ya salak.
Yaren eve geç geldiğim için kesinlikle kızacaktı. Buraya geldiğimizden beri başım beladan kurtulmuyordu. Sanırım bu da bu şehrin farklıydı. Belki de ben beladan çıkarmı yordum kendimi. Her yaptığım kendime biraz daha zarar veriyordu. Ne yapacağını bilmeyen penguenler gibi oradan oraya savruluyordum. Eve vardığım da güneş yeni yeni doğuyordu. Kendi anahtarımla içeriye girdim Üst katta ki odama kadar duvara dayanarak çıkmak zorunda kaldım. Kendimi yatağıma attım. Üzerimi çıkarmaya bile uğraşmadım. Dakikalar sonra da uyku bedenime hakim oldu.
Yağız
(30 dakika önce)
Hastaneye kimin geldiğini tahmin ediyordum ama burada olduğumu bilmesi imkansızdı. Hem nereden bilebilir ki hastanede olduğumu? Su'yun gelmesine o kadar ihtiyacım var ki. Esin'in uyuduğu yerde olması bile yeterliydi. Yakın olmasa da olurdu. Of ben ne saçmalıyorum? Su için bu haldeydim. Ona karşı hiddetim hala vardı. Okulda o adamla konuşmaları gözümün önünden gitmiyordu. Bu düşünce uyumamı da engelliyordu. Güneş doğmak üzereydi neredeyse ama ben hala uyuyamamıştım. Gözlerim bir gram uyku isterken aklım bunu reddediyordu. Telefonun ışığı yandığın da masanın üzerinde duran telefonumu uzanıp aldım. Serum takılı olan kolumu biraz çekiştirmemem gerekti. Bu saatte bu çocuk beni neden arasın ki?
"Ege" dedim. Sesimde korku vardı. Bu saatte kimse iyi haber vermek için aranmazdı.
"Abi bu saatte rahatsız ettiğim için kusura bakma" dedi çocuk sesi özür diler gibiydi.
"Önemli değil söyle koçum " dedim. Saatin kaç olduğunu umurum da bile değildi önce aklımdaki soruları cevaplaması lazımdı. İçimdeki bu anlamsız korkunun son bulması lazımdı. Kim olduğunu biliyordum. Kimden haber getirdiğini de ama içerik tam bir muammaydı.
"Abi geçen seninle gelen bir kız vardı bizim bara tekrar geldi." Beynimden vurulmuşa dönmüştüm resmen, Su'yun orada ne işi vardı? Bu kız canına mı susadım. Geçen gün yanında ben olduğum için başına hiç bir şey gelmedi. Ona bir kaç dakika dokunan adamın bile tanınmayacak hale getirmiştim. İçimdeki bütün sınırı, öfkeyi Su'ya dokunan adamdan çıkarmıştım. Bunu ikinci kez yaşamasına izin veremezdim.
"Tamam sağ ol koçum" deyip kapattım. Kolumda ki serumu koparırcasına çekiştirerek çıkardım. Canım acımıştı, hatta iğnenin yeri bile kanamıştı ama bununla uğraşamazdım. Sessizce yataktan kalkıp giyindim. Esin'in uyanmamasına özen gösteriyordum. Hastaneden çıktığımda karşım da duran arabam dikkatimi çekti. Esin'in akıl ermez davranışları ilk defa işime yaramıştı. Arabamı buraya kadar getirmişti. Arabama bindiğim de içi bıraktığımdan daha da temizdi. Yani kan izleri falan yoktu. Hemen geçen gittiğimiz bara sürdüm. Kalbim bu arada fazla mesai yapıyordu resmen. Önüme gelen bütün kırmızı ışıkları geçiyordum. Bara geldiğimde önümde ki taksiyi bekliyordum park etmek için. Gözlerim barı yokluyordu. Güneş hala doğmamıştı ama doğmak üzereydi.
"Hadi be ne biçim taksisin " kornayı defalarca bastım. Salak herif anca kımıldaya bilmişti.
Arabayı hemen kulübün önüne park edip içeriye girdim. Bildiğimiz iğrenç mekanlardan biriydi. Su'yun bu kulüp de ne işi vardı? İlk defadan ucuz yırtmıştı ya şimdi ne olacaktı. Bu kız beladan hiç uzak durmaz mı? Aslın da baktığımız da oda bana benziyordu. Biraz serserilik vardı. Tabi benden fazlası olamazdı.
Etrafta Su’yu göremeyince bara yöneldim. Boş bulduğum bir yere oturdum. Barmenlere işaret ettim.
"Çocuklar ben birisini arıyorum mavi gözlü, beyaz tenli bir kız burada öyle birisini gördünüz mü? " Çocuk biraz düşündü.
"Az önce senin oturduğun yerde öyle bir bayan oturuyordu. Baya güzel bir kızdı aslında çıkarken karşılaşmanız lazımdı" Her yere bakarak gelmiştim ama yoktu. Demek burada oturmuştu? Acaba şimdi neredeydi? Başımın belası eve sağ salim varmış mıdır acaba?? Bu düşünce bile beni gülümsetmeye yetti. Şuan salak gibi sırıtıyordum hem de neden güldüğümü bilmeden ne oluyor bana böyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİN YILIN ŞAFAĞI (TAMAMLANDI) #Wattys2018
Romansa"Beni kullan!" dediğinde ne demek istediğini anlamamıştım. "Onu kendinden uzaklaştırmak için beni kullan bu sevgililik oyununa yanında devam edelim. Bırak bizi sevgili sansın. Böyle olursa senide rahat bırakır." aslında güzel fikirdi ama bu tehlikey...