Biraz geç kaldığımın farkındayım. Bunun adına hepinizden özür diliyorum.
Medyada ki Su ve Yağız ...
İyi okumalar herkese...
Yazım yanlışlarım varsa herkesten özür diliyorum.
Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçebileceği önemlidir.
Ne olurdu sanki bir günümde sorunsuz geçseydi. Akıl, insanı öyle bir yerde yalnız bırakıyor ki? Düşünmeyi bile hatırlayamıyorsun. Şu an öyle bir durumun içindeyim ki? Kim gelirse gelsin beni bu bataklıktan çıkaramaz. Az önce Yağız'la yukarıda yaptığım anlaşma aklıma geliyor açıkçası bu kadarını da beklemiyordum. İlk günden başıma gelmeyen kalmadı. Arslan'ın beni bulması, Yağız ve onun birbirlerine girmesi, Yağız'ın şuan elimi tutması, ki niye bilmiyorum ama kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissediyorum. Bir de yaklaşık yarım saat önce yaptığımız anlaşma var tabi...
...
Odasının kapısını sert bir şekil de açıp beni içeriye sürükledi. Odası olduğunu nereden biliyorum diye sormayın çünkü bu odada bir gece geçirdim. Kapının arkasına sert bir şekilde savrulduğum da ne olduğunu anlayamadım. Çarpmanın etkisiyle belim acısa da belli etmemeye çalıştım. Onun gözünde acınası duruma düşmek hayatta istediğim en son şey olur herhâlde. Yağız'da burnumun dibinde bitti. Nefesini tenimde hissede biliyordum ve bu bile içimde ki bazı duyguları su yüzüne çıkartıyordu.
Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Okuldan apar topar gitti arkasında Hira'yı da götürdü. Arslan'la beni öyle gördüğünde içimde anlam veremediğim bir şeyler kırıldı. Sanırım arayı düzeltiyim derken daha boktan yere gidiyor. Bu işi de elime yüzüme bulaştırmıştım.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun " dediğim de zaten yakın olan dudağını biraz daha yaklaştırdı. Nefesini dudaklarım da hissede biliyorum ve bu tuhaftı. Dokunduğu her yeri yakıyordu bu normal miydi?
"Şu anı mı soruyorsun?" Yağız'ın eli usulca belime doğru gidiyordu. Dokunduğu her yer alev almaya başlıyordu. Sıcaklığı uzaklaştıktan sonra soğuk kalan yerler ürpermeme neden oluyordu. Bu da normal değildi sanırım. Tenimin biranda yanıp, biranda buza dönmesi kalbimin durmasına bile yol açabilirdi.
Dudağına biraz daha sokuldum bunu niye yaptım diye sormayın cevabını ben bile bilmiyorum. Dudağı artık dudaklarıma değiyordu, buna dayanmak zor gibiydi. Her soluğunda nefesini dudağında hissetmek canımı acıtıyordu. Kokusu ilk baharda açan ağaç çiçeklerinin kokusuna benziyordu. Yüzü ise yeni çiçeklenen bir sürü ağaçların arasında gezmek gibiydi. Masum olan taraf ben mi, yoksa o muydu? Ellerimi bir kaya parçası kadar sert göğsüne koydum. Bakışları ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Yüzüme sahte bir gülücük kondurdum. Belki de güçlü durmaya çalışıyordum şuandaki durumumun tam tersine ama başarabildiğimden emin değilim. Onu inandıramaz bilirdim ama benim bile o inanmadığını yalanlara Yağız hiç inanmazdı.
"Az önce ki sevgililik oyunundan bahsetsen, sevgilim!" son söylediğim kelimeyi vurgulayarak ve bir fısıltı olarak söylemiştim. Yağız'ın sırtım da ki eli daha da gerildi. Kendine bastırdı resmen hayvan herif! Aramızdan bir kağıt parçası bile geçemezdi. Tenini bu kadar yakınımda hissetmek kolay değildi.
"Yanlış sularda yüzüyorsun. Bu Sular seni aşar, boğulursun" dediğinde çok ciddiydi. Korkmalı mıydım? Tabi ki de hayır!
Yasak sulardan korkmalısınızdır. İnsan her ne kadar yasakları çiğnemek için geldiyse de dünyaya bazen durmalıdır. Eğer bu yeri iyi seçemezseniz işte şimdi korkun çünkü geri dönülmez bir yola girmişsinizdir. Yasak elma misali...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİN YILIN ŞAFAĞI (TAMAMLANDI) #Wattys2018
Romansa"Beni kullan!" dediğinde ne demek istediğini anlamamıştım. "Onu kendinden uzaklaştırmak için beni kullan bu sevgililik oyununa yanında devam edelim. Bırak bizi sevgili sansın. Böyle olursa senide rahat bırakır." aslında güzel fikirdi ama bu tehlikey...