26.BÖLÜM "Bir İhtimâl Aşk"

21 6 0
                                    


***

Gözlerim mutfak kapısındaki Güneş ve Baran arasında gidip geldi; Güneş'in sinsice sırıtması, Baran'ın çatık kaşları ve şaşıran gözlerine tamamen zıttı. Eylül hâlâ şaşkınlık içerisinde bir bana, bir Baran'a bakıyordu. Baran ise çatık kaşlı hâlinden taviz vermeyip bakışlarını yere eğmişti. Ortamda oluşan sessizlik, Güneş hariç hepimiz için gerginlik oluşturdu.

"Şey..." dedim bir konu açmaya çalışırken. "Aslında kahvaltı yapmasak da ol..." Sözümü tamamlayamadan Baran kafasını kaldırıp gözlerimin içine, ardından da Eylül'e baktı.

"Beni mi seviyorsun?" İçimdeki heyecan Eylül'ün heyecanıyla karışınca, odadaki nabız ve kalp ritminin sesleri yükseldi.

"Şey... bilmiyorum. Ama bazen seni göreceğim zaman heyecanlanıyorum, yani heyecan derken biraz şey oluyor..."

"Eylül yani seviyor musun, sevmiyor musun söyle işte," dediğinde Güneş'e susmasını işaret eden bakışlar attım.

"Sanırım seviyorum."

Eylül'ün itirafıyla bakışlarımı Güneş'ten çekip Eylül'e döndüm. Bu kadar cesaretli olmasını beklemiyordum. Baran kafasını tekrar eğip kafasını iki yana salladı.

"Sen daha çok küçüksün."

Hepimizin gözleri Eylül'e dönmüştü. Bir şey söylemesini bekledim. Bir tepki vermesini...

"Haklısın ama küçük kızlar da sevebilir," dedi hayret edeceğim bir sakinlikle. Gözleri dolarken mutfak kapısına yaklaşıp Baran'ın omzuna çarparak dışarı çıktı. Eylül'ün bağırmasını, dalga geçmesini, hatta gülmesini bile beklerdim. Ama bu söylediği şey... ondan uzak kelimelerdi.

Arkasından bağırırken mutfak kapısına yöneldim. Güneş kolumdan tutup "Sana söylemiştim," dediğinde her ne kadar haklı olduğunu bilsem de, "Sırası değil," diyerek geçiştirdim. Eylül'e yetişene kadar o çoktan evden çıkmıştı. Ayağımı sinirle yere vururken kapıdan çıkıp bahçe kapısını da geçerek, bayır olan sokağa çıktım. Aşağı tarafı sahile, yukarı tarafı ise caddeye gidiyordu. Eylül'ün sahile doğru sinirle yürüdüğünü görünce ona yetişmeye çalıştım. Ayaklarını sertçe yere basıyor, aynı zamanda da koşuyor gibiydi. Sokak dolu olduğu için bağırmak istemeyip peşinden gitmeye devam ettim. Koşmaya başladığımda, ancak yakalayabilmiştim.

"Eylül. Dur Eylül. Nefesim bitti," diyerek kolundan tutup kendime çevirdim. Gözlerindeki yaşlar içimi yakmıştı. "Eylül dur, ağlama. Buna değmez," diyerek gözlerindeki yaşları sildim.

"Sen Güneş için değmeyeceğini bildiğin hâlde mi ağlıyordun?" Beni zayıf noktamdan vurmuştu. Kesinlikle haklıydı. "İlk defa sevdiğimi hissetmiştim ben," dediğinde ağlamak istesem de, onun daha da kötü olmaması için kendimi durdurdum. Söylediği şeyi onaylamak adına "Biliyorum," dedim. Baran'dan bahsedince gözleri parlarken, yine Baran'dan bahsetmemize rağmen gözleri acıyla ıslanıyordu. Özellikle de kalbi... Ne âlemde olduğunu sadece kendisi anlayabilirdi.

Eylül'le sahildeki bir kafeye geçip kahvaltımızı yapıyorduk. Aklı Baran'dan uzaklaşmış gibi dursa da hâlâ onu düşündüğünü fark edebiliyordum. Sürekli gözlerinin dalmasından anlamıştım bunu. Sabah olanlardan dolayı Baran çoktan evi terk etmiş olmalıydı. Telefonum yanımda olsa da, Eylül'ün yanında olduğum için Güneş'i arayıp durumu soramıyordum.

"Eylül, Baran'ın çok tuhaf bir insan olduğunun farkındasın değil mi? Kendini üzme lütfen."

"Belinda, konusunu açma. Kendimi üzdüğüm falan yok. Sadece yaşımı bahane ettiğini düşünü..." Cümlesinin yarıda kesilmesi çok ani olmuştu. Arkamda bir yere odaklanmış gibi dururken "Bunun burada ne işi var?" dedi. Bana sormuyor, daha çok kendisiyle konuşuyor gibiydi. Kaşlarımı hafifçe çatıp, onun baktığı yöne döndüm. Kumral teni, koyu kahverengi saçları ve uzun boyuyla bize yaklaşan çocuğu kastettiğini anlamam zor olmamıştı. Çünkü çocuk bizim masamızdan gözünü ayırmadan yanımıza kadar ilerlemeye devam etti. Ve ben bu çocuğu daha önce gördüğüme yemin edebilirdim.

Gecenin SessizliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin