28.BÖLÜM "En Büyük Koz"

25 6 0
                                    

***

"Belinda korkma. Bilerek yapıyorlar. Bu eve girme ihtimalleri yok," diyerek sakinleştirmeye çalışan Baran'dı. Güneş ise bilmem kaçıncı kez numarayı arıyordu. Ama hep meşgul çalıyordu. Aslında çok fazla korkmuyordum. Oysa peşimdeki kişinin kim olduğunu bilmediğim zaman daha çok korkmuştum. Şimdiyse daha sakindim. Kaan'ın bana ne gibi bir zarar vereceğini tahmin edemiyordum.

"Baran bu kadar yeter. Kaan'ın neden peşimde olduğunu öğrenmek istiyorum," dedim en sakin ses tonumla. "Geçmiş deyip bahane etmeyin. Geçmiş bile olsa ne olduğunu bilmek, benim hakkım."

Güneş telefonu elinden bırakıp aniden Baran'a dönünce, Baran yine bakışlarıyla Güneş'e bir şeyler anlattı. Ben yine anlayamamıştım. Ama onlar bakışlarıyla tartışıp bir sonuca çoktan varmıştı. Baran kafasını bana çevirdiğinde Güneş ayakta volta atmaya devam ediyordu. Anlaşılan o ki, konuşan taraf Baran olacaktı.

"Aynı kıza âşık oldular," dediğinde Güneş bir an olduğu yerde kaldı. Bize arkası dönüktü. Yüzündeki ifadeyi göremiyordum. Bendeki şaşkınlık ve kıskançlık ise içimdeki derinliklerden çıkıp yüzüme vurmuştu. Yine de bir şey söyleyemedim.

Gözlerim nedenini bilmediğim şekilde dolarken bakışlarımı Baran'a çevirdim. "Devam et," dediğimde çatık kaşlarını biraz yumuşatmıştı.

"Kız Güneş'i sevince, Kaan da hırs yaptı. Anlayacağın ikinizi ayırmaya çalışıyor."

Dolan gözlerimden bir damla yaş aktığında bakışlarımı yere çevirdim. Güneş'i tam olarak göremesem bile arkasının dönük olduğunu biliyordum. "Bunun benimle bir alakası yok Baran. O kız her kimse, şu an Güneş'in yanında değil. Kaan benimle uğraşmak yerine kızla görüşebilir. Bana karşı dürüst..."

Cümlemi kesme sebebim, Güneş'in masaya vurup büyük bir gürültü çıkarmasıydı. Bakışları, beni yaralayacak kadar keskindi. Gözlerinin içindeki nefrete şahit olmuştum. Kalbinin en derininden göz bebeklerine kadar çıkan o nefrete...

"O öldü."

İki kelime; gerdirilmiş yayı kalbime hedef aldı ve oku bıraktı. Kalbime okla işlenen cümle, sancılarını bedenime yaydı. Konuşmaya bile fırsatım olmadan Güneş bahçe kapısından içeri girdi. Çelik kapının kapanma sesinin gelmesi uzun sürmemişti. O kadar hızlı kapatmıştı ki kapıyı, gürültüsü yanımıza kadar uzandı.

"Belinda," demesiyle dolu gözlerimi Baran'a çevirdim. "Bunun seninle bir ilgisi yok. Güneş seni seviyor. Üzme kendini tamam mı?" deyince kaşlarımı çatıp tamam anlamında kafamı salladım. "Ben gidip şuna bakayım. Bir şeyler içmeye kalkmasın ameliyattan önce," deyip masadan kalktı Baran. Aramızda en mantıklı konuşan o'ydu. Konu ne olursa olsun mantıklı olan şeyden taviz vermiyordu. Bendeki kararsızlık ise mantıktan çok uzaktı. Duygularımla düşünecek olursam; Güneş'i kıskanıyordum ve eski sevgilisini benden daha çok seviyor olması yüreğimi yakıyordu. Mantığımla düşünecek olursam; Güneş duygularına teslim olduğu için içinden geldiği gibi davrandı, bu yüzden de onu anlayışla karşılayıp, bu konuyu açmamam gerekecekti. Hislerim yine karamsarlığa sığınmış, duygularım kıskançlık ve korku arasında gidip gelmişti. Sonradan fark etmiştim bunu. Terk edilmekten korktuğum için gözlerim dolmuştu.

Eylül'le ikimiz yalnız kaldığımızda Eylül omzuma başını koyarak ellerini diğer omzumun üzerinde birleştirdi. Gözyaşlarımı zar zor silip gülümseyerek kafamı ona çevirdiğimde, o da bana gülümsedi.

"Güneş dengesizin teki bilmiyor musun sanki?" dediğinde gülümsememi kahkahaya çevirdim. "Biliyorum," dedim kısa bir cevap verip. "Boş ver şimdi onu. Gel televizyondan şarkı açıp dans edelim."

Gecenin SessizliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin