17.BÖLÜM "Huzursuzluk Ve Nefret"

86 11 0
                                    

***

Sıcaklığın dilime değmesiyle kahve bardağını dudaklarımdan ayırdım. Yanan dilim için etrafta su arasam da bulamamıştım. Kendimi oyalamak için açtığım diziyi, kendimi kandırarak izliyormuş gibi yapıyordum. Oysaki aklım dizide falan değildi. Sıkıntılı bir şekilde nefesimi üfleyip laptopun ekranını kapattım. Oturduğum yataktan kalkarak odanın içindeki sandalyeyi tavandaki camın altına getirdim. Uğraşabileceğim en gereksiz şeylerle uğraşıp kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Sandalyeye çıktığımda boyum tavana kadar uzanmamıştı. Biraz daha uzun olsam belki uzanırdı ama zaten yeterince uzun boylu bir insandım.

Yatağı güçlükle odanın ortasına çekmeye çalıştım. Tavandaki pencerenin altına geldiğinde yatağın üzerine sandalyeyi koyarak dengemi sağlamaya çalışıp üstüne çıktım. Ellerim tavandaki cama yetiştiğinde sevinçle çığlık attım. Dengemin sarsılıp sandalyenin kaymasıyla, kendimi yerde kıvranır bir biçimde buldum. Bir an için ne olduğunu anlayamasam da böyle bir deliliğin sonu ancak bu olabilirdi.

Belim ve bileğimdeki ağrı vücudumda hissettiğim en belirgin ağrılardı.

"Lanet olsun," diye bağırdım kimsenin duymayacağını bildiğim hâlde. Yerimden zorla kalktığımda belimdeki ağrı biraz gitse de bileğim hâlâ çok acıyordu. Kırılma ihtimali aklıma geldikçe korkmaya başlamıştım. Masanın üzerinden telefonumu alıp aklıma gelen ilk kişiyi aradım.

*

Doktor elastik bant ile sarılı elime bakarken, "Kırık yok. Yalnızca küçük bir çatlak oluşmuş. Bu bant iyi gelecektir. Üzerine buz koymayı ihmal etmeyin. Birkaç gün sonra kendiniz çıkarabilirisiniz. Geçmiş olsun," dedi. Doktorun dediği şeyleri dinlemeye çalışırken Güneş'in kötü bakışlarına maruz kalmıştım. Doktor yanımızdan ayrıldığında oturduğum yerden kalkmam için yardım etti Güneş.

"Şimdi anlat bakalım. Nasıl oldu?"

Eğer tavana uzanmaya çalıştığımı öğrenirse deli olduğumu düşünebilirdi.

"Yataktan düştüm."

"Zıplıyor muydun?"

Kendisi bana bir bahane sunmuştu. Evet, anlamında kafamı sallarken hastanenin dışına doğru ilerledik. Arabaya bindiğimizde kendi evime gitmek için Güneş'i ikna etmiştim. Eve geldiğimizde Güneş'i beklemeden arabadan inip kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Güneş'in gelip gelmediğini kontrol ettim. Arkamdan geldiğini görünce kapıyı açık tutup salondaki koltuğa uzandım. Kapının kapanma sesi geldiğinde gözlerimi kapattım.

Güneş'in başucumdaki tekli koltuğa geçip oturduğunu hissettiğimde gözlerimi açtım. Üzerindeki takım elbisesinin kravatını hafif çözmüş, ceketini üzerinden çıkarıp saçlarını dağıtmıştı. Gözleri kapalı olduğu için yüzümdeki gerginlik ve heyecanı görememişti. Sessizce yutkunup koltuktan kalkarak merdivenlere doğru ilerledim.

"Nereye gidiyorsun?"

"Yatakta zıplamaya gidiyorum. Yarım kalmıştı," dedim göz devirerek. Amacım espri yapmak değil, evin içinde nereye gittiğimi merak etmesini sorgulamaktı.

"Diğer bileğini de kırdığında hastaneye götürmem," dedi ayaklarını ikili koltuğun yanına uzatırken. Yüzümde yapmacık bir gülümseme oluşturup merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Odama geldiğimde sandalyenin hâlâ yatağın üzerinde olduğunu fark ettim. Tavandaki camın açılıp açılmadığını gerçekten merak ediyordum. Eğer açılıyorsa en kısa zamanda odanın içine doğru bir merdiven yaptırıp evin çatısına çıkmak istiyordum. Tekrar denemeyi göze alamasam da bir gün bunu başaracaktım.

Gecenin SessizliğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin