Emre'nin yere yığılması ardından içimde gram vicdan azabı olmadan yaptığım şeyden hiç pişmanlık duymuyordum. Neticede benim sevgilime zarar verecekti ve ben göz göre göre buna seyirci kalamazdım. Ayrıca o öküz postlu pisliğe bir şey olduğunu da sanmıyordum en fazla anlık sarsıntı ile yığılmıştır. Yani umarım öyle olmuştur birini öldürmekte pek bana göre bir şey değil. Sonuçta benim vermediğim bir canı alma hakkı bana ait değil.
Çevremizde ki insanların yerde yatan Emre'ye yardım etmek için toplanması ve onu ayıltmaya çalışma çabaları devam ederken Oğuz ve ben hala hareketsiz yatan Emre'ye bakmaya devam ediyorduk. Daha sonra çok geçmeden gelen ambulans ve polis ekipleri içeriye girip ne olup bittiğini sormaya başladılar. Oğuz "ben yaptım" diyecekken oradan olaya şahit olan birisi beni işaret ederek;
"Bu kız kadehi kafasına geçirdi ve kafası kanadıktan sonra yere düştü" diyerek duruma açıklık getirdi. Zaten o söylemeseydi ben Oğuz'u yalancı çıkartıp suçumu kabul edecektim ve ne yapılması gerekiyorsa kabul edecektim. Oğuz'un benim yaptığımı söyleyen kıza bakışlarını gördükten sonra ben polis memuruna döndüm ve;
"Ben yaptım memur bey" deyip beni oradan götürmelerini bekledim. Acaba babam bu duruma ne tepki verecek diye içimden kara kara düşünmek bir yana dursun ya Emre ölürse bu vicdan azabı ile nasıl yaşarım düşüncesi beni mahvediyordu.
...
Ben karakolda sorgu için beklerken Oğuz diyecek hiç bir şey bulamayıp yanımda bana bir şey olacak korkusu ile elimi hiç bırakmıyordu. En kötüsü de bileğime takılan kelepçelerdi. O kadar sıkılardı ki canımı çok yakmıştı. Bileğimin morardığını gören Oğuz sanki kendi canı yanıyormuş gibi acı çekerek önümüzden geçen polise bileğimin morardığını ve kelepçeyi bira yumuşatmasını söyledi. Polis memuru ilk başta başka arzunuz var mı bakışı atsa da Oğuz'a daha sonra kangrene dönen bileklerimi görünce halime acımış olacak ki bira gevşetti kelepçeyi. Resmen kan akışı kesilmişte şu an bileklerim kendine geliyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.
Benim sorguya girmemi beklerken Oğuz'un şirketinin avukatı da gelmişti. Konuyu ona anlatıp, eğer Emre'ye bir şey olmazsa yani ölmezse para cezası ile kurtulabileceğimi öğrenmiştik. Biz avukatla bunları konuşurken Emre girdi içeri avukatı ile beraber.
Bana kınayan bakışlarını gönderen Emre karşımda öyle kanlı canlı ayakta duruyordu ya beni içeri atsalar da eyvallah demeye razıydım. Ya ölseydi ne yapardım ben nasıl yaşardım o düşünce ile. Benim sorgumdan önce Emre'yi şikayeti ve ifadesi için komiserin (ya da baş komiserde olabilir emin değilim rütbelerle pek aram yok) yanına aldılar.
Yaklaşık 15 dakika sonra çıkan Emre tekrar bana ve Oğuz'a öldürücü bakışlarını gönderip elini kolunu sallaya sallaya çıktı gitti. Evet Öyküm yolun sonundasın kızım artık dönüşün yok artık ailen sana temiz kıyafet falan getirir, belki Oğuz'da seni terk etmezse çıkınca yeniden başlayabilirsiniz bir şeylere.
Daha sonra Oğuz'un avukatı polislerin yanına giderek benim adıma bilgi almak istediğini söyledi ve ağzı bir karış açık şok içinde yanımıza geri döndü. Adının Yusuf olduğunu öğrendiğim orta yaşlarda ki avukat şaşkınlığını gizleyemeden söze girdi;
"Emre Kocatürk bulunduğunuz barda onun sana taciz ettiğini düşündüğünü sanması ve kendini korumak amaçlı da masanda ki bardağı kafasına vurduğunu, hastane raporlarında sıkıntı çıkmadığını sadece kan tuttuğu için eline gelen kanı görünce bayıldığını, kafasında da herhangi bir hasar meydana gelmediğini, senden şikayetçi olmadığını söylemiş. Şimdi içeri gireceksin sadece bir tutanağın altına imza atmanı isteyecekler senden. Siciline bile zarar veren bir durum olmayacak endişe etme sakın. Sakin ol ve sana sorulmadığı sürece hiçbir şey söyleme komisere. Olayla ilgili senin fikrini almak isterse de doğrucu davut gibi yaptıklarını anlatma ve kısa cümleler ile konuyu kapatıp bir an önce odadan çıkmaya bak. Ben zaten yanında olacağım senin imza aşamasında merak etme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çürük Vişne ile Sarı Papağan (Tamamlandı)
HumorAşık olan ben değildim beni kendine aşık eden oydu. Yani benim hiç bir suçum yokken üzülen ben oldum.