İnce Çizgi

251 20 5
                                    




Merhaba canım arkadaşlarım.

Dünkü bölümün ardından sizi çok fazla merakta bırakmadan 35. ve yeni bölümümüzü paylaşıyorum.

Keyifli okumalar...

***

İçinde olduğum karanlık beni kendine o kadar hapsetmişti ki dışarıdan gelen her sesi duymama rağmen gözümü açıp, dudaklarımı oynatamıyordum.

Annemin sesleri geliyordu bir yerlerden kulaklarıma, ağlamalarını duyuyordum. Ağlama annem ama sen, biliyorsun ben senin ağlamana dayanamam ki hiç.

Saçlarımın arasında gezinen bir elin sıcaklığını hissettim ardından, büyüklüğü babamın ellerine benziyordu ve yüzüme bir su damlası düştü peşinden. Ardından duyduğum;

"Kızım uyan, uyan hadi yavrum ne olur uyan" sözleri ile tahminimde yanılmadığımı o ellerin babama ait olduğunu anladım hemen.

Ilgın'ın hıçkırık sesleri geliyordu bir yerlerden. O çok stres yaptığı ve ağlayamadığı zamanlarda hıçkırırdı sadece neden böyle hıçkırıyordu ki acaba şimdi. Sonra Ilgın'ın hıçkırık sesinin kesilmesi ile aynı saniyede bir çığlık sesi ve bağıra bağıra ağlama sesi duydum Ilgın'dan. Bu ikinci kez oluyordu. Kenan ona karar vermeye çalıştığında yaşamıştı bunu ilk, bir de şimdi. Hıçkırmasına alışkınım da peşinden çığlık atıp ağlaması için onu baya üzen bir şey olması gerekiyordu.

Bir yerlerden bir siren sesi duyuyordum ama ne için olduğunu anlayamamıştım. Çok derinlerden geliyordu ses. Daha sonra bu kadar sesin arasında bana ses olan adamın sesini duymadığımı farkettim.

Sahi herkes benim başımdayken Oğuz neredeydi ki. Acaba şu an bana sarılıp uyuyordu da o yüzden mi sesini duyamıyordum papağanım.

Saçmalama Öyküm baban başındayken sana sarılıp uyuyabilir mi sence azıcık mantıklı düşün.

"Ambulans geldi, açılın ambulans geldi." Pelin değil miydi bu ne ambulansından bahsediyordu ki durup dururken. Benden bir şey gizliyorlardı galiba bunlar, biz en son neredeydik ki hem ambulans ne alaka.

-BİZ EN SON NEREDEYDİK? -

Kendime sorduğum bu soru ile tüm yaşadıklarım gözümün önünden geçmeye başladı. Oğuz'la nişanlanıyorduk biz, benim üzerimde kabarık pudra pembesi bir elbise vardı papağanımın elini tutuyordum. Mehmet amca yüzüklerimizi takıp makas kesmiyor demişti ama kurdeleyi kesemeden bir şey olmuştu.

Bir adam seslenmişti o sıra bize, tanıdık yüzü olan bir adamdı sanki bakışları Emre'ye benziyordu aynı. Ama Emre ölmüştü, öyle demişlerdi bana hem o adam Emre olamayacak kadar yaşlı bir adamdı.

Bir cümle döndü gözlerimin önünde sonrasında;

-Bahşişi Emre Kocatürk gönderdi, size öteki taraftan selamı var- ardından bir patlama sesi duyuldu, silahtı sanırım.

Oğuz... Oğuz yanımda yoktu elimi tutuyordu ama yere düşmüştü, kanlar içinde yere düşmüştü. O şerefsiz adam Oğuz'umu vurmuştu, kanlar içinde bırakmıştı. İyi ama neden yaptı böyle bir şeyi. Emre'ye biz zarar vermedik ki, aksine o bizi öldürmeye kalkmadı mı daha önce, sonra da kendi kaza yapıp öldü bizim ne suçumuz var ki bu adam benim sevgilimi vurdu şimdi.

Bir ses daha geldi hemen peşinden. Sesi duymamla eş saniyeli sayılabilecek çabuklukta sağ tarafımda bir sızlama hissetim. Güneş yanığı gibi ama normal bir güneş yanığı değil. Benim yanmamam gereken tarzda bir güneş yanığı gibi bir yanık acısı sardı omuzumu. Sonra ayaklarımın altından bir şey kaydı gibi oldu, belki de yer kaymıştır ve ben olduğum yerde Oğuz'un elini bırakmadan yığılıp kaldım.

Çürük Vişne ile Sarı Papağan (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin