Merhaba arkadaşlarım.Herkese bol keyifli, eğlenceli, şahane bir pazar diliyorum.
Hayat insanın karşısına kimi kimin vasıtasıyla çıkartır gerçekten de bilemiyoruz. Bizim kahramanlarımız da aynı şekilde kimlere nasıl aracı olur tam bir muamma :)
İçimizi ısıtacak, kıpır kıpır gençlik kokan bir bölüm daha sizlerle. Benim yine yazarken büyük keyif aldığım bölümümüz bakalım aynı sıcaklığı sizin içinize de işleyebilecek mi hep beraber görelim o halde.
Eleştiri ve yorumlarınızın benim için önemini iletip yeni bölümümüze geçiş için sizleri aşağıda ki satırlara davet ediyorum.
Keyifli okumalar arkadaşlarım... Sağlıcakla kalın :)
***
Uyuduğumuz pozisyonda gözlerimi sevdiğim adamın yanında açmak o kadar paha biçilmez bir şey ki. Sanırım bugün evlenelim dese bugün kabul eder evlenirim diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Pazar gününün verdiği rahatlıkla papağanım yanımda hala uyumaya devam ediyordu. Sanırım uykuya bana olduğundan daha düşkün ve ben bunu da kıskanıyor olabilirim. Şaka tabi ki, uyusun benim minnoş sevgilim ama benim de böyle tek başıma tavanı izlerken canım sıkılıyor ne yapayım. Kahvaltı hazırlamak için kalkayım desem bugün Pazar belki dışarı çıkarız kahvaltıya diye bir şey hazırlamak istemedim. Yanımda ki komidinin üzerinde duran telefonuma uzanıp elime aldım ve ben de birkaç fotoğraf çekmeye başladım böylelikle. Kafası benim boynumun altında duran Oğuz bu şekilde gerçekten tam olarak 'benim' gibi duruyordu. Bana ait, bedeni ile, kalbi ile, ruhu ile benim sevgilim ve ben gerçekten de bundan inanılmaz mutluyum.
Oğuz hala uyurken ben de yeni indirdiğim oyunu oynayayım diye düşünüp tam oyuna girdim ki telefondan, Burcu'dan mesaj geldi 'ne yapıyorsun, uyandınmı' diye.
Oğuz uyanmasın diye telefonu hemen sessize alıp cevap verdim;
'uyandım kuzum Oğuz'dayım'
'aaa iyi denk geldi, ne diyeceğim bugün işiniz yoksa Serkan'la Oğuz tanışmadılar hala piknik yapalım hem de tanışmış olurlar. Pelin'le de konuştum onun da işi yokmuş ne dersin'
'planladığımız bir şey yoktu canım bir sorayım Oğuz'a 10 dakikaya yazıyorum sana'
'tamam kuzum sen konuş eğer okey derse saat daha erken, uzak bir yere gideriz belki'
Mesajlaşmalarımızın ardından Oğuz'u uyandırıp işi olup olmadığını öğrenmem gerekiyordu ben de aniden uyandırıp korkmaması için saçlarımdan bir tutam alıp yüzüne şakaklarına doğru sürttüm. Eli ile huylanan yerini kaşıyıp ters döndü bana. Bu sefer de üzerinden atlayıp diğer tarafına geçtim ve tekrar aynı şeyi yaptım. Yine gıdıklanıp sinirli bir of çekince eliyle itmeye çalıştı yüzündekini. Oysa azıcık gözünü aralayıp baksa uyanacak adım gibi eminim.
Saçla gıdıklama sonuç vermeyince ben de diğer alternatifi değerlendirip öperek uyandırmaya yöneldim ve yanağına uzun bir öpücük bıraktım. Uyuyan prens sonunda bu öpücükle beraber gözünü ufaktan bir açtı. Yavaş hareketlerle gün ışığının aydınlattığı odaya gözlerini alıştırmaya çalışırken eğilip bir öpücükte çenesine kondurdum. Bu son öpücükle iyice uyanan Oğuz kolları ile beni kendine dolayarak "günaydın" deyip yanağıma bir öpücük bıraktı.
"Günaydın aşkım, sonunda uyandın" diye küçük bir kız gibi sesimi inceltip gülümsedim.
"Ben her sabah böyle uyanmadan yapamayacağım galiba, nasıl olacak bu böyle?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çürük Vişne ile Sarı Papağan (Tamamlandı)
HumorAşık olan ben değildim beni kendine aşık eden oydu. Yani benim hiç bir suçum yokken üzülen ben oldum.