3.bölüm Davet

34.3K 1.4K 758
                                    

"Hilal nasıl olmuşum?"

"Çok yakışıklı olmuşsun."

Hilal Can'ın papyonunu düzeltti ve yanağına bir öpücük kondurdu. Can, Hilal'in öptüğü yeri koluyla silip kaşlarını çatmış bir şekilde Hilal'e baktı.

"Hilal öpmesene. Kırmızı rujun bulaşıyor."
Hilal Can'ın söylenmelerini umursamadı ve ona içten bir şekilde gülümsedi. Can her zamanki halinden daha tatlı olmuştu ve onu öpmekten kendini alıkoyamıyordu.

Boran'ın bombayı masaya attığından beri kendini huzursuz hissediyordu. Bu yemeğe katılmak istemiyordu. İnsan içine çıkmamaya o kadar alıştı ki şimdi istemediği davete giderken ister istemez rahatsız hissediyordu. Önceden böyle biri değildi. İnsan içine az çıkmasına rağmen babasının aşağılayıcı sözlerinden sonra hiç çıkmamaya başladı.

Babası onu pek sevmezdi. Kendisi gibi bir adamdan Hilal gibi boğazına sahip çıkamayan, sakar bir çocuğun çıkmasını kabullenemiyor olmalıydı. Küçüklüğünden beri onun sevgisinden mahrum büyümüştü. Babasının onu sevmediğini hatta daha ileri boyutta kendisinden nefret ettiğini biliyordu.

Bunun sebebini bilmiyordu. Sırf görünüşü yüzünden ondan nefret etmesi mantıksız geliyordu. Annesine bunu her sorduğunda kendisini geçiştirdiği için sorusunun cevabını alamıyordu. Bir müddet sonra babasını da kabullenmişti. Ne kadar kendisini sevdirmeye çalışsa da o sevmemeyi tercih etmişti.

İçini en çok acıtan şey ise onu sevmeyip kardeşi Banu'yu sevmesiydi. Babası Banu'yu o kadar çok seviyordu ki bu sevgiyi kıskanmadan edemiyordu. Babası kendisine karşı ne kadar kaba ve ketumsa kardeşine karşı o kadar yumuşak ve sevecen biriydi. Ergenlik zamanında bu durum daha çok ağrına giderdi şimdi eskisi kadar etkilemiyordu, alışmıştı.

Üniversiteye gitmek istediğinde buna karşı çıkan adam Banu'nun okuması için elinden geleni yapmış, onu en pahalı dershanelere göndermişti. Biricik kardeşi bir doktor adayı iken kendisi ev hanımı olarak hayatını sürüyordu.

Bu düşüncelere daha fazla dalmamak için silkelendi. Ne zaman babasını düşünse ağlayacak duruma geliyordu. Onu düşünmek kendisine iyi gelmiyordu. Hilal aynada kendine bakıp üzerini düzeltti. Siyah uzun bir elbise giymişti. Makyaj olarak da sadece kırmızı bir ruj sürmüştü. Makyajdan pek anlamazdı. Hayatı boyunca makyajla arası olmamıştı. O kadar özgüvensiz büyümüştü ki makyajın bile ona fayda sağlamayacağını düşünürdü. Siyah giymesinin sebebi kesinlikle zayıf göstermesiydi. Kilolarını ne kadar saklayabilirse o kardı onun için.

Bu yemeğe gitmemek için Boran'a çok dil dökmüştü ama Boran Nuh demişti peygamber dememişti. El mecbur hazırlanmıştı.

Boran, karşısında soğuk terler döken kadına bıkkınlıkla baktı. Onu bu yemeğe götürmek kesinlikle istemiyordu ama buna mecburdu. İkisinin uzun zaman sonra tek ortak noktada buluşması bu yemek olmuştu. İkisi de bu yemeğe gitmek istemiyordu.

Kravatını yapmaya çalışıyordu Boran ama bir türlü beceremiyordu. Normalde pek kravat takmazdı. Takım elbise giyse bile kravattan uzak dururdu. Ama bu takım üzerine giymesi gerekiyordu. Şık akşam yemeklerinden sırf bu yüzden nefret ederdi.

"Hilal kravatımı yapamıyorum."

Boran'ın kravatla olan imtihanına gülerek baktı Hilal. Her seferinde birbirine dolaştırmayı nasıl başarabiliyordu anlamıyordu. Hilal, Boran'ın tam önünde durup dolaştırdığı kravatı çözmeye başladı usulca. Aradaki yakın mesafeden her seferinde etkileniyordu genç kadın.

Kravatı usulca bağlayıp gözlerini genç adamın gözlerine dikti. Boran kendisinden başka her şeye bakıyordu o sırada. Sanki bilerek gözlerini kadından çekiyor gibi bir hali vardı. Bu tavırlarına anlam veremiyordu Hilal. Neden bazı yakınlaşmalarında ondan vebalı gibi kaçıyordu. Düşünmek istemedi her zamanki gibi. Eğer düşünürse yine kalbi kırılacaktı.

Sevmiyorum Seni (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin