17 Bölüm Ve Sahne Tolga'nın

30.9K 1.5K 960
                                    

Bundan sonra düzenli aralıklarla bölüm gelecektir. Haftada bir bölüm yayınlayacağım. Cuma günleri gelecek bölümler. 2 hikayeyi birden yayınladığım için zorlanmaya başladım. Bundan sonra inşallah her cuma görüşürüz.

Hilal odasında oyun oynayan çocuğa gülümseyerek baktı. Dün akşam anneannesi getirmişti onu eve. Bir haftadır Can'ın yokluğunu çok hissetmişti. Ev o kadar sessiz ve huzursuzdu ki bir an önce çocuğun eve döneceği günü iple çekmişti. Nihayet gelmişti. O eve ilk ayak bastığında onu öpücüklere boğmuş, özlemini geçirmek istercesine sıkıca sarmalamıştı.

Arabalarıyla oynayan çocuğu rahatsız etmemek için ses yapmadan odasından çıktı. Saat öğleye doğru geliyordu ve karnının acıkması yakındı. Can'a öğle yemeği hazırlamak için mutfağa yöneldi. Can, köfte ve patates ikilisine bayılan bir çocuktu. Bugün ona bu yemekleri hazırlasa iyi olacaktı. Bir haftadır görüşmüyorlardı, bu yüzden onu mutlu etmek istiyordu.

Dolaptan malzemeleri çıkarıp yemeği hazırlamaya başladı. Hilal, yemek yapmaya dalmışken büyük bir gürültü koptu bir anda. Genç kadın bu tiz gürültüyle korkuyla yerinde zıpladı. Gürültünün ardından Can'ın çığlıkları yer aldı. Hilal'in kalbi ağzında atmaya başladı onun sesini duyunca. Elindekileri adeta fırlattı ve sesin geldiği odaya doğru ilerlemeye başladı. Ses Boran'ın bir süredir kullanmadığı çalışma odasından geliyordu. Odanın kapısından girdiğinde gördüğü manzarayla gözleri korkuyla açıldı.

Boran'ın plaketlerinin bulunduğu camdan vitrin, Can'ın üzerine devrilmişti. Çocuğun kolları ve bacakları kan revan içindeydi. Hilal korkuyla çığlık attı. Can'ın yanına çömeldi, büyük cam parçaları çocuğun bedenine saplanmıştı. Hilal korkuyla ağlamaya başladı.

"Hilal, canım acıyor..." Can ağlamalarının arasından zar zor kurdu bu cümleyi. Can, acısının verdiği ağrının geçmesi için Hilal'den medet umuyordu. Hilal çocuğun yüzünü avuçlarının arasına aldı.

"Tamam, korkma ben şimdi halledeceğim." dedi sakin kalmaya çalışarak. Korkusu saklamalı ve Can'ın sakin kalmasını sağlamalıydı. Can'a belli etmemeye çalışsa da en az onun kadar korkuyordu. Hemen telefonunu bulup ambulansı aradı. Ambulans gelene kadar Can ile birlikte o da ağladı. Daha önce başına böyle bir şey gelmemişti ve ne yapacağını bilememişti. On dakikadan daha kısa sürede ambulans gelmiş ve hastaneye doğru yol almışlardı. Hilal yol boyunca göz yaşları arasında çocuğun elini tutmuştu.

Hastaneye vardıklarında Can'ı sedyeyle bir odaya doğru taşıdılar. Peşinden bir doktor ve iki hemşire girmişti. Hilal o kadar telaşlıydı ki hemşireler Can'ın korktuğunu fark edip onu odadan çıkardılar. Hilal'in odadan çıkarılmasıyla anca aklına geldi Boran'ı aramak. Titreyen ellerini zapt etmeye çalışarak rehberden Boran'ın numarasını bulup çaldırdı ama kocası telefonu açmamıştı. Bir iki kere daha aradı ama yine açmamıştı. Son çare Selim'i aradı, aynı şirkette çalışıyorlardı. O, Boran'a rahatça ulaşabilirdi.

"Efendim..."

"S-Selim, ben Hilal..." Ağlamaktan lafı toparlayamadı. Selim bir terslik olduğunu kadının ses tonundan anlamıştı.

"Hilal, ne oldu?" diye sordu korkarak.

"C-Can'ın üzerine vitrin düştü. H-Hastanedeyiz, Boran'a ulaşamıyorum..." dedi zar zor Hilal. Konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı.

"Ne?... Tamam, sen sakin kal Hilal. Ben Boran'ı alıp geliyorum hastaneye. Hangi hastanedesiniz şimdi?"

".....Hastanesi."

Selim hastanenin adını öğrenir öğrenmez telefonu kapadı. Hilal ağlayarak dizlerinin üzerine çöktü. Kalbi sıkışıyordu acıdan. Can'ın çığlıkları kulağından gitmiyordu bir türlü. Sakinleşmeye çalışıyordu ama başaramıyordu. Elleri ve ayakları zangır zangır titriyordu.

Sevmiyorum Seni (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin