2014, Ocak ayının ilk günleri. Yıllardır yaşanan en soğuk kış aylarıydı ve Bursa huzur içinde ki son zamanlarını yaşıyordu. Fakat kimse bunu bilmediğinden, bu anların tadını çıkartmak yerine kendilerini günlük yaşamın akışına bırakmışlardı.
Her şey bugün başlayacaktı.
Okulların yarıyıl tatiline girmesine sayılı günler kalmıştı, bir Pazartesi akşamı Bursa'nın Görükle kampüsünde üniversite öğrencileri okullarından çıkıyordu. Belirli gruplar halinde yürüyen gençlerin arasında; bu gruplardan herhangi birine dahil olamamış olan Kasım; ellerini cebine atmış şekilde yürüyordu. Buğday rengi yüzü soğuktan kıpkırmızı kesilmişti. Hem soğuktan korunmak; hemde uzun ve yapılı boyuna rağmen biraz çökük kalan yanaklarını kapamak için montunun yakalarını dikmişti. Çoğu kişi yanaklarının bu halinin ona daha iyi bir görünüm kattığını söylemiş olsa da, kendisi bu durumdan pek memnun değildi. Üstelik yakalarını diktiğinde ela gözlerinin ve onu güçlü gösterdiğine inandığı alnının ortaya çıkması hoşuna gidiyordu. Yanaklarının biraz çökük olmasından şikayetçi olsa da vücudunun geri kalanından oldukça memnundu.
Henüz 8 yaşındayken annesini kaybetmişti, babasını ise hiçbir zaman tanıma şansı olmamıştı. Tamamen yalnız kaldığında, bir melek kanatlarını açmış ve temiz kanatlarının altına almıştı onu. Komşuları olan Nalan Hanım, aynı zamanda oğlunun sınıf arkadaşı olan bu kimsesiz çocuğu kendi evladı gibi sevdi. Zamanımızda çok az görülen bir insanlık sergilemişti, ve sonucunda müthiş bir birey yetiştirdiğini biliyordu.
Bir akşam üzeriydi, Nalan Hanım'ın oğlu olan Kenan okuldan yeni dönmüştü, ailecek sofraya oturmuşlardı. Yemeklerine tam başlayacakları sırada kapıları çaldı. Nalan Hanım kapıyı açtığında, kendisine masum ve endişeli gözlerle bakan Kasım ile karşılaştı. Kasım, Nalan Hanım'ın gözlerinin içine bakarken bir şeyleri böldüğünü hissetmişti. Başını biraz öne eğdi "Özür dilerim Nalan Teyze, sadece annem biraz rahatsızda, ne yapacağımı bilemedim". Nalan Hanım birden endişelendi, belli etmemeye çalışıp ne olduğunu sordu. Kasım, sanki herşeyin farkındaymış gibi gözlerine baktı Nalan Hanım'ın, herşeyin farkındaymışta birileri söylemeden inanmak istemezmiş gibi. "Her akşam geldiğimde yemeği hazırlardı, beraber yerdik. Bu akşam geldiğimden beri uyuyor, ne yaptıysam uyanmadı." Bir insanın içi daha ne kadar parçalanabilirdi ki? Ve bir insan bu durumda nasıl tepki verebilirdi? Nalan Hanım, Kasım'ın bir elinden tuttu, sakinliğini bozmamak ve gözyaşlarını tutmak için o kadar çaba harcadı ki.. İçeriye götürüp sofraya oturttu Kasım'ı. "Kasım, siz Kenanla yemeğe başlayın, biz Seyfullah Eniştenle annene bakıp gelelim, tamam mı?"
O akşam sofraya oturduğu ev Kasım'ı o anda sahiplenmişti işte, hiçbir zaman bırakmadılar. Kendi evlatları neyse, Kasım'da öyle oldu onlar için. Kasım hiçbir zaman anneme ne oldu diye sormadı, Nalan Hanımın bunu anlatmak zorunda kalmasını istemedi. Gözyaşı dökmedi, hiçbir zaman ağlamadı bunun için. Ama her gece dua ederdi, annesi için dua etmeyi hiç bırakmadı. Üniversiteye gidene kadar ve üniversite de dahil, hiç arkadaşı olmadı. Kenan dışında, Kenan ve Kasım öz kardeşlerden daha yakınlardı birbirlerine.
Kalabalığın arasında tek başına yürüyen Kasım, bir kafeye doğru döndü. Burası Kenan ile buluşacakları yerdi. İçerisine bir göz attı ancak Kenan henüz gelmemişti. Onbir, biraz daha bekleyeceğini anladı. Kafenin yanında ki sokak arasına girdi. Sigara içmek için yeterince sakin bir yerdi, tabii kimse sigara içmesine birşey diyemezdi fakat herkesin arasında içmeyi sevmezdi. Eski bir duvara sırtını dayayıp, paketini ve çakmağını çıkardı. Bir sigara almak için uzanırken, bir ayağı topallayarak yürüyen 20 li yaşlarının ortasında, oldukça eski kıyafetleri olan biri ona doğru geliyordu. İlk başta şüphelenmedi, fakat üzerine doğru gelmeye devam edince sakince caddeye, kalabalığa doğru yürümeye başladı. Kalabalığa yaklaştığında, garip görünümlü adam topal ayağına rağmen ona yetişmişti. Yükses bir sesle "Bir sigara verir misin!?" diye sordu. Kasım bu adama cevap vermemeyi tercih etti, yanına sokulmak pek iyi bir tercih olmazdı. Adımlarını hızlandırıp kendini caddeye attığında birazda olsa rahatladı. Daha sonra kalbinde bir sıcaklık hissetti, elini sıcaklığa doğru götürdü ve çektiğinde elinin kıpkırmızı olduğunu gördü. Cadde de akan kalabalığa baktı, henüz kimse ne olduğunu farkedememişti. Kenan kalabalığın arkasında belirdi. Kasım'ın suratını gördüğünde birşeyler olduğunu anlamıştı ve Kasım dizlerinin üzerine düştüğünde çıldırıp ona doğru koşmaya başladı. Yanına geldiğinde Kasım düşmek üzereydi, başını son anda tutmuştu Kenan. Kalabalık, bişeyler olduğunu henüz yeni farketmişti ve şimdi gören herkes durup, bu ana bakıyordu. Birkaç kişi ambulans aramaya çalışıyor, Kenan ise kardeşine sarılıyordu.
Ambulans gelir gelmez, Kasım'ı hızlıca ambulansa aldılar.
Fakat bir daha ne Kasım'dan, ne de ambulanstan haber alınamadı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...