Bölüm 44

27 5 0
                                    

Görevlinin verdiği yemekleri yiyen elemanlar birkaç dakika sonra derin bir uykuya dalmışlardı, adamları son bir kez kontrol ettikten sonra ise Ivar; Onbir'in içeri girmek için kullanacağı camı kesmek için yürümeye başlamıştı. Dürbünüyle Ivar'ın tuttukları hackerla konuştuğunu gördü. Birkaç saniye sonra Ivar büyük pencerenin yanına tam ulaştığı sırada, koca binayı karanlık bürümüştü.
Ivar hızlıca camı kesip, Onbir'in gireceği büyüklükte bir delik açmaya başladı. O sırada Onbir karşı tarafa halat atmak için kullanacağı silahı hazırladı ve Ivar ile işaretleştikten sonra nişan alıp tetiği çekti. Halat hızlı bir şekilde tam da nişanladığı yere ulaşmıştı.
Silahı çantasına geri koyup, susturucu takılı glock'u aldı ve silahı bir kanca gibi kullanıp halattan kayarak karşı tarafa geçti. Ivar'ın yanına ulaşmıştı.
Ivar acele etmesini işaret ederek:
'Şuandan itirabaren 5 dakikadan kısa bir süremiz var. Ben yukarı çıkıp kaçışımızı hazırlayacağım. Hızlı ol! Aşağıda görüşürüz.'
Ivar arkasını dönüp uzaklaşırken, Onbir çoktan Keaton Knox'un odasına yönelmişti. Tüm bina elektirikle kontrol ediliyordu ve şuan kontrol tamamen Onbir'deydi. Knox odasında hapsolmuştu.
Kapıya yaklaşınca hackera kapıyı açmasını söyledi. Silahını ateşlemeye hazır şekilde doğrultup odaya daldı.
İşte karşısındaydı, Keaton Knox.
Sanki her şeyden haberi varmış gibi şehrin manzarasını ardına almış, ihtişamlı masasında oturuyordu. Knox'un bu anın geleceğini biliyormuş gibi bir tavrı vardı, Onbir'i görünce ne paniğe kapılmıştı, ne de tek bir kelime söylemişti.
Birkaç saniye sonra Onbir, Knox'un herhangi bir karşı hamle veya direniş göstermeyeceğini anlayınca içinde biriken tüm siniri ve intikam hırsıyla, hırıltı bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
'İşte buradasın!'
Aylarca süren çalışma, içinde ki tüm hırs, karşısında ki adama duyduğu o büyük nefrete rağmen sadece iki basit söylebilmişti. Kendisi için her şeyin özeti olan bir çift kelimeydi aslında; hayatını çalıp yerine anormal ve yaşanması güç bir tanesini veren adam işte buradaydı. Her şeyin sorumlusu işte buradaydı.
Oturduğu yerde yüzü biraz karanlıkta kalan Knox, sessiz bir tonla konuşmaya başladı:
'Onbirinci denek olmalısın. Nasıl olduda buralara gelebildin?'
Onbir'in yüzünü küçümseyi bir gülüş doldurdu:
'Ölmek üzeresin ve merak ettiğin şey bu mu?'
Knox:
'Ne yani, birazdan öleceğimi kabullenmeyip sana beni öldürmemen için yalvarmamı mı bekliyorsun? Eh, dünyanın en büyük şirketinin lideriyim; zaten her saniyem ölüm tehdidi altında geçiyor. Ben sadece bu kadar gecikmiş olmasına şaşırıyorum.'
Onbir'in yüzünde ki küçümseyici ifade daha belirgin bir hal alırken, birkaç adım atıp Knox'a iyice yaklaştı. Ellilerini bitirmiş olan adamın solgun, kırışık yüzünü daha belirgin görebiliyordu:
'Biliyor musun, bunlar senin son sözlerin. İstersen bir yere not edebiliriz, iddialı konuştun hani. Ve yanına da kendi ürettiği bir şey tarafından öldürüldü yazarız.'
Ve anın tadını çıkardıktan sonra, tetiği çekti. Knox'u tam alnının ortasından vurmuştu.
İntikamını aldığını biliyordu ama tatmin olmamıştı. Daha fazla zamanım olmalıydı, diye hayıflandı. Belki biraz işkenceyle hırsını iyice çıkarabilirdi.
Kulağında Ivar'ın sesi yankılandı:
'3 dakikadan daha az zamanın kaldı.'
Ivar'ın sesiyle kendine geldikten sonra birkaç derin nefes alıp veren Onbir, K-Tech'in eski liderinin odasından çıkıp; çatı katına ulaşmak için kullanacağı merdivenlere yöneldi. Odadan çıkarken Ivar'ın ilaç verip etkisiz hale getirdiği adamların da kendilerine gelmek üzere olduklarını farketti. Adımlarını hızlandırıp, merdivenlere ulaşıp çatı katına ulaştı. Elektirikleri olmayan binanın en karanlık katı burası olmalıydı. Ama karanlığa rağmen, kaçış yolu olan pencereden içeri ışık süzülüyordu.
Dar koridorda yürümeye başlayıp, pencereye doğru hızlı adımlar atıyordu. Yolun tam yarısına gelmişken, iç güdülerini onu hiç olmadığı kadar uyarmıştı. İçinde bir ürperti hissetmişti ve bir süre olduğu yerde dona kalmıştı. Kulağında Ivar'ın kendisine 2 dakikalarının kaldığını söylediğini duyabiliyordu ancak bulunduğu yerde öyle bir şey vardı ki, bunu umursamamıştı bile.
Sağ kolunu kavrayan bir elle kendine geldi, tehdit oluşturucu bir kavrayış değildi bu. Sanki çok uzun zaman önce yapması gereken bir şeye doğru çekiliyor gibiydi. Başını biraz sağa eğip kendisini kavrayan ele ve bu elin sahibine baktı.
Karanlıkta pek belli olmasada oldukça yaşlı bir adamın silüetini gördü. Demir parmaklıklar ardında ki adam, ileri yaşına rağmen Onbir'i büyük bir güçle yanına çekmeye çalışıyordu.

Onbir'in HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin