Nevzat ve Şenol, Kasım Yıldızoğlu'nun evinin önüne gelmişlerdi. Ayakta durmak için çaba harcayan eski müstakil evlerin yerlerini modern apartmanlara bırakmaya başladıkları bir sokaktaydılar. Kasım'ın evi de bu müstakil evlerden biriydi, fakat diğerlerine göre daha canlı ve yeni bir evdi. Adresi kontrol edip, doğru yere geldiğinden emin olan Nevzat arabadan indi ve Şenol kendisini takip etti.
Zili çalıp, yağmurun altında beklemeye koyuldular. Az sonra kapı açıldı ve evin hanımı olan Nalan Hanım göründü. Önce Şenol'a baktı ve Nevzat'a döndü, badem gözlerini kısıp kısa bir an Nevzat'ı süzdükten sonra heyecanlı bir şekilde sordu;
"Bir gelişme mi var Memur Bey?"
Kadının oğlundan bir haber beklediği belliydi. Fakat Nevzat'ın verebileceği güzel bir haber olmamasına karşın kötü bir haber bile yoktu. Hatta belki boşa umutlar verecekti karşısında duran mavi gözlü ihtiyar kadına. Nevzat, Nalan Hanım'ın sorusuna cevap vermeden konuya geçmeyi tercih etti;
"Nalan Hanım, ben Komiser Nevzat. Oğlunuzun dosyası cinayet masasından, kayıp şahıslara aktarıldı ve davayla artık ben ilgileneceğim. Yaptığım araştırma sonucu benzer bir dava daha buldum, 20 yıl öncesinden bir dava fakat arada gerçekten büyük bir benzerlik var. Bir sonuca ulaşabilmeyi umuyorum..."
Bu cümleleri söylerken sert çıkan sesini oldukça yumuşatmıştı ve konuşmasını bitirdikten sonra umarım fazla umut vermemişimdir diye geçirmişti içinden.
Fakat kadın heyecanlanmıştı;
"Peki ben nasıl yardımcı olabilirim?"
"Şu 20 yıl öncesinden kalan dava hakkında size söylemem gereken bir şey daha var." Nevzat bir süre durup, birazdan söylecek olduğu şey için kendisini hazırlıyordu. Şenol'dan duyduğunda pek şok etkisi yaratmamıştı ama dile getirmek istediğinde ne kadar zor bir durumun içinde olduğunu ancak anlamıştı.
Gözlerini kadının mavi gözlerine dikip, derin bir nefes çekti.
"Ferhat Surcu... Kasım'ın davasıyla büyük benzerlik taşıyan dava; Ferhat Surcu'ya ait..."
Nalan Hanım kısa bir an hiçbir tepki vermeden durduktan sonra, yüzünde büyük bir karamsarlık belirmişti. Kasım ve babasının davalarının benzerliğinin şokunu yaşamadığı belliydi. Onun aklından geçenleri Nevzat az çok tahmin edebiliyordu; Ferhat Surcu asla bulunamamıştı.
Kadın endişesini belli etmemeye çalışır şekilde kenara çekilip yolu açtı ve Nevzat ile Şenol'u içeri davet etti.
Ayakkabılarını çıkarıp, içeri girdiler. Birkaç adım sonra, evin geniş salonuna giriş yaptılar. Evin ilk katı oldukça geniş olan bu salona, mutfağa ve bir lazımlık odasına ayrılmıştı. Kasım'ın odası yukarı katta olmalıydı. Nevzat Kasım'ın odasını incelemek istiyordu. Nalan Hanım'dan izin isteyerek yukarı ki kata yöneldi ve Şenol'un her soruya cevap vermesine izin verdi.
Evin ikinci katı, ilk katın aksine dar bir salona ve bolca odaya sahipti. Nalan Hanım'ın tarif ettiği sol tarafta pencerenin yanında kalan odaya yöneldi.
Kasım'ın odası, pekte genç işi bir oda değildi. Gayet derli toplu bir odaydı. Pencerenin sağ tarafına yatak, sol tarafınaysa çalışma masası yerleştirilmişti. Kahverenginin soluk bir tonunda olan duvarın üzerine bazı notlar yapıştırılmıştı fakat genellikle İngilizce ders notlarıydı. Odayı aramayı düşündü ama aranacak bir tarafı yoktu, herhangi bir şey olsa göze hemen çarpardı.
Çarptı da, yatağın tam olarak düz durmadığını farketti. Fark etmesi gerçekten zor olan bir detaydı, yatağın sol tarafı hafif şekilde yukarı doğru eğimli duruyordu. Yatağın sol tarafına geçip, eğime neden olan şeyi aradı. Elini yatağın sokup bir süre gezdirdikten sonra, defter olduğu belli olan bir nesneye denk geldi. Kavrayıp çıkardı.
Fakat bu bir defter değildi. İçinde oldukça az fotoğraf bulunan bir albümdü. Tam albümü açacakken merdivenlerin yarısına kadar çıkmış olan Şenol'un sesini duydu.
"Komiserim, Nalan Hanım bize çay hazırladı. Gelmek ister misiniz?"
Albümü koltuk altına sıkıştırıp odadan çıktı ve aşağı kata yöneldi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...