Ocak ayının ortalarına doğru kar yağışı başlamıştı, bulutlar iyice alçalmıştı ve Uludağın zirvesi gözükmüyordu bile. Kayıp ve Aranan Şahıslar Şubesi Komiseri Nevzat, şube binasının dar balkonunda kırmızı kesilen beyaz yüzünü yakasıyla örtmüş; soğuk havanın uykusunu açmasını umuyordu.
Dışarıdan sert biri gibi görünen Komiser Nevzat, şube içinde çok sevilen bir adamdı. Kırk yaşının ortasında olmasına rağmen en az 10-12 yaş daha genç göstermesi ve küçük espirileri, büyük küçük herkesle dost olmasını sağlamıştı. Şubeye ilk giriş yaptığında herkes onun sert biri olduğunu düşünmüştü ve bu gayet normaldi. Geniş bir çeneye ve alına sahip olan Komiser Nevzat'ın, ona kararlılık katan büyük bir burnu da vardı. Dudakları ince olmasına karşın sesi kalın ve biraz tırtıklıydı, saçlarını en soğuk havalarda bile üç numara kestirir; kirli sakalını da eksik etmezdi. Özellikle sorgulama sırasında işine yarardı bu özellikleri.
Birazdan dar balkonun kapısı açıldı ve bir memur elinde ki dosyayı sallayarak heyecanla Komiser Nevzat'ı selamladı. Gelen kişi, Komiser Nevzat'ın en sevdiği memurlardan biri olan Şenol'du.
"Günaydın, Komiserim"
"Günaydın Şenol" bir süre durakladıktan sonra adamın gözlerinde ki heyecanı gören Nevzat "Elinde ki dosya da beni ilgilendiren birşey mi var?" diye sordu biraz sert bir ifadeyle.
"Henüz bilmiyorum, çok karışık bir davanın dosyası bu. Bakarsanız iyi olur diye düşünmüştüm." deyip dosyayı uzattı Şenol.
Dosyayı alıp, sayfalarını karıştırmaya başlayan Nevzat, yer yer gözlerini kısıp merakla bakıyordu. Şenol'un bahsettiği gibi, gerçekten karışık bir davaydı.
"Bu daha çok cinayete benziyor Şenol." dedi dosyaya bakmaya devam ederken.
"Sonraki sayfalara da bakın önce bir.." diye yanıtladı Şenol.
Nevzat Komiser'in bakmış olduğu sayfalar bir cinayeti anlatıyordu. İlk birkaç sayfa da olaya dair bilinenler vardı; Kasım Yıldızoğlu isimli gencin sokak ortasında bıçaklanması. Onu son gören kişi ise kardeşi Kenandı. Daha sonra olay yerine getirilen ambulansa alınıyordu. Diğer sayfalarda ise olayın gerçekleştiği ana ait fotoğraflar vardı. Nevzat, sonra ki sayfalarda ne olduğunu merak etmişti. Yavaş yavaş son sayfaları çevirip, her sayfadan birkaç cümle seçip okudu ve dosyayı kapatıp; Şenol'a geri uzattı.
"Bu gerçekten ilginç bir davaya benziyor.." dedi Şenol'a dönerek. "Ambulans bulunmuş mu peki?"
"Ne ambulanstan, ne de Kasım Yıldızoğlundan haber var. Kardeşinin ifadesine göre kanama göğsünün sol tarafındaymış.." Şenol'un yüzünü umutsuz bir ifade kaplamıştı.
"Dosyanın bir kopyasını masamın üzerine bırakabilir misin? Belki birşeyler yapabiliriz."
Şenol başıyla onayladıktan sonra içeri geri döndü. Nevzat'ın kafasında ise bir çok soru belirmişti. Cinayet masasında çalıştığı yılları düşündü. Cinayetleri çözmesi bazen çok zor olmasına karşın yol ortasında bir serseri tarafından öldürülen gencin davası çözmesi basit bir dava olurdu. Fakat bu gencin ambulansa alındıktan sonra ortadan kaybolması ve hatta ambulansında onunla birlikte kaybolması alışılagelmiş bir cinayet veya kaçırılma olayı değildi.
Kapıya doğru yönelip içeri girmeye hazırlandı, Şenol'un yanında belli etmemiş olsa da bu dava onu çok heyecanlandırmıştı; bu dava ilginç bir şekilde bir yerlerden tanıdık geliyordu Nevzat'a. İçeri geçip masasına oturdu ve dava dosyasını derinlemesine incelemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...