Onbir, her birini belinin iki yanına taktığı silahlarını kontrol etti. Seth arabada bilgisayardan bir şeylere bakıyordu, Onbir ise New York'un dışında kalan bölge de; küçük bir tepeden önünde boylu boyunca uzanan K-Tech deposunu süzüyordu. Buraya gelmelerinin sebebi, Seth'in dediğine göre, ağlarına sızmaktı. Bu terimin ne olduğunu Seth'ten dinlemiş olsa da tam olarak anlayamamıştı. Daha sonra Seth kendisine basitçe;
'SıçtıklarıNe boka kadar öğreneceğiz adamım!' demişti.
Bir süre sonra Seth arabadan inip Onbir'in yanına geldi ve bir kulaklık uzattı:'Dostum, bunun sayesinde seninle iletişime geçeceğim. Nereye gitmen gerektiğini söyleyip seni yönlendireceğim. Alışkın olmadığın bir durum olduğunu biliyorum ancak oldukça sessiz olmalıyız. Eğer birşeyler yanlış giderse silahına sarılmak yerine sessizce halletmeyi dene.' dedi Seth, hızlıca konuşarak.
Onbir kulaklığı alıp taktı ve Tepeden aşağı uzanan patikadan inmeye başladı. İnerken Seth kulaklığı denemek için bir şeyler söyledi ve Onbir ona karşılık verdi. Sessizce halletmek, diye düşündü Onbir. Bu gerçekten ona göre bir şey değildi. Zeki olmayıp strateji geliştiremediği için değil, K-Tech ile ilişiği bulunan herkesi birer suçlu ve hatta katil olarak gördüğü içindi. Böyle insanların yaşamayı haketmediklerini düşünüyordu, onlar yaşamazsa iyi insanlar daha iyi yaşayabilirdi belki de...
Az sonra patikadan inip düzlüğe çıktı. Deponun etrafı elektrikli tellerle çevriliydi ve eğer telleri keserse alarm devreye giriyordu. Ancak bu aşılması zor bir şey değildi, birbirlerine çapraz ve parelel olarak tellerin bir kısmının elektriğini kesmeliydi. Seth'in kendisine verdiği küçük aletleri cebinden çıkardı. Sayıları oldukça fazla olan aletleri, kendisinin tırmanabileceği bir boşluk oluşturana kadar tellerin yollarına karşılıklı olarak taktı. Biraz uğraşmış olsa da, kısa süre sonra tellerin bir kısmında artık elektrik yoktu. Onbir bu kısmı kullanarak içeriye atladı ve bağladığı aletleri hızlıca geri söktü; dikkat çekmemesi gerekiyordu.
İçeri girdiğinde Seth ilerleyeceği yön hakkında bilgiler veriyordu. Önünde bulunan birkaç binanın en solundakine yöneldi ve iki bina arasından sessizce ilerleyip uca geldi. Başını hafifçe uzatıp sağına baktığında iki güvenlik görevlisi gördü. Seth'e bunları nasıl atlatabileceğini sordu.
'Hemen hallediyorum adamım.' dedi Seth sakin bir tonla.
Birkaç saniye sonra iki görevlinin önünde bulunduğu binadan bir şarkı sesi yükseldi. Görevliler ne olduğunu kontrol etmek için içeri yöneldiler, Onbir ise bu sırada karşı tarafta ki bina kalabalığına koştu ve hemen gizlendi.
'Yaklaşıyorsun dostum.' dedi Seth ve hangi yönde ilerleyeceğini söyledi.
Onbir tamda Seth'in dediği yönde ilerlemeye başladı. Deponun merkezine yaklaşmıştı ve burada daha çok güvenlik görevlisi vardı. Aslında binaların çatısından ilerlerse onları atlatmak kolay olabilirdi. Elini kulağına götürdü ve fısıldayarak:'Hey Seth, çatıdan ilerlemem gerek.' dedi.
'Peki adamım, bana birkaç saniye ver. Kameraları halletmem gerek' dedi Seth. Ve birkaç saniye geçtikten sonra 'Tırman bakalım.' diyerek kameraları ayarladığını belirtti.
Onbir en yakınında ki binaya tırmandı. 6 metreden daha yüksek olmayan binaların arası 3 metre kadardı ve bu yüzden Onbir rahatça hareket edebiliyordu. Birkaç binayı geçtikten sonra Seth:'Tam üzerindesin!' diye uyardı Onbir'i. Hedefledikleri binaya gelmişti. İçeri girmek için çatıda yer aradı fakat hiçbir şey yoktu. Binanın aşağısını kontrol etti. Ön tarafta iki güvenlik vardı fakat sağ ve sol tarafta kimse yoktu.
Onbir ayakkabılarından birini çıkardı ve binanın sol tarafına attı. Daha sonra silahlarını çıkardı ve aşağıyı gözlemeye başladı. Sesi duyan görevliler, dikkatlice binanın soluna doğru ilerlemeye başlamışlardı. Birkaç adım sonra Onbir'in ayakkabısını gördüler ve gözlerini binanın tepesine diktiler. Ancak Onbir çoktan tepelerine binmişti; binanın tepesinden hızlıca atlayıp silahlarıyla ikisininde başına sertçe vurup etkisiz hale getirmişti.
'Vaaav dostum, bu gerçekten izlemeye değerdi!' dedi Seth, oldukça heyecanlanmışa benziyordu.
'Beni birde gürültü yaparken gör...' dedi Onbir, yüzünde küçük bir tebessüm vardı.
'Aman Tanrım! Yanlış frekansta mıyım yoksa gerçekten mi espiri yaptın?' dedi Seth iğneleyici bir ses tonuyla.
'Ön kapıyı aç.' dedi Onbir Seth'i takmayarak.
Adamları binanın duvarına doğru çekip görülmelerini engelledi ve etrafını iyice kontrol ettikten sonra kart okuyucunun takılı olduğu kapının önüne geldi. Kapıyı bir kez zorladı ama açılmadı. Seth'e acele etmesini söyledi. Yaklaşık onbeş metre ilerisinde bir görevli sigara içmek için dışarı çıkmıştı ve her an kendisini farkedebilirdi. Kapıyı bir kez daha kontrol etti ve hala kilitliydi.
Sigara içen adamı kontrol etti ve o an adamla göz göze geldiler. Kısa bir süreliğine tepki vermeyen adam, tek elini havaya kaldırıp Onbir'e selam verdi. İçi rahatlayan Onbir aynı şekilde karşılık verdi ve kapıyı bir kez daha zorladı, bu kez açılmıştı.
Ağır adımlarla içeri girdi ve kapıyı kapattı.
Deponun girişi loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Dar bir yerdi ve neredeyse tamamen boştu, sadece kullanılmayan birkaç eşya vardı ve duvarda depo da bulunan malların büyük ihtimalle sürekli güncellenen listesi asılıydı. Listenin asılı olduğu duvarın hemen sağında malların depolandığı yere inen bir asansör vardı, Onbir yürüyüp asansörü kontrol etti. Aşağıya asansörü kullanarak inip gürültü yapamazdı, bu yüzden asansörün aşağı da olmasını umdu ki halatlara asılıp inmesi gerekiyordu. Ancak kontrol ettikten sonra hayal kırıklığına uğrayıp Seth'e seslendi:'Büyüye inanır mısın Seth? Üzerimde kötü bir şans var!' dedi alaycı bir tonla Onbir.
'O zaman büyüyü bozmanın bir yolunu bul adamım!' dedi Seth, tiz ve alaycı bir sesle.
Onbir kısa bir an düşündükten sonra asansörü aşağıya boş şekilde gönderdi ve kendisi de üst tarafına atladı. Birkaç saniye sonra aşağıya vardığında, aynen beklediği gibi alt katta bulunan adamın dikkatini çekmişti. Sessizce asansörün içine açılan kapağı açtı ve yaklaşan adamın ayak seslerine dikkat kesti. Daha adam gelmeden delikten asılıp ayaklarını kullanarak kapıya doğru kendini itti. Zamanlaması mükemmeldi, adamcağız hiçbir şeyden haberi olamadan kafasına aldığı darbeyle etkisiz hale gelmişti.
Onbir'in yüzünde bir keyif ifadesi belirdi. 'Ne olursa olsun, her şeyin güzel yanları var' dedi kendi kendine. Sonra dönüp belki onlarca koridordan oluşan, gözünün alabildiğine uzayan depoya göz attı ve Seth'in kendisini yönlendirmesine izin verdi. Bir koridordan bir diğerine geçip durmaya başladı. Koridorlar arasında ki bu dolanmacanın bitmeyeceğini düşünürken, hepsinin birleştiği bir noktaya varmıştı. Önünde bir kabin vardı, tüm deponun kayıtlarının tutulduğu ve Seth'in K-Tech ağına sızacağı bilgisayar bu kabinin içindeydi. Onbir halen daha bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu, onun tavsiyesi birilerini köşeye kıstırıp bilgi toplamaktı ancak Seth bunu eski ve güvenilmez bir yöntem olarak tanımlıyordu.
Onbir eğilerek ilerledi ve küçük kabinin içini kontrol etti. İçerisi tamamen boş görünüyordu. Kapıyı hiç zorlanmadan açıp bilgisayarın başına geçti:'Seth, bu biraz kolay olmuş gibi. Bir şeyler yanlış geliyor.' dedi Onbir, sesinde endişe vardı.
'Merak etme dostum, her şeyi kontrol ediyorum. Güvenlik kameraları tamamen benim kontrolüm altında ve eğer bir şeyler yanlış giderse anında haberim olur. Hadi şu işi hallette hemen çıkalım.' dedi Seth, oldukça rahat gibiydi.
Onbir, Seth'in kendisine verdiği harici diski bilgisayarın arka tarafına taktı ve etrafı kolaçan etmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...