Nevzat, ardında bıraktığı adamların bulunduğu vagona koşarak ilerlerken sırt çantasından birkaç kulaklılığı apar topar çıkarıp; herkesin bıraktığı gibi olmasını diledi. Ve vagona ulaşıp kapıyı açtığında olduğu yerde kalakaldı. Vagon kan gölüne dönmüştü, halkı için kendilerini feda etmeye hazır olan polislerin kanıyla...
Frekansın etkisiyle deliliğin sınırlarına ulaşmış onurlu polisler, kelepçelerini kullanarak bileklerini kesmişlerdi... Başkalarına zarar vermek yerine ölmeyi seçip, şerefli bir şekilde şehit olmuşlardı. Şehitlerin arasında her zaman kendisine iyi davranan bir kişi vardı, Şevket.
Herkesin kelepçelerini tek tek çözen Nevzat, onlara yakışır bir cenaze için sessizce söz verdi her birine. Hayatını pekte bir duygu hissetmeden yaşamıştı ancak şimdi farketmişti ki, artık bu dönem geride kalmıştı. Müthiş bir hüzün içini kapladı, kendini hatırladığı ve hatırlamadığı tüm yılların ağırlığı altında eziliyor gibi hissetmişti. Şevketin yanına çöküp, elini göğsüne bastırdı. Göğüs kafesi yırtılacak gibi hissediyordu, sanki bir kalp krizi onu almak için geliyor gibiydi fakat şuanda ölmek ancak bir kurtuluş olabilirdi.
Ancak bu vagonda olan veya olmayan iyi insanların anısına, insanlara yardım etmeliydi. Ayağa kalkıp sırt çantasından Jeremus'un kendisine verdiği navigasyonu aldı. Yerleştirilen cihazlardan biri kendisine yaklaşık 6 km mesefadeydi. Jeremus'un hesaplarına göre, cihaz inaktif hale getirildiğinde frekanstan etkilenen insanlar birkaç saat sonra kendilerine gelmeye başlayacaklardı. Yıllar önce Al Gdaydah yakınlarında yaşadıkları olayda da böyle olmuştu ama o şehirde ki insanların bir çoğu delilikten kurtulamamıştı.
Bu şehir içinde aynısının yaşanmaması için içten içe dua etmeye başlamıştı Nevzat.
İstasyonları, yolları, dükkanları ve neredeyse her yeri kaplayan; kendilerinden bihaber insan topluluğunun arasına karışmıştı. Gördükleri şeylere müdahale etmemek için sürekli kendine engel oluyordu. Frekanstan etkilenenler sadece kendi delilikleri ile ilgilendiklerinden, etraflarında olup bitenlere tamamen kördüler. Ama Nevzat çıkıpta onların deliliklerinin önüne geçerse, buna tepki verebilirdiler.
Bir yerden sonra başını tamamen öne eğmişti ve duyduğu dehşet çığlıklarını duymamazlıktan gelmeye başlamıştı. Tam bu sırada elinde tuttuğu navigasyon titremeye başlamıştı. Cihaza oldukça yaklaşmıştı, hatta nereyse aralarında birkaç metre var gibi görünüyordu. Nevzat olduğu yerde durup etrafında yükselen binalara bakmaya başladı, cihaz yükseklerde olabilir miydi? Sakince çatıları kontrol ediyordu.
Ve hiçte ummadığı bir manzarayla karşılaştı. Sol tarafında ki hastanenin çatısında elinde ağır makinalı silahı olan bir adamın, çatının ucunda oturmuş telefonuyla meşgul olduğunu gördü. Serkan işini sağlama almış olmalıydı.
Binanın etrafında bir tur atıp, kısa bir gözlem yapmaya karar verdi ve birazda rol yaparak kendinden geçmiş gibi yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Ciencia FicciónTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...