Karşısında anlamsızca bakan gözler buldu. Sinir ifadesi değildi bu, anlamaya çalışır gibiydi. "Benim adım Murat. Konuştuğum dili biliyorsun değil mi? Buradakiler bilmiyor. Konuştuklarımız aramızda. Bana güvenebilirsin." dedi Murat, yavaşça elini uzattı. Bir taraftan da ağır adımlarla, dünyaya tamamen yabancı olan bu adama doğru ilerliyordu. Yabancı adamın ağzından dökülen birkaç kelime ile durdu. "Onlara söyle gitsinler." Herkese gitmesini işaret etti, ilk seferde herkes kararsız kaldı. İkinci kez yüksek sesle söylediğinde, bu yabancı adam ile başbaşa kaldı Murat. Yabancı adam, bir kez daha konuştu.
"Benim de bir adım var mı?"
Murat buna bir cevap vermeyi istemişti ancak bu konuda hiçbir fikri yoktu. O sadece doğru olduğuna inandığı işi yapan, sadık bir adamdı.
"Evet, var. Eğer benimle birlikte gelirsen, sana ismini söylerim."
Murat, kesinlikle kötü biri değildi. Bunu gözlerinde görmek mümkündü. Zaten kötü biri olsa, az önce dünyaya gözlerini açmış olan bu adama bayılana kadar elektirik verirdi ve onu buradan götürmesi çok daha kolay olurdu. Üstelik bu yabancı gerçekten tehlikeli olma potansiyeline sahipti. Murat yinede konuşmayı tercih etmişti, karşısında ki bir insandı ve o şekilde davranılması gerekiyordu. Umduğu gibi de oldu, bu yabancı da iyi biri olmalıydı ki, Murat'a güvenmişti. İkisi birlikte siyahlı adamlara hiç gerek kalmadan az önce kovalaştıkları binaya kadar yürüdüler ve yabancıyı yatağına yatırdı. Hatta sorunsuz şekilde iğnelerinin yapılmasını bile sağladı. İğnelerden sonra iyice sakinleşen yabancı uykuya dalmak üzereydi. Doktorlar odadan çıktığında Murat halen daha oradaydı. Tanımadığı bu genç yabancının elinden tutmuş, ona güven veriyordu. "Merak etme, yanındayım." Yabancı yavaş yavaş gözlerini kapadı ve uykuya daldı.
Murat, bir süre daha bekledi. Ne kadar da genç, diye geçirdi içinden. Uyurken çok zararsız görünen bu genç adamın, ne kadar tehlikeli olabileceğini biliyordu. Gözlerini henüz yeni açmamış olsa o ve adamlarını tek başına öldürebilirdi bile. Murat bunun farkında olmasına rağmen onunla başbaşa kalmayı bile göze almıştı. Bir taraftan ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünürken, diğer taraftan gözlerinde ki ifadeyi aklından çıkaramıyordu. Önce ki hayatına dair hiçbir fikri yoktu ama gözlerinde hayatı elinden çalınmış birinin takınabileceği bir ifade vardı. Murat, her ne kadar bunu istemese de gerekliydi. Bu yabancı, her zaman yabancı kalmalıydı. Geçmişini hatırlamamalıydı. Geçmişini hatırlarsa, onu kaybederlerdi. Ve kaybettikleri anda ülkeleri birbirine katacak bir kaos başlayabilirdi. Ne olursa olsun, iyilik içinde olsa, o bir deneyin parçasıydı.
Bu deneyden haberi olan birkaç ülke tabii ki vardı. Finansal desteği onlar sağlıyorlardı. Deneyi yürüten firmanın adıysa gizli tutuluyordu. Yani Murat, hangi firma için çalıştığını bilmemesine rağmen doğruyu yaptığına inanıyordu. Bu işlere onu çok güvendiği bir doktor arkadaşı sokmuştu. Ve arkadaşının anlattığına göre, bu deneyler olumlu gelişirse insanlık seviye atlayacaktı. Daha zeki insanlar olacaktı ve daha duyarlı insanlar. Savaşmak yerine konuşmanın gücüne inanan insanlar..
Murat, odaya sızan güneş ışıklarıyla uyandı. otuzlarının sonundaydı artık ve dün gece onu çok yormuştu. En son ne zaman bu tür bir koşuşturmacanın içine girdiğini hatırlamıyordu bile. Formunu korumaya dikkat ederdi fakat adrenalin seviyesi artınca formun pek önemi kalmıyordu. Yaşlanıyorum, diye geçirdi içinden. Otuzlarının başından itibaren saçları aklaşmaya başlamış; alnında kırışıklıklar oluşmuştu bile. Fakat Murat bardağa dolu tarafından bakmayı seviyordu. Aklaşmaya başlamış saçlarının ve kırışıkların oluşmaya başladığı alnının ona olgun bir görünüm kattığını düşünmek hoşuna gidiyordu. Birde kalın dudaklarının sol tarafından, çenesinin altına kadar inen ince bir yarık vardı. Kirli sakal bırakıp bu yarığın göze batmasını sağlardı. Bu kirli sakal, dar çenesini daha güçlü gösteriyordu aynı zamanda. Bunları düşünüp biraz olsun iyi hissetti kendini, yaşlanmak o kadar da kötü değil, diye geçirdi içinden.
Yabancı halen daha uyuyordu, o anda ismini merak etti bu genç adamın. Ona verecekleri isim daha önemli olduğundan, bunu düşünmeyi bıraktı. Ondan tamamen Murat sorumlu olacaktı, onunla en çok konuşan Murat olacaktı yani. Bu yüzden ismi de kendisi seçmeliydi. Aklına birkaç isim geliyordu fakat bencilce davranıp, bak senin ismi bu, demekte istemiyordu. Dürüst olmayı düşünüyordu, geçirecekleri o kadar zamanın bir yalanla birlikte geçmesini istemiyordu. Tamamen doğruyu söylemeyecekti ama yalanda söylemeyecekti. Biraz olsa da vicdanını rahatlatırdı bu.
Murat odadan çıktı, tesisin mutfağına gidip kahvaltı alacaktı. Koridora çıktığında dün gece ki olay dolayısılığıyla devriye gezen bir kaç siyahlı adam gördü. Onlara gitmelerini söyledi, üstlerinden aldıkları emir dorultusunda orada kalmaları gerektiğinden Murat'ı dinlemediler. Murat, koridorun sonunda bulunan Dr. Jeremus'un odasına yöneldi. Ellili yaşlarının ortasında olan Dr. Jeremus, her zaman ılımlı ve anlayışlı biri olmuştu. Bu yüzden onunla rahatça konuşabilirdi.
Odaya girdiğinde, yaşına rağmen dinç kalmayı başarmış olan Dr. Jeremus kahvesini yudumluyordu. Bu yaşta birinin nasıl hiç kırışıklığı olmaz, diye düşündü Murat. Dr. Jeremus'un saçları aktı ama gürdü. Uzun ve zayıf yüzü olan, ucu düşük burunlu ve her zaman traşlı gezen bir adamdı. Masası her zaman düzenli olurdu ve masasının arkasında ki kitaplığında bulunan her kitabı kısa aralıklarla temizler, üzerlerine toz kondurmazdı. Kısa bir günaydınlaşma faslından sonra Murat direk konuya girdi.
"Efendim, kordidorda güvenlik önlemi alınmış olduğunu gördüm. Fakat bu önlemler denekte tehdit ediliyor hissi oluşturup onu korkutabilir. Dün gece ki gibi... Tabii ben bu konularda uzman sayılmam; o yüzden size danışmak istedim."
Az önce adamların kendisini takmadığından bahsetmek istememişti Murat. Dr. Jeremus sandalyesinden kalkıp, odadan çıkmak üzere harekete geçerken bir taraftan da söyleniyordu:
"Haklısın Murat, bende aynı fikirdeyim ama biliyorsun; üstler.. Bu kadar büyük bir deneyin başındalar fakat bunu düşünemiyorlar!"
Dr. Jeremus, kapının önünde durdu ve yüksek sesle koridorda dönüp duran adamlara seslendi:
"Derhal bu koridoru boşaltın. Ve eğer üstlerinizin bu konuyla ilgili bir sorunu olursa, bana danışsınlar!" daha sonra odaya geri döndü ve içten bir gülümseme ile sandalyesine döndü. Murat teşekkür edip, odadan ayrıldı.
Murat; kafasında bir isim şekillendirmeye çalışarak yabancı gencin odasına elinde zengin bir kahvaltı tepsisi ile girdi. Fakat oda boştu. Kısa bir korku yaşasa da, etrafın sakinliği onu biraz olsun rahatlattı. Bu yabancının uyandığından beri yaptığı tek şey gürültü olmuştu. Tepsiyi yatağın yanında ki masaya bırakarak, koridorda yürümeye başladı. Dr. Jeremus'un odasının biraz gerisinde kalan arşiv odasının kapısının açık olduğunu gördü. Yabancı içeride durmuş, elinde bir dosyaya bakıyordu. Burası, girmesi gereken son yerdi. Kapısı şifre korumalı olan bu odaya yabancının nasıl girmiş olabileceğini merak etti. Rahatsız biçimde odaya girdi ve sakince omzuna dokundu, yabancının elinde tuttuğu dosya kendi dosyasıydı. Başka dosyalara bakmış olması muhtemel gözükmüyordu; Dr. Jeremus'un yanından ayrılalı yaklaşık 10 dakika olmuştu ve o zaman aralığında buraya gelmiş olmalıydı. Yabancı elinde ki dosyayı kapatıp Murat'a döndü ve dosyanın kapağını gösterdi.
"İsmim bu mu? Onbir?"
Murat, kısa bir şok anı geçirmişti. Bu durumu açıklamanın pek bir yolu yoktu çünkü Onbir, onun denek numarasıydı. Yabancının gözlerine baktığında, ela gözlerinin ismini öğrenmiş olmanın verdiği mutlulukla parladığını gördü ve bunu bozmak istemedi. Beraber arşiv odasından çıkarlarken, yabancının adı Onbir olarak kalmıştı. Yeniden doğuş, yeni bir isimle neredeyse tamamlanmıştı.
Beraber kahvaltı ederlerken Murat, Onbir'e şifreyi nasıl bulduğunu sordu. Koridordan çıkarken bir doktorun kapıyı kilitlediğini görmüş ve aklında tutmuştu. Murat için garip olan taraf ise şuydu, daha önce onlarca kez şifreyi girilirken görmesine rağmen şifre hakkında en ufak bir bilgisi bile yoktu. Kendisi de daha önce bu arşiv odasına hiç girmemişti. Bu, Muratta bir tür merak uyandırdı. Arşiv odasında saklı tutulanlara karşı bir merak. İnsanın içine en ufak bir şüphe yerleştiğinde, sorgulama başlar. Murat'ın içine bu şüphe yerleşmişti işte, doğruyu yaptığına halen daha inanıyordu ama ufak bir kısmı gerçekten öyle mi olduğunu merak ediyordu. Bir süreliğine bunu kafasından çıkarmalıydı, çünkü bugün eğitimin ilk günüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...