Nevzat, kulubenin önünde volta atarken Jeremus'un anlattığı efsaneyi düşünüyordu. İki çılgın dahinin uğruna sayısı belli olmayan insanları kurban ettiği bir efsaneydi bu ve daha bir çok can daha uğruna verilecekti. Merak edip:
'Tüm bunların gerçek olma ihtimali nedir, Jeremus?' diye sordu.
Jeremus, oturduğu yerden kalkıp İnegöl'ün uçsuz bucaksız gibi görünen dağlarına baktı. Dudaklarını sıkıp, Nevzat'a yaklaştı. Kısık bir sesle, bir sır verirmiş gibi konuşmaya başladı:
'İlginç yanı da bu. İhtimaller, gerçek olmanında ötesinde.' dedi Jeremus ve birkaç adım atıp devam etti:
'Deneklerin delirdiğini, akıllarını yitirdiklerini biliyorsun. Peki neden o duruma geliyorlar, bunu biliyor musun? Çünkü görünüşte oldukça basit görünen bu madde, benim hazırladığım karışımla birleşince deneklerin beyninin hafıza kısmını tetikliyor. Yani denekler sadece normal bir insandan daha güçlü hale gelmiyorlar. Aynı zamanda daha önce bu maddeden etkilenmiş olan birinin anılarını da beyinlerine alıyorlar. Ve zamanla kişilik bölünmesi gibi sorunlar baş göstermeye başlıyor. Sen bu durumu hiç yaşamadın çünkü seni yardım için hayatta tutmak istedim. Hızlı, sağlam, dayanıklı, öldürmekten çekinmeyen bir asker olarak kalmanı istedim. Fakat diğerleri... onların şansı yoktu.
Ve Onbir, efsanede bahsedilen Firavun'un Oğlu'nun anılarına sahip. Yani onlarca devasa mavi taşın yerini biliyor. Bir ordu kurmaya, hayal edilemez güçte silahlar yapmaya yetecek bir kaynak. Yani burada tek bir ihtimal var, düşük olan bir ihtimal: Onbir'i Serkan'dan önce bulmalıyız ve kaynağı yok etmeliyiz. Nasıl yok ederiz bilmiyorum ama denemeliyiz.'
Anlattıklarından sonra derin bir nefes alan Jeremus, kulubeye yöneldi ve Nevzat'a beklemesini işaret etti. Nevzat Jeremus'un anlattıklarından sonra konuyu düşünmeyi bırakmıştı çünkü kafasında pekte bir soru işareti kalmamıştı. Tüm bu olanlar, öğrendikleri ve yaşadıkları onun için sıradan bir günün bir parçasıydı. Bunlara alışıktı.
Ve tüm bunlara alışık olmasının berbat bir durum olduğunu biliyordu. Normal insanlar gibi dehşete kapılmak onu şuanda mutlu edebilirdi. Fakat o çoktan kafasının içinde türlü planlar yapmış, hayatta kalmak ve Onbir'i bulmak için direnmeye başlamıştı.
Bir süre sonra elinde bir kutuyla Jeremus kapıdan çıktı ve kutunun içinden bir tür navigasyon cihazı çıkardı:
'Bu cihaz, şehrin dört bir yanına yerleştirilen ve frekansları yayan cihazlarının yerini gösteriyor. Yaklaşık 15 tane cihaz var. Bu cihazları bulup yok etmelisin.' dedi Jeremus.
Nevzat biliyordu ki, Jeremus şehirde ki milyonlarca insanı hiçte umursamıyordu. Tek umursadığı şey şehirden çıkmaktı fakat şehrin içinde bulunduğu durumdan dolayı bu imkansızdı. Dört bir yanı 7/24 gözlenen şehirden kimsenin çıkma izni yoktu.
Öyleyse, işe koyulma zamanı gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...