Korkması gerekirdi, ölüme meydan okuduğunun farkıdaydı ama korkmuyordu. Yıllar sonra doğru olanı yaptığının farkındaydı Dr. Jeremus. Neler olacağına dair en ufak bir fikri yoktu ama bir planı vardı.
Kafasında bu düşüncelerle, neredeyse tamamen boşalmış cadde de ilerlemeye devam ediyordu. Murat ve Onbir'in bugün dışarı çıkma izinleri vardı, Murat'ın ne durumda olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Terkedilmiş şehirde halen daha açık olan bir kahvehane vardı. İkisi eğer dışarı çıkarlarsa, oraya gideceklerini düşünüyordu. Kaçma ihtimalleri de vardı ama onlarında önce kendisiyle konuşmak isteyeceklerini biliyordu.
Sağa dönüp, daha geniş bir caddeye çıktı. Birkaç adım sonra kahvehanenin önüne varmıştı. Yemen mimarisine özgü bir binaydı; süslü camları, taş vücudu ve sarı rengiyle mistik bir görünümü vardı kahvehane binasının. Eskiden bu şehirde ki tüm binaların olduğu gibi. Birkaç adım daha attı ve binanın yan bahçesinde oturan Onbir ve Murat'ı gördü. Murat'ın rengi bembeyaz olmuştu ve yüzünde belirsizlikten başka hiçbir ifade yoktu. Onbir ise tehditlere hazırlıklı şekilde sürekli etrafı gözlüyordu. Bir an Onbir ile göz göze geldi ve yanlarına doğru ilerledi.
Yakında kapatılacak olan mekanın mobilyaları oldukça eskiydi. Toz tutmuş tahta bir sandalye çekip, Murat ve Onbir'in masasına oturdu. İkisindende herhangi bir soru almadı fakat açıklama bekleyen bakışlara maruz kaldı. Ellerini masanın üstünde birleştirip, kısa bir anlığına uzaklara daldıktan sonra konuşmaya başladı;
"Ne kadarını biliyorsunuz?" diye sordu ikisine de sırayla bakarak.
"Benim olmayan bir hayatı yaşadığımı biliyorum!" diye çıkıştı Murat.
Jeremus'un verecek bir cevabı yoktu fakat yaşanması gereken şeyler yaşanmıştı ve yaşanmaya da devam edecekti.
"K-Tech..." diyerek araya girdi Onbir, "Onlar kim? Yani insanların bilmediği şekilde?"
"K-Tech... Yaklaşık 25 yıldır adına çalıştığım şirket. Ben henüz genç bir doktorken oradan oraya koşar, insanlara her türlü yardımı etmeye çalışırdım. Savaşta yenik düşmüş ülkeleri gezdim, hastalıklarla ve açlıkla boğuşan insanları gördüm. Bu sözler sana yabancı gelecektir Onbir ama gerçek şu ki, gençken her şeyi yapabileceğini sanıyorsun ve yaşın biraz ilerleyince bunun mümkün olmadığını anlıyorsun.
İşte, bunu anladığım zamanda K-Tech'te çalışmaya başladım. Çok fazla insanı kurtarabilecekleri bir projeleri olduğunu söylediler, 30'larının başında umutsuz bir doktor olarak bu projeye umut bağladım. Fakat ilk denek geldiğinde ve yapmam gerekeni yapıp sonuçlarını gördüğümde, ne kadar yanlış birşeye umut bağladığımı anladım. Kaçmak istedim ama mümkün değildi.
Halen daha bu dünyaya ait olup olmadığını anlayamadığım bir maddeyi insanlar üzerinde kullanarak bir tür üstün ırk yaratmaya çalışıyorduk."
Jeremus ayağa kalkıp, zar zor çalışan dolabın yanına gitti ve bir şişe su aldı. Garsonun yanına gidip, gereğinden fazla para bırakıp masaya geri döndü ve devam etti;
"Haberlerde K-Tech'in yardım kuruluşlarına yaptığı yardımları izleyip, aynı günün akşamında insanların hayatları üzerinde oyunlar oynuyordum. Deneyler mide bulandırıcıydı ama katlanmak zorundaydım, kaçmak için fırsat kolluyordum fakat hiçbir yolu yoktu. Bir ara kaçma fırsatını ele geçirmiş olsam da, başka birine yardım etmek için bu fırsatı da geri teptim. Ben gitsem, yerime başkası gelirdi. Kaçmamın anlamsız olduğunu fark ettim.
Deneyler bir tarafa, K-Tech her gün içinde durduğumuz tesisin dışında da deneyler yapıyordu. İnsanları çıldırtabilicek bir frekansı yayıp, ülkeleri alaşağı etmeyi planlıyordu. İlk deneyi 22 yıl önce burada, içinde bulunduğumuz terk edilmiş şehirde yaptı. Sonuç beklenenden çok daha fazlasıydı ve tüm şehir çılgına dönmüştü. Evler, arabalar yakılıyordu ve insanlar birbilerini boğazlıyordu. Ve sonunda çıldırmış insanlar gözlerini tesise dikmişlerdi. Tesiste çalışan birkaç görevliyi öldürdüler. Bir dostum ve ben canımızı zor kurtardık ve aynı dostumun yardımıyla frekansı kapatmayı başardık. Kaçma şansı da elime o zaman geçmişti ama ben bu şansı dostuma verip, kalmayı göze aldım."
Suyundan bir yudum alırken Murat ve Onbir'in büyüyen gözlerine baktı. İkisi de nasıl bir komplonun ortasında olduklarının daha çok farkındaydılar.
"Peki ya şimdi, değişen ne?" diye sordu Onbir.
"Değişen bir şey yok fakat gelişmekte olan bir şey var. Deney Onbir, işe yaradı. Senin üzerinde. Ve elde ettiğimiz sonuçlar diğer bir çok kişinin üzerinde de işe yarayacak. Bir ordu düşünün, çok zeki ve çok daha güçlü askerlerden kurulu bir ordu. Ve ordunun liderleri ellerinde her türlü silahtan daha güçlü olan bir silah bulunduruyor, insanları çıldırtıp iç isyanlar çıkartabilicek bir silah. İşte olan şey bu.
Bugünün gelmesinden her zaman korktum fakat şuanda korkmuyorum. Doğru olanı yapmak istiyorum. Hepimiz fedakarlıklar yaptık. Bende, Murat'ta, buradan kaçmayı başarmış olan dostumda. Ve şimdi daha çoğunu yapmamız gerekiyor. Önce buradan kaçmalıyız. Ama önce deneyin son aşamasını atlatmamız gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Ciencia FicciónTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...