Serkan, masanın tam arkasında durmuş telefonuna bakıyordu. Kendisinin ölümü için toplanmış olan adamlar ise ifadesiz yüzleriyle birbirlerine bakıyorlardı. Bu adamların ne kadar gereksiz olduğunu düşünüyordu Serkan, hesap kitap işleriyle uğraşan boş insanlardı onlar Serkan'a göre. İsimlerini lekelememek için her şeyi yapmaya hazır olan, ışıkta dolaşmaktan korkan kan emici yarasalardı.
Serkan ise isminin lekelenmesinden korkmazdı. Bir amaç uğrunda hareket ediyorsa, diğerlerine göre kara leke olarak görülebilecek şeyler; Serkan için sadece savaşın bıraktığı onurlu yara izleriydi. Ve bu yaraların görünür olması insana güç vermeliydi, utanç değil.
Birazdan masada duran telefon çaldı ve Serkan ağır hareketlerle telefona yöneldi. Adamların yüzlerinde ki ifadesizlik halen daha aynıydı, sanki her ne olursa olsun kararlarından dönmeyecek gibiydiler. Serkan telefonu açtı;
'Keaton Knox öldürüldü, Serkan Bey.' dedi telefonda ki ses.
Odada ki herkes bunu duymuştu. Yüzlerinde ki kansız duruş yerini farklı duygulara bırakıyordu artık. Biraz korku, biraz içinde bulundukları durumu yeniden değerlendirme, birazda anlam verememe ifadesiydi bunlar. Serkan ise sadece sırıtıyordu.
Çok geçmeden şirketin yeni liderinin kim olacağı tartışması başlamıştı. Knox'un varisi henüz reşit yaşta olmadığından, zamanı gelene kadar birisi işlerin başına geçmeliydi. Serkan bir köşede durmuş, dönen muhabbetleri izlerken; adamlardan biri elini masaya vurarak ayağa kalktı;
'Önce yapmak için buraya geldiğimiz işi halletsek nasıl olur? Bunların hepsi şurada duran şeytanın başının altından çıkıyor!' diye bağırdı ve kapıya yönelip, kapıyı açtı.
İçeri ağır silahlanmış 2 adam girmişti. Serkan, odada ki herkesi teker teker süzdükten sonra konuştu;
'Son bir söz söylebilir miyim?' dedi ve odadakiler başlarıyla onayladılar. Serkan devam etti;
'Şirketin başına geçebilecek kapasitede olan tek kişi benim, bunun farkındasınız değil mi? İçinizden hanginiz olursa olsun, işleri sadece daha çok batırır.'
Az önce cellatları içeri alan adam biraz güldükten sonra konuştu;
'Gerçekten bunun herhangi birimize mantıklı geleceğini mi sanıyorsun? Senin yolun burada bitiyor.' dedi adam, kendinden emin bir şekilde.
Serkan; 'Hayır, size mantıklı gelmesini beklemiyorum. Sadece sizi neden öldüreceğimden haberdar ediyorum.' dedi.
Oda yine sessizliğe gömülürken, Serkan ağır adımlarla kapıya yönelmişti. Onun harekete geçmesiyle birlikte, kendisinin cellatı olarak buraya gelmiş olan adamlar silahlarına davranmışlardı ama bu silahların hedefi Serkan değildi; odada ki diğer kişilerdi.
Bir katliam yaşanırken sadece yürüdü ve kafasını bile çevirmedi. Silah sesleri kesildiğinde kapının eşiğine varmıştı, leşlerle dolu bir odaydı ardında kalan. Yinede henüz ölmesi gerekenler vardı. Silahlı 2 adamdan birinin belinde ki tabancayı aldı ve katliamı gerçekleştirmiş olan bu kişileri, kafalarına birer kurşunla öldürdü.
Temiz iş dedi.
Artık tüm şirketin kontrolüne sahipti. Onbir avuçlarının içindeydi, Jeremus kapana kısılmıştı ve K-Tech'in tüm gücünü elinde tutuyordu; böbürlenmemesi zordu. Aracı çalıştırdıktan sonra biraz durdu ve iç cebine götürdü elini. Avuç için büyüklüğünde ki mavi taşa baktı bir süre ve kendi kendine söylendi;
Aynı hataları yapmayacağız, Dashwe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...