Bölüm 27

165 89 0
                                    

Nevzat, yıllar sonra bildiği hayatının ilk günlerini yaşadığı yere dönmüştü. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi, halen daha gizliliği arttırmak için savunması zayıf bir tesisti. Öylece yürüyüp, hiçbir engele takılmadan ve dikkat çekmeden ön kapıdan girmişti ve binanın terk edilmiş olduğunu düşündüren ilk kattaydı. Firma binasına doğru gelirken cansız bedenleri ile yerde yatan yarım düzine adam görmüştü. Bu iyiydi.

İşi daha kolay olacaktı.

Salonun ortasında ki eski kanepe ve masaların olduğu yere geçti. Kanepelerden birine oturmasıyla rahatsız edici bir toz bulutu da havaya kalktı. Toza aldırmadan, hemen önünde ki sehpanın üzerine çantasını koydu ve gözlükleri ile bandasını çantaya tıkıştırıp; parçalanmış halde çantasında gizlediği glockunu çıkardı. Saniyeler içinde silahı hazırlayıp, çantasından birde hoparlör aldıktan sonra asansöre yöneldi.

Asansörün kapısını açıp, telefonunu çıkardı. Hoparlörü telefonuna bağladıktan sonra asansörün tam ortasına bıraktı ve 2. katın tuşuna basıp, hızlıca merdivenlere yöneldi. İkişerli üçerli hızlıca merdivenlerden yukarı tırmandı. 2. kata ulaşınca, daha önce kafasında onlarca kez canladırdığı binanın planını gözlerinin önüne tekrar getirdi. Merdivenlerin bittiği yerden soldaki koridora döndü ve koridorun bittiği yerde durup, kafasını biraz uzatıp ulaşmış olduğu koridoru süzdü. Asansör, tahmin ettiği gibi durduğu yerin biraz ilerisindeydi.

Asansörün biraz daha ilersinde Jeremus Hutchkar'ın odasını ve önünde bekleyen iki adamı görebiliyordu. Gözünde birkaç anı canlanırken, asansörün 2. kata ulaştığını bildiren sesi duydu. Telefonunu çıkarıp, asansöre bıraktığı telefonu aradı. Birkaç saniye sonra tüm koridoru inleten bir müzik duyuldu.

Jeremus Hutchkar'ın kapısının önünde bekleyen iki adamın, temkinli adımlarla asansöre doğru yöneldiğini gördü. Sabırlı bir şekilde iki adamında asansöre ulaşmasını ve arkalarını dönmelerini bekledi. Adamlar asansöre ulaşıp telefonu gördüklerinde, şaşkın bir şekilde bakakalmışlardı. İçlerinden biri telefonu almak için asansörün içine girerken, diğeri dışarıda beklemeye devam ediyordu.

Nevzat, sessiz ama hızlı adımlarla adamların yanına gitti. Dışarıda beklemekte olan ve içeride arkadaşının telefonu incelemesini izleyen adama iyice yaklaşınca, belinden bıçağını çıkarıp adamın tam ensesinden sapladı. İçeriye girmiş olan ve eğilip telefona bakan adam, aniden arkasını döndü fakat arkasını dönmesiyle suratına kurşun yemesi bir oldu. Alnının biraz üzerinden giren kurşun, kafasının arkasından çıkarken; asansörün ahşapı andıran zeminine fırlayan beyin parçalarına gözü takıldı Nevzat'ın. Ve bıçakladığı adamın sıcak kanının, elini ısıtışını hissetti.

Bir an kendinden geçen Nevzat, adamın suratına birkaç el daha ateş etmişti. Durup, bir süre kendine gelmeyi bekledi. Bıçağını diğer adamın ensesinden çektikten sonra, Jeremus Hutchkar'ın odasına yöneldi.

Kapıdan girince, sol tarafta ki su borusuna kelepçelenmiş Jeremus'un çaresiz bakışlarıyla karşılaştı. Bir şeyler olmuştu ve Nevzat geç kalmış olduğunu biliyordu. Jeremus'un bakışları çaresizlikten şaşkınlığa dönmüştü fakat ihtiyar adamın söyleyecek bir şey bulamadığı belliydi. 20 yılın ardından Nevzatın da söyleyecek bir şeyi yoktu. Nevzat ne şaşkındı, ne üzgündü, ne de çaresiz. Sadece kızgındı. Hızlı adımlarla Jeremus'a yaklaşıp, kelepçeyi kesmek için eğilirken:

'20 yıl, Jeremus; 20 yıl! Nerede yaşadığımı biliyordun, ne yaptığımı biliyordun fakat yine de sırada ki kurbanı benim şehrimden seçtin!'

Ayağa kalktıktan sonra, çaresizlik ve üzgünlük tekrar Jeremus'un yüzüne düşmüş; ihtiyar adamın onca yıla rağmen kırışmayan alnını kırıştırmıştı. Yutkunduktan sonra Nevzat'a döndü:

'Tüm bunları... sonra konuşsak?'

Onbir'in HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin