Bölüm 5

712 109 8
                                    

Onbir, Murat'ın bahsettiği eğitim için özel olarak hazırlanmış bahçe ve spor salonu karışımı çatıda Murat'ı bekliyordu. Birkaç saat boyunca çeşitli hareketler yapmış, ağırlıklar kaldırmıştı. Neden böyle şeylere ihtiyacı olduğu anlamıyordu, zaten kendini yeterince güçlü hissediyordu. Her gün aldığı şırıngaların içinde ne varsa, onu giderek güçlü kılıyordu; bunu iliklerine kadar hissedebiliyordu. Peki ama bu ne zamana kadar sürecekti? Onbir bunun hemen bitmesini istiyordu; dışarı da onu bekleyen büyük dünyayı keşfetmek, dünyadan da önemlisi geçmişini keşfetmek istiyordu.

Çatının arkası; sağı ve solu dağlara bakıyordu. Yer yer çalılıkların kapladığı seyrek dağlardı. Ön tarafında ise deniz vardı, Onbir bu denize daldığı sırada Murat arkasından sokulup onu dürttü ve getirdiği içeceği eline tutuşturdu. Kısa bir süre Onbir, yeniden uzaklara daldı. Kafasında onlarca soru vardı, olduğu yerde neden durduğu bile bilmiyordu. Bir an geçmişini veya geleceğini düşünmeyi bırakıp, Murat'a döndü. Tanıdığı tek iyi insanın Murat olduğunu çoktan anlamıştı.

"Buradan ne zaman çıkabileceğim?" diye sordu içeceğinden bir yudum alırken.

Fakat sorusuna cevap alamamıştı; Murat'ın yıkık dökük evlerle dolu olan, her geçen gün daha da boşalan şehrin sokaklarına daldığını gördü.

Onbir gözlerini açtığından beri kendini hep tehdit altında hissediyordu. Bu histende öteydi hatta, kontrol edemediği bir dürtüydü. Kaçmaya çalışıp yakalandığında, kaçmanın daha tehlikeli olduğunu gördüğü için uslu durmaya karar vermişti sadece. Üstelik her geçen gün aldığı şırıngalar ile daha da güçlenmesi ona umut veriyordu, yakında buradan kaçacaktı hatta planlarını bile yapmıştı.

Murat iyi bir insandı, kesinlikle öyledi. Hatta Onbir'in sevdiği tek kişiydi ancak Murat'ta ilginç bir şey vardı, sorgulamıyordu. Onbir, Murat kendisine baktığında ne görüyor bilmiyordu. Görmesi gereken hayatı elinden alınmış biriydi fakat Murat bunun farkında değildi veya farkındaysa bile bunun doğru olduğunu düşünmek için haklı sebepleri vardı. Murat bu nokta da kendiyle çelişiyordu, Onbir birkaç gece önce Murat'ın onu kurtardığı zor durumu düşündü. Tanımadığı, saldırgan birine karşı kibar davrabilen bir adamdı Murat; bu da onun insanlara değer verdiğini gösterirdi.

Ve insanlara değer veren aynı Murat, söz Onbir'in üzerinde yapılan hatta kendisinin bile tam olarak bilgi sahibi olmadığı bu deneylere gelince; birden başka şeyleri önde tutmaya başlıyordu.

Onbir başını çevirip Murat'a baktı. 'Umarım' diye geçirdi içinden, 'özgürlüğümü elde etmeye çalışırken karşımda olmazsın..'

***

Dr. Jeremus, son derece özenli tuttuğu odasında volta atıyordu. Herkes gibi, onun da kafasında onlarca soru vardı. Deney bu kez işe yaramış mıydı yoksa 'diğerleri' gibi Onbiri'de mi mahvedecekti? Normalde bunu son aşama tamamlandıktan sonra düşünmesi gerekirdi fakat Onbirle birlikte deneyde daha önce hiç elde edememiş oldukları başarıları elde etmişlerdi ve bu başarılar büyük patronların dikkatini çekmişti. Öyle ki, birkaç gün içinde; deneyin son aşamasına geçilmeden önce büyük patronlardan olan Serkan Karabağ tesislere gelecekti. Bu yüzden son aşamadan önce Dr. Jeremus'un karar vermesi gerekiyordu, deney bu kez işe yaramış mıydı?

İlk baktığında Onbir'de pek bir anormallik görememişti Dr. Jeremus, kaçmaya çalışmasını ise uykusundan yeni uyanmış kafası karışık bir çocuk gibi olmasına bağlamıştı. Fiziksel olarak çok güçlü bir çocuk. Fakat deneyin son aşaması ne getirir bilemezdi, daha önce yaşadığı deneyimler Dr. Jeremus'un ödünü patlatmaya yetiyordu.

Kafayı yiyenler, felç geçirenler.. En kötüleri bunlardı, bu deneyde üç grup vardı Dr. Jeremus için; şanssız olan grup ölmeyenlerdi, şanslı olanlarsa ölüyordu.

Deneyde kullandıkları maddenin ne olduğunu bile açıklayamazken, bunu insanların üstünde kullanabilecek kadar acımasızlardı. Bu maddeyi vücudu kaldırmayan deneklerin bir kısmı kafayı yerdi. Kafayı yiyen denekler genelde şizofren olup çıkarlardı. Bu deneklerle ilgili garip olansa, hepsi benzer halisünasyonlar görürlerdi. Genellikle çok eski çağlarda ki bir ordu da asker olduklarından bahsederlerdi, birkaçının kendini 'ışığı taşıyan asker' olarak tanımladığını duymuştu. İçlerinden bir tanesiyle bizzat görüşme fırsatı olmuştu ve görüştüğü denek sürekli aynı cümleleri tekrar etmişti: 'İçimizde büyük bir ışık var ama bizi aydınlatmıyor. Onu kapatmalıyız, çok parlak! O kadar parlak ki görenleri kör edebilir.. Herkes kör olunca da ışığın bir anlamı kalmaz!'

Onbir'in kafayı yiyenler grubuna girmesi pek olası değildi. Bu grupta ki kişiler genellikle ilk birkaç aşamada semptonları göstermeye başlardı. Dr. Jeremus'un gözlemlerine göre, Onbir zihinsel açıdan yeterince sağlıklıydı hatta zekiydi.

Diğer grupsa, son aşamadan sonra fiziksel olarak yitenlerdi. Onbir'in bu gruba girmesinden korkuyordu. Bu grupta ki denekler, deneyin son aşamasından sonra yavaş yavaş tükenmeye başlar, yürüyemeyecek duruma gelirlerdi.

Fakat bu ikisinden birinin gerçekleşmesi asıl sorun olmazdı. Başka bir denek gelir, deneyler devam eder; herşey normal olarak kalırdı. Dr. Jeremus'u yaklaşık bir saattir odasında volta attıran şey, deneyin başarılı olarak sonuçlanma olasılığıydı ve bu; gerçekten büyük bir olasılık olarak görünüyordu.

Başarı sonucu, zincirleme olarak gerçekleşecek bir çok kötü şeyin başlangıcı olacaktı. Ve Dr. Jeremus bunun önüne geçmeliydi. Ama bunu nasıl yapacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu hatta kendini teslim etmeye bile hazırdı. Tek umudu, Murat'ın bazı şeylerin farkına varma ihtimaliydi ve böylece bir yardımcı edinmiş olurdu.

'İhtimaller..' diye geçirdi içinden...

İhtimalleri düşünmeyi bırakmalıydı. Kafasında oluşan tek plan, Murat'ın bazı şeyleri farketmesiydi. Yıllardır Muratla aynı yerde çalışıyordu hatta araları iyi bile sayılabilirdi. İyi bir insan olduğunu biliyordu ve birkaç günlük süreçte Onbir ile aralarında gerçek bir dostluk oluştuğunu görebiliyordu. Murat bir çok kötü şey görmüş bir insandı; Onbir ise bir deney uğruna feda edilmeye hazır bir kurban.. Murat'ın da bunun farkında olduğunu biliyordu ama deneye kendini adamış biriydi, hemde deneyin ne olduğunu bile tam olarak bilmeden. Murat bir uykudaydı ve rüya görüyordu, başkalarının görmesini istediği bir rüya..

Asansör kapısının açılma sesiyle yerinde doğruldu. Murat ve Onbir fiziksel hazırlanma süreci için yapılan çalışmadan dönüyor olmalıydı. Kapıdan kafasını uzatıp, koridorun solunda; arşiv odasının biraz uzağında kalan asansörden çıkan Murat'a seslendi:

"Murat! Müsaitsen bir şey konuşmamız lazım. Odama gelir misin?"

Murat odaya geldiğinde çoktan sandalyesine kurulmuş, rahat görünmeye çalışıyordu. Murat'a oturmasını işaret etti.

"Umarım çalışmanız iyi geçmiştir" dedi ifadesiz bir yüzle Dr. Jeremus.

"Evet, iyiydi" Murat'ın ifadesi de Dr. Jeremus'u taklit eder gibiydi.

Dr. Jeremus, uzatmamaya karar verip direk konuya girdi.

"Yarın çalışmayı es geçip, dışarı çıkın. Halen daha açık kalan bir mekan var, birşeyler için."

"Emin misin?"

Deneklerin dışarı çıkması yasaktı ve Murat bu yüzden şaşırmıştı, belki şüphelenmişti de. Dr. Jeremus, Murat'ın üzerine gitmeye karar verdi.

"Yıllardır buradasın Murat ve bildiğin gibi, Onbir daha önce ki hiçbir deneğe benzemiyor. Akıl sağlığı ve fizik sağlığı mükemmel durumda, hatta bizden bile iyi durumda. Ve birkaç gün sonra yapacağımız deney..."

Dr. Jeremus, cümlesini yarım bıraktı. Murat'ın bu cümleyi kafasında tamamlamasına müsaade etti ve birşeyleri tetiklemesini umdu. Kısa bir sessizlikten sonra Dr. Jeremus sandalyesinden kalktı ve bir süre Murat'ın gözlerinin içine dimdik bakıp, kapıdan çıktı. Sola dönüp arşiv odasının önünde durdu ve kapıyı açmak için şifreyi girdi. Murat ise odadan daha yeni çıkmış, kendisini izliyordu. Kapıyı açtıktan sonra içeri girmeden, ileride ki asansöre yöneldi ve arşiv odasının açık kapısı ile Murat'ı tek başına bıraktı.

Çok büyük bir risk aldığının farkındaydı.

Beyni programlanmış birine bu şekilde davranmak kendisinin sonu bile olabilirdi.

Onbir'in HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin