Al Gdaydah'ın boş ve karışık sokaklarında ilerlerken, Jeremus kızgın bir şekilde söyleniyordu;
'Piç kurusu neden bu kadar erken geldi ki?'
Her şeyi hallettiğini sanarken, şimdi yeniden dünyası alt üst olmuştu. Bir an tesislere dönmek yerine Onbir ve Murat'ı kaçmaları gerektiğini düşündü ancak bu çölde ne kadar kaçarsalar kaçsınlar, Serkan onları bulurdu. Feda ettiğini düşündüğü onca yılı gözünün önünden geçirdi Jeremus, sonunun böyle olabileceğini hiç akıl edememişti...
Tesise iyice yaklaştıklarında, durup binaya uzaktan baktı bir süreliğine ve Murat'a döndü.
'Size kaçmanız için zaman kazandıracağım.' dedi, oldukça umutsuzdu.
Murat ona karşı çıktı; 'Bu adamın her şeyden haberi olamaz değil mi?' dedi.
Ama var... Jeremus biliyordu, Serkan'ın her şeyden haberi vardı. Üçünün tesiste bulunmadığını öğrendiği andan itibaren büyük bir şüpheye kapılmış olmalıydı ve Serkan'ın nezdinde şüpheler, gerçeğe eşdeğerdi. Jeremus, içeride bir çok silahlı adamın kendilerini beklediğinden emindi.
Murat yanından ayrılmamak için ısrar edince Jeremus, Onbir'in arkada kalmasını ve onlarla birlikte tesise girmemesini söyledi. Eğer bir şeyler yanlış giderse, Onbir'in kaçmak için küçük bir şansı olabilirdi.
Jeremus ve Murat ilerleyip içeri girdiklerinde, tesisin ilk katı olduğu gibi duruyordu; sadece bir anlığına boş yere korktuğunu düşünmüştü ve ardından etraflarında silahlı adamlar belirmişti. Murat'a kızgın bir bakış atmıştı, onunda Onbir'le birlikte kaçması gerekirdi. Murat'ın hata yaptığını anladığını yüzünde ki ifadede gördükten sonra, onun kapıya doğru yönelip Onbir'i uyarmak için dışarı çıkmaya çalışmasını izledi. Fakat kapıda şeytanın ta kendisi Murat'ın yolunu kesmişti. Serkan, elinde ki şok tabancısıyla Murat'ı nişan alıp ateş etmişti ve onu etkisiz hale getirmişti.
Jeremus, bağırıp Onbir'i uyarmak istese de bunu yaparsa etrafında ki adamların hemen dışarı çıkıp onun peşine düşebileceğini biliyordu. Bu yüzden sadece Onbir'in çoktan her şeyi fark edip, kaçmaya başlamış olmasını umdu.
Serkan, gayet sakince hareket ediyordu; kontrolün tamamen ondan olduğundan emindi. Jeremus, karşısında duran uzun boylu esmer adamın sakinliğinden korkmuştu. Serkan'ın gözlerinde ki sakin bakış, eroin yemiş bir uyuşturucu bağımlısının bakışına benziyordu. Yeşil gözlerinin çevresinde kırmızılıklar oluşmuştu. Serkan elinde ki şok tabancısını yeniden şarj edip, Jeremus'un gözlerinin içine baktı. Yüzünde hiçte samimi olmayan, göz çevrelerini bile kırıştırmayan bir gülümseme vardı. Birden yüzünde ki gülümseme kayboldu, Serkan burnunu çekip konuşmaya hazırlanırken; Jeremus arkasını dönüp bağırdı.
'Kaç!'
Serkan, diyeceği şeyi bir kenara bırakıp şok tabancısını bir kez daha ateşledi ve salonda bulunan herkese dışarı çıkmalarını işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onbir'in Hayatı
Science FictionTarihin iki farklı döneminde yaşayan iki adamın verdiği ortak savaşın öyküsü... "Savaş, her zaman seçer." demişti Willis, bir çöl rüzgarı kum taneciklerini yavaşça yüzüne vururken Nyuserre'nin. Ve 3.500 yıl sonra Onbir, bu kez savaşın onu seçtiğini...