Bölüm ▪ 34

4.2K 118 22
                                    

 Düzenlendi.

 Gabrielle Aplin ✱ The Power Of Love 

Keşke başka bir zamanda, başka bir yerde, bambaşka şartlarda karşılaşmış olsaydık. Belki o zaman sarılarak uyuyabilirdik. Yaptıklarımdan gurur duymuyorum, güzelim. Beni yaşatan da öldüren de sensin. Değiştirmek istediğim hiçbir şeyi değiştiremem biliyorum. Ama herkes ikinci bir şansı hak eder.

Elimdeki kâğıdı bir kez daha okudum. Yazısı, altına attığı geniş ve ihtişamlı imzası her şey ona aitti. Ama bütün bunlar yanlıştı. Kerem geri adım atıp bu kelimeleri kullanarak kalbimi tekrar kazanmaya çalışacak birisi değildi. Bütün bunlar onun doğasına aykırıydı. Beynimin içinde bu cümlelerin yalan olduğuna dair yankılanan çığlıklarıma kalbimin doğru olmasını isteyen büyük kısmı karşı çıkıyordu. Bedenim kendi kendine bir iç savaş verirken başımı masaya yasladım. Oda üstüme üstüme geliyordu sanki. Oysa küçüklüğümden beri olmak istediğim yerdeydim. Şirkette babamın odasının yanındaki büyük ve ihtişamlı odada. Henüz odada sadece masa ve sandalye bulunsa da burası her zaman bana aitti. Bu yüzden odanın düzenlemesini babam bana bırakmıştı. Tabii ilk iş günümde Kerem'den aldığım not sayesinde yine bütün duygularım alt üst olmuş düşüncelerim bana işkence etmeye başlamıştı. Haliyle bende ne odanın düzenlemesine ne de ufak tefek bana verilen işlere odaklanabilmiştim. Kerem yine hayatımın içine etmekte bir numaraydı!

Masanın üstünde titreşen telefonum yüzünden içinde bulunduğum iç savaşa kısa bir ara verip başımı yasladığım masadan kaldırdım. Açık dosyaların altından zar zor bulduğum telefonu bulduktan sonra arayana bakmadan açtım.

"Bu akşam kimseye söz vermiyorsun benimlesin."

Arakadan gelen gülüşme ve yüksek sese kaşlarımı çattım. Cidden daha akşam bile olmadı bu saatte mi sarhoş oldun?

"Bade sen iyi misin?"

Bu da neydi şimdi? Telefonu yüzüme kapatınca çatık olan kaşlarım mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı. Telefonu çantamın içine attıktan sonra boş gözlerle masanın üstündeki dosyalara baktım. İlk günden işleri eksem sorun olmazdı herhalde değil mi? Montumu ve çantamı elime alıp odadan çıktım. Babamın kapısının önünden topuklu ayakkabılarımı umursamadan koşar adımlarla geçip merdivenlere gelince derin bir nefes alıp inmeye başladım. Sanırım Bade haklıydı. Bugün onunla vakit geçirip biraz kafa dağıtmam bana da iyi gelebilirdi. Son basamakları da indikten sonra ön kapıya yönelmeden otoparka giden arka kapıya yöneldim. Dışarıda sis vardı ve yağmur çiseliyordu. O boğucu sis dalgasına birkaç dakika bile dayanamayacağımı iyi bildiğim için direk otoparka gitme fikri daha sağlıklıydı benim için. Gözlerimi etraftaki bana bakan insanlardan çevirip adımlarımı biraz daha hızlandırarak kısa sürede otoparka indim. Uzun uğraşlar sonucunda arabanın uzaktan kumandasının yardımıyla arabayı nereye park ettiklerini buldum. Neredeyse en dibe park edilen arabanın kilidini açıp çantamı ve montumu arka koltuğa yerleştirdikten sonra kapıyı kapatıp, sürücü koltuğuna yerleştim.

 

Okulun dağılma saatine kadar trafikte fazlasıyla vakit kaybettiğim için daha fazla oyalanmadan okula girdim. Küçük çocuklar koşarak etrafa dağılırken müdürün odasının bulunduğu ek binaya girdim. Az önceki sesler ve kargaşa yok olurken yerini derin bir sükûnete bıraktı. Hızlı adımların gittikçe yavaşlarken odanın önüne geldiğimde yarım aralık olan kapıyı tıklayıp içeri adım attım. Orta yaşlarının sonunda olan beyaz saçlı müdür beni görünce yüzünden eksik olmayan gülümsemeyle oturduğu gösterişli deri koltuktan kalkıp yanıma geldi. Uzun ve kemikli elini uzatırken elimi avucunun içine kaydırıp, sıktım.

UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin