Onu ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum da, gerçekten bir şimşek tarafından çarpılmış gibi hissetmiştim.
Hayvan barınağı değildi. Onu orada fark edemediğim için pişmanım aslında.
O çeşmenin önündeydi. O çeşmenin önünde bir kızla beraberdi ve ben o andan sonra o kafenin o masasındaki o sandalyeleri eskiteceğimden habersiz onu görmüştüm. O kadar güzeldi ki gözlerimi ondan alamadım. Adeta güneş sadece onu aydınlatıyor gibiydi. Çevremdeki diğer ögeleri görme yetim yok olmuştu. Resmen parıldıyordu.
Onu ilk gördüğümde yanında olan o kızla çıktığı, ayrıldığı ve sonra barışıp yeniden ayrıldığı, koskoca bir yılı her gün onu izleyerek geçirdim.
Nasıl izlemeyeyim ki, etrafındaki herkesi kendine hayran bırakıyordu.
Sergiler için yurt dışına gittiğimde artık ahbap olduğum kafe sahibi bana onun fotoğraflarını gönderir olmuştu. Utanç vericiydi ama bunu aşmıştım.
İşte bu modellik işi de bu fotoğraflar sayesinde çıkmıştı.
Japonya'daki sergide Bay Jung bu teklifi bana yaptığında pek sıcak değildim ama sohbetin ortasında telefonuma gelen yeni saç rengiyle mükemmel gözüken Min Yoongi kafamda şimşekler çıkmasına sebep vermişti. Sadece ona modellik teklif edersem kabul eder mi acaba? diye bir saniye düşünmüştüm.
Daha sonraki hamlelerimi hep kabul edeceğini umarak yapmıştım. Ve sonunda kabul etmişti işte.
Arabada sorduğu soruyu tekrar sormasından dolayı işi yokuşa sürdüm, "Arabada cevapladığımı zannediyordum."dedim.
Ukalaca gülümseyerek, "Sadece detay istiyorum."dedi.
Derince bir nefes verdim.
Tabi ki yalan söyleyecektim.
"Model arıyordum."dedim bana kollarını birleştirmiş dik dik bakan Yoongi'ye. "Ama o aradığım umursamaz ifadeyi bir tek sende gördüm. O an olması gereken kişi olduğuna karar verdim ve gayette haklıymışım. Şaheserler yaratıyorsun."dedim.
Gülümseyerek, "Asıl sen sanat yapıyorsun, ben sadece konu mankeniyim."dedi.
Onunla konuşmanın bile benim için hayal olduğunu bilmiyordu. Şaheser olduğunu bilmiyordu. Ben sanat yapıyorsam sanatın kendisi olduğunu bilmiyordu.
"Yine de etkilisin."dedim ekrandaki işime dönerek.
Kapıdan çıkarken,"Seninle tanıştığım için gurur duyuyorum."dedi.
Sadece bir buz parçası gibi eriyecektim.
*
"Yoongi uyanmadı mı?"dedim mutfağa girerken. Muhtemelen Seok Jin beni azarlayacaktı.
Tam da beklediğim gibi "Sana da günaydın Hare Jin."dedi.
Taehyung ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra, "Aşk bu evdeki kuralları bile aşıyor."dedi.
Yanındaki sandalyeye otururken, "Bu kadar rahat konuştuğuna göre o burada değil."dedim.
Elinde tezgahtaki tabaklarla sofraya gelen Seok Jin sandalyeye otururken, "Doğru tahmin."dedi.
Ağzıma attığım lokmayı daha yutmadan,"Nereye gittiğini söyledi mi?"dedim.
Tae sırıtarak, "Kız arkadaşıyla buluşacakmış."dedi.
Onu sinir etmek adına yemek çubuklarımla kafasına vurdum.
"Yalancı Hyung."dedim.
Seok Jin kafasını tabağından kaldırmadan, "Barınakta işleri olduğunu söyledi, çekimlere yetiştirmiş."dedi.
Tabağıma aldığım şeyleri hızlıca ağzıma tıkıp masadan kalktım.
"Nereye?"dedi Seok Jin.
Tae benimle telepatiyle anlaştığını ispat edercesine, "Peşinden barınağa gidecek tabi ki."dedi.
Elimde tabakla Seok Jin'e dönerek, "Evet oppa, gidebilir miyim?"dedim.
Seok Jin elini yanağına koyarak alayla gülümsedi, "Git bakalım."dedi.
Sevinçle zıpladığımda elimdeki tabaktan çubuklarım yere düştü.
Seok Jin buna çok kızdı.
En sonunda evden çıktığımda barınağa doğru yol alırken yolun daha yarısında yaya olarak barınağa ilerleyen Yoongi'yi gördüğümde büyük gülümsememi göremeyeceği için saklamadım. Yine de yanına yaklaştığımda ifademi düzelttim.
Camı indirerek, "Aynı yere gittiğimize eminim."dedim.
Beni gördükten sonra kafasını yana çevirip gülümsedi.
"Her yerdesin."dedi.
"Sadece eskiden yaptığım şeyleri yeniden yapmaya çalışıyorum."dedim.
Arabanın önünden dolaşarak yanımdaki koltuğa bindi.
Kemerini takarken, "Gidelim bakalım."dedi.