Yazıcıdan, çıkardığı kağıtları eline aldığında hala sıcaktı. Yedi sayfalık çıktıya bakarken hayali gözlerinin önüne geldi. Türkiye'de uzay araştırma biriminin kurulduğunu ve bu birimde astronom olarak görev yaptığını düşündü. Belki de kurulsaydı dünyaca ünlü uzay araştırma birimlerini, Ford Mustang'ın çimento kamyonunu solladığı gibi sollayacaktı. Hayalleri bir toz bulutu gibi dağıldı, gerçeğe döndü. Kafasını sağa sola sallayarak " belki bir kaç yıla" dedi. Çıktılara bakarken Nasa'nın yine dört ayağının üzerine düştüğünü, ününe ün kattığını düşündü. Elindeki yedi sayfalık nüshada Güney Alaska'ya düşen meteorun henüz düşmeden önceki görüntüleri vardı.
Nasa, göktaşını atmosfere girdikten sonra gözlemlemeye başlamıştı. Önce bir kor gibi kızarıyor, sonra budakları sağa sola fırlıyordu. Stratosfere girdikten bir kaç dakika sonra un çuvalına isabet eden kurşun gibi, Port Heiden'i toz duman içinde bıraktı. Göktaşı yerleşim biriminin altı kilometre doğusuna düşmüştü.
Kasaba sakinleri önce deprem olduğunu düşünmüş, yükselen toz bulutunu gördüklerinde akıllarına başka bir ihtimal gelmişti. Kuzey Kore, son altı ayda kıtalararası balistik füze denemeleri hızlandırmıştı. Dört bin kilometre menzile sahip olan füze, rota hatası yapmazsa, Alaska'nın en popüler şehirlerini vurabilirdi.
Kasabanın şerifi eski bir askeri personeldi, patlamamış füzeler hakkında yeteri kadar bilgiye sahip olmasına rağmen yinede, düşen şeyin füze olduğuna emin değildi. Şerif Kenneth eski model arazi aracına atladı doğruca olay yerine gitmeye başladı . Arkasında meraklı kasaba sakinleri vardı. Düşen şeyin bir uçak olma ihtimalini göz önünde bulundurup acil yardım ekiplerine olay yerine gitmesi için aradı. Şerif ve kasaba sakinleri düşen cisme gittikçe yaklaşıyorlardı. Uzaktan bile düşen cismin bir çukur açtığı fark edilebiliyordu.Düşen cisim her neyse ya çok ağır olmalıydı ya da çok yüksekten düşmeliydi. Şerif olay yerine yüz metre kala durdu tedbirli davranmak istiyordu. Belki de bu çukuru yapan şey Kuzey Kore'nin son füze denemesi olabilirdi. Füze radara yakalanmamak için dokuz bin metre yükselmiş teknik arıza sebebiyle düşmüş olabilirdi. Çukura yüz metre kala aracın el frenini çekti ama kontağı kapatmadı. Peşinden meraklı kasaba sakinleri de gelecek oldu, gayet yüksek ve kaba bir sesle "sakın peşimden gelmeyin, sakın!" diyerek alev çıkaran gözlerini kasaba sakinlerine doğrulttu. Sesinde hem tedirginlik hem de korku vardı. Şerifin görevi kasaba halkını korumaktı ve şuan bile bu Hızlı adımlarla çukura doğru gitmeye başladığında ailesini, gözlerinin önünden geçirdi. Geri mi dönmeliydi, belki de yetkilileri beklemeliydi, ama bu kasabada en yetkili kişi kendisiydi. Kaşlarını masum çocuklar gibi yukarı kaldırıp,gözlerini kısmaya başladı. İstemese de bu çukuru yapan şeyin ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Çukurdan aşağı baktı, bakmasıyla irkilip bir adım geri çekildi. Dev cisim şerifin karşısında duruyordu. Bir anlık hareketsizlikten sonra bölge halkı için bu cismin tehdit yaratmayacağına kanaat kıldı. Kollarını yukarı aşağı sallayarak meraklı kasaba sakinlerini çağırdı. Şerifi uzaktan gören biri koyun sürüsünü güttüğünü sanabilirdi. Yirmi-yirmi beş kişilik kalabalık, şerrife doğru yani meteora doğru, önce yavaş adımlarla sonra hızlanarak ilerlemeye başladı. Şaşıran kasaba sakinlerinin göz bebekleri yerinden çıkacak gibi oldu . Bu bir göktaşıydı evet göktaşı, hem de büyük denecek kadar vardı. Yaklaşık üç metre çapında siyah bir taş. Atmosferden geçerken uğradığı yanma yüzünden siyahlaşmış ve ısınmıştı. Şayet biri ellerini göktaşının üzerinde gezdirse bir daha ellerini kullanamayabilirdi. Göktaşının yarattığı bu etki bir kaç dakika içerisinde panayır havasına sokmuştu. Bir yandan ailesini arayan bir yandan selfie çekenler. Şerif Kenneth insanlara fazla yaklaşmaması söylüyor ve söylerken de selfie çekmekten geri kalmıyordu. Sonuçta böyle bir meteorla insan her gün karşılaşmazdı. Ama panayır havası uzun sürmedi. Yedi dakika sonra havadan gökleri yaran metal sesleri duyuldu. Giderek yaklaşan Apache Long Bow tipi iki savaş helikopteri göktaşının kırk metre yanındaki çim düzlüğe indi. Helikopterin pervanesinin yavaşlamasını beklemeden içinden on asker inerek göktaşının bulunduğu çukura yöneldi. Eline megafon alan kalın kaşlı asker rütbeli olmalıydı. Bir tek onun omuzlarında yıldız vardı. Megafonun kırmızı tuşuna bastıktan sonra "Değerli Port Heiden sakinleri lütfen göktaşının bulunduğu alanı boşaltın, sizin güvenliğiniz bizim için önemlidir. Göktaşının yüksek miktarda radyasyon olabileceğini ve göktaşının bulunduğu bir kilometrelik alanda köpeğinizi bile bulundurmamanızı hatırlatırım. Aksi halde zor kullanacağız. Anlayışınız için teşekkür ederiz" dedi. Kasaba sakinlerinin yüzü buz kesti. Anlaşılan böyle bir tepki beklemiyorlardı. İçlerinden bir adam "burası yaşlı Fredy'in arazisi göktaşı da onun arsasına düştüğüne göre bu taş artık onun, size bizi çıkarma yetkisini kim verdi" dedi. Dedikten sonra iyi etmediğini de anladı. Karnına kırk üç numaralık botu yedi.Botun üzerindeki tozlar artık yoktu. Asker, hiç bir şey demeden adamın acıdan sulanmış gözlerine baktı. Sanki içinden küfür ediyor ve gitmesini istiyordu. Kasaba şerifini bile apar topar çukurdan çıkarıp, uzaklaştırdılar. Çok geçmeden NASA ekipleri gelmiş, göktaşının etrafına altıgen bir çadır kurmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alagan-Element
Science Fiction-Yeni elementin adı, Asklepiosyum. Asklepios mitolojide gençleştirme tanrısı ve tıp tanrısı olarak geçer. Teselya kralının güzel kızı Koronis, Güneş'in tanrısı Apollon ile ilişkiye girer bu ilişkiden de Asklepios doğar. Yılanlı asa onu temsil eder...