17

859 93 2
                                    

Beyaz renkli Wolksvagen marka otomobil oyuncak arabalar gibi yamulmuştu. Mert apartmanın altıncı katındaki dairesinden düştüğünde, yeni aldığı otomobilinin üzerine kapaklanmıştı, otomobilin tavanı içine çökmüştü . İki gün önce gördüğü rüyada annesi ona ölümünü söylemişti. Rüya böylece gerçekleşmiş oldu.

Otomobilin beyaz sentetik boyasının üzerinde bir parça Mert'in kanı kalmıştı. Apartman sakinleri korkunç görüntüyü giderebilmek için kanı bir nebzede olsa temizleseler de, boya çatlakların içerisindeki koyu kanı sağlıklı her göz seçebilirdi.

Aziz bir süre otomobili inceledi, Mert'in altıncı kattan düşüşünü hayal etmeye çalıştı. "kim bilir ne kadar acıtıyor, insanın kendi kemiklerinin kırıldığını hissetmek. Saniyede sekiz metre hızla alüminyum yüzeye çarpmak. Belki de havadayken bayılmıştır veya havadayken ölmüştür." diye düşündü. Bilimsel dergilerden birinde insan yüksek yerden düştüğü sırada ve yapabileceği hiç bir şey olmadığını anladığında havada öldüğünü okumuştu. Belki bu mesafe havada ölmesi için yeterli değildi ancak ölümün iyisi kötüsü olmazdı. Geride sadece katıksız bir acı bırakırdı.

Yamulan otomobilden gözlerini aldığında, Mert'in dairesine çıkmak için apartman merdivenlerine yöneldi. Aziz'de her zaman Mert'in evinin yedek anahtarı vardı. Bazen Mert işten gelmeden önce Aziz gelir, bir kaç çeşit meze hazırlar, büyük rakı şişesini açar ve ona sürpriz yapardı. Ne yazık ki artık sürprizler olmayacaktı. Belki de bu Mert'in evine son girişi olacaktı.

Nefes nefese merdivenleri çıkıp altıncı kattaki dairenin önünde durdu. Bir kaç saniye soluklandıktan sonra, cebindeki anahtarlıktan Mert'in dairesinin anahtarını bulmaya çalıştı. Seçmesi zor olmadı, Mert'in dairesinin anahtarına her zaman sarı bir leke vardı. Anahtarı kapı kilidinde soktu ve çevirdi, kapı açılmamıştı tekrar denedi yine açılmadı. Anahtar tam dönmüyor gibiydi. Biraz kuvvet kullanarak yeniden denedi ve kapı ardına kadar açılmıştı.

Mert'in bir parçasının hala içerde olduğunu, onu izlediğini hissetti. Geçen gün bahsi kazandıktan sonra aldığı yeni gömleği, tekli koltuğun üzerinde duruyordu. O gömleği gördükten sonra "Ah be kardeşim tekrar giymek nasip olmadı dimi" dedi. Derin bir of çektikten sonra prizin altındaki sandalyeye oturup odayı seyretmeye başladı. Önce yerdeki eski ve kirli halıyı gördü, halının üzerinde kahve lekesi vardı ve üstünkörü temizlendiğinden kahve lekesi hala seçilebiliyordu. Ardından pencereye baktı. Odada açık olan tek pencereydi "büyük ihtimal Mert bu pencereden anlamıştır veya atılmıştır" dedi. Onun intihar ettiğinde hala inanmakta zorluk çekiyordu. Bunu neden yapmıştı? Neden kendi canına kıymıştı? Ya da intihar değil miydi?

Gözlerini pencereden alıp masanın üzerindeki iki bilgisayara ve onların ortasındaki aygıta odakladı. Aygıt metal bir kutuya benziyordu. Merak edip masaya doğru ilerledi. Aygıtın ne olduğunu, ne işe yaradığını hatırlamakta zorlanmadı. Mert aygıtı yedi ay önce Aziz'e bahsetmişti. Kendi icadı olduğunu söylemiş, koltuklarını kabartarak aygıtın nasıl kaynak kodlarını açıklandığında bahsetmişti. O konuşmaları dün gibi hatırlıyordu. Ancak bu cihazı kimsenin bulamaması için sakladığından da bahsetmişti. Şimdi masanın üzerinde olduğuna göre Mert'in yaptığı son şey kaynak kodu ayıklaması olmalıydı. Aygıtı incelemeyi bıraktıktan sonra yavaşça masanın üzerine bıraktı. Masanın hafif sallanması Mert'in aldığı yeni bilgisayarın açık olduğunu gösterdi. Masanın titremesi fareyi oynatmış, uyku modunda ki ekranda yeniden uyanmıştı.

Ekrana baktığında bir kaç tane program yükleme çubuğu gözüküyordu. Küçük kare ekranda " Dreamweaver yüklemesi tamamlandı" yazıyordu. Gözleri kutucuğa dalıp giderken telefonu çaldı. Arayan her kimse yakın çevresinden olmadığı kesindi. Telefon rehberinde kayıtlı olmayan biri onu arıyordu. Telefon biraz çaldıktan sonra bu arayanın Yardımcı Komiser İhsan Ergüler olduğunu telefon numarasının son iki hanesinden anladı. Hızlıca cevap verdi Mert hakkında aradığı belliydi.

Alagan-Element Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin