9

1.2K 108 1
                                    

Mert'in aldığı sıfır Wolksvagen, üniversiteye giden uzun ağaçlı yolda, yağ gibi akıyordu. Yeni araç kokusu burnundan içeri giriyor, esrar içen keşler gibi mutlu hissettiriyordu. Henüz koltuktaki şeffaf ambalajı çıkarmaya vakit bulamamıştı. Pencereden giren rüzgar ambalajları yalıyor, hışırtı çıkarıyordu.

Bir kaç yıl önceye kadar, hareket halinde olmayan araca bile binemezken, şimdi kendi otomobilini kullanıyordu. Ailesini kaybettikten sonra, araç fobisi baş göstermişti. Otobüslere bile binmeye korkar olmuştu. Aldığı paslı gövdeli bisikletle, uzun mesafeleri bile kat ederdi. Bu fobisi üniversite yıllarında tanıştığı, Gizem'le son bulmuştu. Gizem'le eski model otomobili ile göl manzaralı tepeye çıkarlar, saatlerce sevişirlerdi. Sadece sevişmekle kalmaz, gölün eşsiz maviliğini seyredip müzik dinlerlerdi. Özellikle akşamüstü bu tepeye gelir, güneş batarken gölde bıraktığı renk cümbüşü, hormonlarını tavan yaptırır onları sevişmeye davet ederdi. Bir gün Gizem Mert'e otomobil sürmeyi öğretmeyi teklif etmiş, başta tedirgin olsa da bunu kabul etmişti. Bir kaç ay içinde trafiğe çıkacak kadar öğrenmiş sonraki altı ayda profesyonel bir sürücü olmuştu. Sürücü belgesini almaktaysa geç kalmamıştı. Sürücü belgesi ona, üniversiteden sonra bir kargo firmasında şoför olarak işe girmesinde yardımcı olmuştu. Şimdi ise fobisiz sürüş keyfini yaşıyordu.

Her ne kadar otomobili yeni olsa da, içerisinde sigara içme zevkinden mahrum kalmıyordu. Mert'e göre her şey er yada geç ölürdü. İstifçiler gibi eşyaya bağımlı değildi, insan mezara, eşyalar hurdaya giderdi. Kaçınılmaz son varken eşyaya gözü gibi bakması anlamsız olurdu.

Aziz yarım sigara paketinden çıkardığı sarı filtreli sigarasını yakmaya çalıştı ama rüzgar buna izin vermedi. Pencereyi kapadı, biraz eğildi ve nihayetinde kızaran közün dumanı ciğerlerini kapladı. Mert'in de canı çekmiş olacak ki Aziz'den bir tanede kendisi için yakmasını söyledi. Ampulden ilaç çeken enjektör gibi sigaralarının sömürüyorlardı. İki arkadaş, iki kardeş, sigaralarının dumanı altında ezilirken, büyük bir sır keşfedeceklerini seziyordu. İkisinin de gözleri yolda, sigara tutan elleri dışarıdaydı. Motor ve rüzgar sesinden başka bir ses yoktu. Aziz kafasını yoldan çevirmeden Mert'e sordu: " Norveç'e, Norveç'e gitmek istediğine emin misin?

Bir süre sessiz kaldı gözlerini kısarak cevap verdi :" Bana bahisleri veren grafik konusunda yani göktaşı rotası konusunda yardımcı olan kişinin kim olduğunu öğrenmem gerekir. Hem NASA sunucularına sızmayı başaran biri, deneyim konusunda benden epey de ileride olmalı. Belki öğreneceğim bir kaç şey olabilir. Şu Android yazılımı hakkında, Lock-The-Naughty'ta yani bana yardımcı olabilir.

-Hımm, ben o kaynak kodunu yalnız başına halledebileceğini düşünmüştüm.

-Yeni bir bilgisayar aldım şuan gözbebeğimin bagajında. Programlama dosyalarını kurmak bile üç günümü alır. Eski bilgisayarım kafayı çekmeseydi bir kaç güne bitirebilirdim. Sanırım "Worm" veya "trojan" bulaşmış yeni nesil olmalı aksi halde bulabilirdim.

Aziz biten sigarasını yakıcı asfalt sıcağına fırlattı, koltuğa biraz yayıldı ve gözlerini kapatarak dinlenmeye çalıştı. Başında hafif bir ağrı vardı. Her zamanki gibi.

- Lock-The-Naughty'in kaynak kodunu bulmadan, kız arkadaş bile edinmezsin biliyorum. Kafana koyduğunu başarana kadar uğraşırsın . Umarım bu program, küçük boyutlu oyun programı çıkmaz senden çok, ben hayal kırıklığına uğrarım.

Mert ufak bir tebessümle sırıttı, bu işte kendisinin daha uzman olduğunu düşünüyordu. "Küçük boyutlu bir oyun için fazla gizli, üye olunamıyor, play storeden indirilemiyor. Amacı bence çok daha büyük.

"Dediğin gibi olsun" dedi Aziz. Artık fakülteye giriş yapmak üzereydiler. kimlik soran güvenlik görevlisine öğretim üyesi kartını gösterdi. Eliyle selam veren görevli, engeli kaldırarak aracın içeri girmesini sağladı. Fakülte'nin arkasındaki yola, park edilmez tabelasını gördüğü halde aracı oraya park etti. Fakülte kapısından girip koridor boyunca ilerlediler. Profesörün kapısına geldiğinde bir kaç saniye bekleyip kapıyı tıklattı, içerden ses gelmeyince bir daha tıklattı, yine ses gelmedi. Kapı koluna yavaşça asıldı kapıyı açtı. İçeriye göz gezdirdikten sonra profesörün orada olmadığını anladı. Başka nerede olabilir ki Profesör? Ya tuvalete gitmişti yada dersteydi. Önce amfileri kontrol etmeye karar verdi. Fakültede üç amfi vardı ve üç amfinin hepside doluydu. A amfisine kulağını dayadı, ilk gün telefonda konuştuğu Tomris Öztürk'ün sesini çıkarması zor olmadı. Profesör burada olamazdı. Hızlı davranıp B amfisi kapısına kulağını dayadı. Bu gür sesin profesöre ait olduğunu anlaması uzun sürmedi. Kapıyı yavaşça açtı ama çıkardığı gıcırdı çok keskindi. Amfideki doksan altı göz ona çevrilmişti. Profesör Aziz'in konuşmasına izin vermeden "Odama geç geliyorum hemen" dedi. Bir kaç dakikaya dersi bitiren profesör soluğu odasında aldı. Elindeki klasörü kitaplığa yerleştirdi, Aziz ve Mert'in oturduğu deri koltuğun karşısına, pencere kenarındaki sandalyeyi çekti. Ortalarında bulunan yuvarlak sehpa, oval masa toplantılarını andırıyordu. Belli ki profesörün arkadaşları ile yaptığı beyin fırtınası bu üçgende gerçekleşiyordu. Aziz fazla bekleyemezdi, beklemedi de elinde tuttuğu A4'leri profesöre uzattı. Kağıtları havada kapan Profesör, göğüs cebinden çıkardığı sararmış gözlüğünü taktı ve incelemeye başladı.

Alagan-Element Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin