'LUNAPARK' Bölüm - 26

6 1 0
                                    


Hep böyle oluyordu. Artık gerçekten bu durumdan bıkmıştım; tamam belki bir aşk böcüğü, belki de kendini tanıyamamış salak bir insanımdır. Fakat gerçekten canım sıkılmıştı bu durumdan.

"Aaaa... o zaman hep birlikte gitmeliyiz. Olmaz öyle ayrı gayrı." Deniz' in sesini daha yeni yeni algılayabiliyordum. Gözlerimi ve kulaklarımı açtığımda; silkelendim ve kendime geldim.

"Uyandı güzellik." Dedi Burak. 'Güzellik' öyle mi? Tamam bende bu durumda sana ayak uydururum 'kanka'

"Evet ya uyandım. Kanka (!)" dedim bende koltukta dikleşirken. Burak kaşlarını çatmış ve yoldan gözünü ayırmıyordu. Aslında... evet evet yanlış yapıyordum. Bence... ben ondan hoşlanıyorum. Belki burnumun dikine değil de önüme baksam daha iyi olur sanki...

"Eeee... bizde lunaparka gitsek mi diye konuşuyorduk. Gelmek ister misin diye sormuyorum çünkü; cevabını biliyorum Öykücüğüm" evet kesinlikle itiraz etmezdim. Çünkü ben lunaparklara bayılırdım.

"Tamam o zaman ben canım kankamı. Caanım kankacığımı lunaparka götürürüm." Dedi acı bir gülümseme yerleştirdi suratına Burak. Evet şimdi roller değişmişti. Neden, nasıl bu hallere geldik hiç anlayamıyordum cidden. Ben de hiç sesimi çıkartmadan başımı cama çevirdim ve arabanın koltuğunun rahatlığının keyfini çıkardım.

Bir süre sonra,
"A-aaa... üst kısımları- tamam tamam. Bu ne gerginlik canım! Aç şuradan şarkıyı bakalım!" Dedi ve öne uzanıp radyoyu açtı Mert. Ne zamandır sesi çıkmıyordu Kezban' ın.

      Lunaparkın önüne geldiğimizde şimdiden heyecanlanmıştım. Koocaman bir hız treni ve koocamann bir pistin üzerinde bir çok araba vardı. Yani bu çarpışan arabalara ba-yıl-dım.
  Küçük bir çocuk gibi ellerimi çırptım arabadan inince. Burak ise bana baktı ve kafasını başka bir yöne çevirerek gülümsedi.

     "Off... burası yakıyo beyler bayanlar!" Dedi Mert ve cebinden bir jeton çıkartarak hız trenine hızlı adımlarla yürüdü. Bizde onu takip ettik.

    "E. Hadi ama sizi bekliyorum." Diye mızmızlandı Mert bizde jetonları vererek Mert' in yanına geçtik. Koltuklar; bir sırada üç koltuk vardı. Bir köşeye Mert bir köşeye Burak ve ortaya da ben oturmuştum. Resmen koca götlülerin ortasına oturtmuşlardı beni.
  1 dakika içerisinde başlayacağını söylemişti görevli.

    "Bak kusabilirim söyleyeyim." Dedi Mert "evet evet bir kusta, bende nasıl sıçıyorum ağızına." Dedi Burak. Mert ise ağızına fermuar çekercesine dudaklarında gezdirdi parmağını. Birden hareketlendik ve yokuş yukarı çıkarcasına hareket etmeye başladık. Gerçekten heyecanlanmıştım. Deniz ve Bora romantik olması için arka tarafa bindi. Aman ne ala(!)

Yokuştan aşağıya inerken öyle bir çığlık atıyordumki resmen içimdeki enerji kat kat artıyordu. Elerimi yukarı kaldırarak kendimi daha da özgür hissettim. Burak'a baktığımda o da gözlerini kapatmış ve kollarını yukarıya kaldırarak kendini özgür hissediyordu. Mert'e baktığımda ise... KUSUYORDU! Evet evet resmen KUSUYORDU. En azından bana gelmiyordu arkadaki 'romantik ikiliye' geliyordu. Birden gülme isteği ile güldüm ve inene kadar güldüm. Artık gülmekten karnıma ağrılar girmişti. Burak ise resman kahkaha atıyordu. Ben ise sadece... onu izliyordum.
Birden göz göze geldik ve ben hemen kafamı çevirerek başımı kaşıdım yalandan. Arka tarafa baktığımda 'romantik ikili' tiksinircesine kendilerini temizlemeye çalışıyorlardı. En azından sadece yüzlerine gelmişti. İndikten sonra benimde Mert'i o şekilde görünce kusasım gelmişti fakat kendimi tutmaya zorladım. Mert hala kahkahalar içerisindeydi.
"Ne geri kafalısın lan sen!" Dedi Bora Mert'e.
"A-aaa... ne ayıp Boracığım. Sana hiç yakıştıramadım!" Dedi Mert şikayet edercesine.
"Göstericem ben sana..." diyerek peçete ile yüzünü temizlemeye devem etti Bora.
"Eveet. Sıradaki bineceğimiz şey ise... çarpışan arabalaar!" Diye bağırarak ellerimi yukarı kaldırdım ve büyük ve de kocaman olan o devasa büyüklükteki çarpışan arabalara koşmaya başladım.
"Oley!!" Diye bağırarak arkamdan koşmaya başladı Deniz. Ben hemen rengimi seçmiştim. Mor. Plakam ise 16 numara idi.
"3... 2... 1... Başla!" Diye bağırdı adam ve düdüğü çaldı. Ben çok iyi olduğum çarpışan arabalarda hala çok iyiydim diyemeyecem. Çünkü geri kafalı Mert tam tamına sekiz kere bana toslamıştı. Ben ise kıvrak bir şekilde ayrılayım derken PAT! önüme Burak çıktı. Onunla burun buruna çarpışınca kafam ilk ileri daha sonra da arka direğe çarptı tam o an düdük çalmıştı. Fakat benim canım gerçekten çok yanıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım fakat yapamadım. Gerçekten bayılacakmış gibi hissediyordum.
"Öykü!" Diye bağırarak yanıma geldi Burak.
"Öykü iyi misin?!" Dedi ve bana destek olarak ayağa kaldırdı. En yakın banka oturttu. Yanıma Deniz oturdu. Burak iki dakika sonra elinde soğuk suyla geldi ve başımın arkasına koydu suyu. Ben ilk başta irkilsemde daha sonra alıştım.
"Ulan! Ağır çekime alsaydım varyaa ufff müthüş bir video çok fazla tıklanma rekoru vee gelsin paracıklar..!" Mert maldı. Evet evet buna 38372837 kere düşünmüştüm ve sonuç olarak 38372838 kere olmuş oldu. Nedense birden gülmeye, kahkaha atmaya başlamıştım. Gerçekten nedensizceydi.
"Mal he bu(!)" dedi Deniz. Bora ile Burak ortalarda yoktu.
"İyi misin kanka(!)" dedi Burak yürüyerek buraya gelirken. Ben birden ciddileştim ve elime tutuşturduğu ve başımın arkasında olan ılıyan suyu yere fırlattım ve arabaya doğru yürümeye başladım. Gerçekten sarpa sarmaya başlamıştı bu işler. Kolumdan tuttu ve kendine döndürdü Burak beni.
"Bekle. Milletin içinde bu şekilde davranma bana(!)" çok iğneliyeci davranıyordu fakat hayır! Korkmuyordum. Asla da korkmayacaktım.
"Çok fazla ilgileniyorsan hodri meydan!" Dedim ve kolundan kurtulup arabaya koşmaya başladım. Tekrar bana yetişti ve elimi tutarak kendisine çevirdi. Kaşlarını çatmış ve anlamayan bakışlarla yüzümdeki öfkeyi ölçmeye çalışıyordu.
"Yeteer! Bıktım artık senin bu davranışlarından!! Bir böylesin bir şöylesin!! Yeter!" Diye birden bağırmaya başladım. Artık o kadar yorulmuştum ki yere diz çöktüm ve bağırmaya devam ettim. Yere tam oturduğumda ellerimi yüzüme kapattım ve
"Yeterr... yeteer..." diye fısıldaya başladım. Burak ise ellerini saçlarına geçirip kısa bir şekilde bağırarak arabaya yürümeye başladı. Arabaya binip gazı kökledi ve sadece tozları kaldı ardında... ben ise perişan, halsizi, rezil bir şekilde oturmuş ağlıyordum. Deniz ve Mert yanıma geldi yanıma oturdu.
"Öyk-" derken lafını kestim ve ayağa kalkarak bağırdım. Arabanın tozlarını takip edercesine koşmaya başladım. Koştum... koşabildiğim yere kadar. Artık ciğerlerim iflas etmişti. Ama ben orada küçük bir yerde olan ümit ile koşuyordum. Orada hala yanıyordu. Fakat dayanamadı ciğerlerin külleri söndürdü mumun ucunda ki minik ateş parçasını... durdum nerede olduğumu bilmiyordum. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Korkuyordum, üşüyordum ve kararsızdım. Ne yapacağım, nereye gideceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Fakat... Burak'tan nefret ediyordum. Nereye gideceğimi ve nerede olduğumu benimsedim. Barın arka tarafındaki sokakta idim. Ön caddeye çıktığımda bar gözükmüştü yavaş adımlarla içeri girdim ve duvar köşesinde bir masaya oturdum. Bu sefer meyve suyu söylemiştim. İçmek istemiyordum. İçki de onu hatırlatıyordu. 5 bardak içmiştim. Tam beş bardak. Artık içim dışım vişne suyundan ibaretti. İçerisi boşalmıştı. Dışarı çıkmak istemiştim fakat çok fazla uykumun olduğunu fark ettim. Kalkmadım ve orada uyumanın en iyisi olduğunun farkına vardım. Tam kafamı masaya koyacaktım ki karşıda yakışıklı bir erkeğin beni süzdüğünü fark ettim. Aslında belki de şansımı başka insanlarla deneyebilirdim. Yaklaştım ve
"Merhaba yakışıklı. Adın ne?" Dedim yanına bir çocuk edasıyla. Neden böyle yaptığımı bilmiyordum fakat içimden gelen bir şeydi ve yapmak istiyordum. İtiraz eden kimse de yoktu... neden olmasın.
"Merhaba güzellik. Adım Arda. Peki ya senin?" Dedi ve gülümseyerek göz kırptı. Aslında göz kırpması değilde 'güzellik' demesi garibime gitmişti...
"Sen benim adımı çoktan koymuşsun belli(!)" dedim ve gülümseyerek arkama yaslandım ve kollarımı bağdaş yaptım. O da gülümsedi ve ellerini birbirine kavuşturarak masaya koydu.
"İçki kokmuyorsun... ne o ne iiin var burada burada dolaşan sabaha kadar buradan çıkmayan kadınlarada benzemiyorsun..." dedi ve dikkatle beni süzdü.
"Nasıl aldıysan benim içki içmediğimin kokusunu... tabii beni izlersen..."
"Efendim?" Dedi ve sırıttı duymuştu duymamazlıktan gelmişti. Ne yaptığımın farkında olmadığım vakit eve gitmem gerektiğini biliyordum ve böylede yapmalıydım. Tam ayaklanacakken.
"Ben sana bir vişne suyu daha getireyim. Derdini anlatırsın." Dedi ve barmenin olduğu tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Bir bardak vişne suyumu... hayır demem. Bar kalabalıklaşmıştı. Gece vakti olmuştu. Müzüğin sesi fullenmiş ve sigara kokusu daha da artmıştı arka odadan çıkan birçok insan vardı.
"Naber!? Gelde bir içki ısmarlayayım sana!" Diye bağıran ve de yalpalayan adam kolumdan sertçe tutarak kaldırdı. Başım tekrar dönmeye başlamıştı.
"Bıraksana!?" Diye bağırdım. Artık halim kalmamıştı. Barmenin oraya geldiğimizde Arda'da oradaydı beni ve yanımdaki adamı görünce biraz şaşırdı.
"Bir sorun mu var?!" Diye bağırdı sesli müziğin içinde.
"Sana ne oluyor kardeşim?! Kız gelmek istiyor!!" Diye bağırdı adam Arda'yı geri ittirerek. Arda ise bana baktı ve bende kafamı sağa sola salladım. Gücüm kalmamıştı.
"Bıraksana lan kızı dingil!!" Diye bağırdı ve adama boğazından tutarak adama kafa attı...

"Sen mal mısın?!" Diye bağırdım burnu kanayan Arda'ya. Resmen atmışlardı bizi bardan.
"Sus sen! Zaten senin yüzünden bir keyif yapamadım.
"Şimdi benim suçum oldu öyle mi?! Neyse ya nefesimi boşuna israf etmeyeceğim!" Dedim ve taksi durağına doğru yürümeye başladım. Arkamda gelmediği belliydi sinirli sinirli telefonda biriyle konuşuyordu ben ise hızlı hızlı yürüyordum.
Nereye gittiğimi bilmiyordum yürüyordum işte öylece.
"Kıza bak, taş taş!" Diye seslendi arkamdan bir erkek sesi.
"Aynen abi. İndira gandelik tam!" Dedi cevap olarak yanında ki çocuk. Bana dedikleri belliydi. Adımlarımı hızlandırdım ve  telaşlanmaya başlamıştım. "Kız ceylan nereye kaçıyorsun böyle!" Dedi ve kolumdan tuttu birden adam.
"İmdaaat!!" Diye bağırmaya başladım sokağın ortasın. Bardan kendini zor dışarıya atmış bir kaç sarhoş dışında kimseler yoktu. Onlar bakıp geçiyordu zaten. Otobüs durağının oradaydık. Tamda bir otobüs gelmişti. Ben tekrar bağırdım fakat adam ağızımı kapatarak bağırmamı engelledi.
"Kim var orada. Kızı rahat bırakın!" Dedi bir kadın sesi.
"Boş ver hayatım. Kimse yok işte." Adam hemen beni durağın arka tarafına çekti. Kadının gölgesi küçülüyordu gittikçe. Kadın bizi gördüğünde adam ağlayan beni bıraktı ve arkadaşı ile kaçmaya başladı. Ben kadına sade bir teşekkür edip yürümeye karar verdim. Eve kadar yürüdüm ve sessiz bir şekilde eve girdim. Büyük bir bardak su içerek sessiz bir şekilde odama geçtim. Üzerimi değiştirmeden direk yatağa girdim ve örtüyü kafama kadar çektim...

   Gecenin bir yarısı telefonumun sesini duydum. Duymamla birlikte telefonu kökten kapatmam bir oldu.

    Sabah kalktığımda Deniz azrail gibi başımda dikiliyordu. Annem de onu takip ediyordu.
"Ne oluyor ulan?" Dedim kafamı kaşıyarak.
"Kızım, seni kahvaltıda bekliyorum. Kendine gel ve masaya geç." Dddi annem. Çok ciddiydi ve başım çok ağrıyordu. Deniz de onların peşinden çıkmıştı. Kapalı telefonumu açtığımda ise cevapsız aramalarda Burak'ın ismini aradığıma inanamıyordum. Aramamıştı işte.
    Masaya oturduğumda;
"Kızım seni 3 günlüğüne şehir dışına göndermeye karar verdim. Hiç iyi değilsin. Gece yarıları gelme. Durup dururken ağlamalar. İçine kapanık olma-"
"Anne sen ne dediğinin farkında mısın?! Benim adıma benden habersiz karar veriyorsun!" Diye sesimi yükselttim. Annem kaşlarını çatmıştı.
"Ne dediysem o olacak! Baban yok diye iyice salldın kendini yeter bende bir yere kadar nazını çekebilirim." Diye bağırdı ve masadan kalkıp odasına geçti. Ben ise ağlamakla yetindim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 14, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Cici KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin