"Maryo kafe" Bölüm-17

37 15 0
                                    



"Eee... kuzen anlat bakalım nasıl gidiyor!" dedi Kaan ağzına bir salam daha atarken. Gerçekten çok mutlu olmuştum. Resmen 3 yıldır göremediğim kuzenim Kaan'ı simdi görüyordum. "iyi diyelim iyi olsun..." dedim en son olaylar aklıma gelirken. "ben de yedim dimi." Dedi ve merakla yüzüme bakmaya başladı. "Of. Sonra konuşsak..." dedim ve gözlerimi kaçırarak yemeğime geri döndüm. "hadi be kuzen..." dedi ve omzumu dürttü. Ben de dayanamayarak başladım anlatmaya. Zaten Deniz de yoktu... birikmişti.


Burak'tan...

"hayır! O imza atılmayacak!" diye gürledim ve telefonu adamın suratına kapattım. Kesinlikle bu şirketi satmayacaktım hem de o Ahmet denen herife! Hayatta! Kapının tıkandığını duyunca 'gir!' dedim ve gelen kişiyi beklemeye başladım. "Burak oğlum adamlar geldi lan toplantı odasındalar!" dedi Mert. Bora olmadığı için birkaç gün o bakacaktı. "bak bir kargaşa filan çıkartma durduk yere. Sakin ol." Dedi Mert. "lan! Daha ne kadar sakin olabilirim! Adamlar 1 ayada resmen 15 kere bizden şirketi almak için yapmadıkları şey kalmadı be!" dedim ve bir hışımla Mert'i ittirip büyük toplantı odasına doğru yürümeye başladım. Benim odaya girmemle birlikte adamların selam vermek için kalkması bir oldu. "merhaba Burak be-" diyordu bir adam k i ben susturdum. "bakın hemen konuya girmek istiyorum. Bu şirketi satmayacağız!" dedim ve yumruklarımı sıktım. "fa- fakat size reddedemeyeceğiniz bir fiyat sunmuş-"
"Bakın! Size adam gibi cevap veriyorum. Bu. Şirket. Satılık. Değil! O Ahmet olacak adama da aynen böyle iletin. İyi günler. Görüşmemek üzere." Dedim ve bir hışımla odadan çıkıp odama yöneldim. "beklesene lan!" diyerek arkamda ki Mert'i umursamadım ve yürümeye devam ettim. Arkamdan da Mert girince sandalyeme oturdum. "yalnız kutlarım çok güzel laf soktun!" dedi ve yayılarak koltuğa oturdu. "bak Mert benim asabımı bozma. Şimdi ben sana bir sokucam buradan göreceksin! Yürü git lan!" dedim ve elimi masaya vurdum. Mert ise hiç aldırmadı ve yayvan yayvan ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi ve dönüp bana baktı. "bak işte buraya kadar uzatamazsın." Dedi ve göz kırptı. Masada elime geçen bir kalemi hışımla aldım ve ona fırlattım. "siktir git!" diye bağırmamla ayaklarını poposuna vura vura kaçması bir oldu. "keriz herif" dedim ve sinirli bir şekilde dosyalarla ilgilnmeye başladım.
Yarım saat kadar sonra ise canım sıkıldı ve araba ile bir tur attıktan sonra otobüs durağının yanından geçerken gözüme sarışın bir kafa takıldı. Öykü...
Öylecene kendi kendine sinirli sinirli konuşuyordu manyak kız... sonra yanından bir araba geçerken yerdeki suyu Öykü'nün üzerine sıçrattı ve bir yere park etti. Arabadan inen kişiye dikkat etmemiştim taaki. Öykü o adama sarılıncaya kadar... heyecanlı heyecanlı konuşuyordu ve bu nedense bende değişik bir duygunun oluşmasını sağlıyordu. O an arabadan inip o adamın ağzını burnunu kırasım gelmişti ki 'banane beni ilgilendirmez..' dedim ve gaza basıp uzaklaştım...

Öykü'den...
"Nasıl yani ayrıldınız mı?!" diye bağırdım Kaan'a. O an birkaç kişi bize dönmüştü ve Kaan da 'tanımıyorum' diyerekten ellerini havaya kaldırmıştı. "Ne bağırıyorsun kızım!" dedi sinirle. "oğlum! Resmen bana '4 yıllık sevgilimden ayrıldım.' Diyorsun. Nasıl bir tepki vermemi bekliyorsun acaba...!" dedim ve yeniden heyecanla ona baktım. O kızdan nefret ediyordum aslında iyi oldu. "ayrıldık demedim... sadce ara verdik. Dedim." Dedi ve başını yemeğine gömdü. Çok tatlı olmuştu. "ay aman da aman! Büyümüşte üzülür müymüş!?" dedim ve yanaklarını sıktım. O da hemen geri çekildi ve etrafına bakınıp bana kızgın bakışlarını gönderdi. "kızım yürü git valla alırım ayağımın altına." Annem gibi konuşan Kaan'a bakarken. Kapıdan giren yüz ile öyle kalakaldım... "yuh!" dedim ve elimde ki menüyü yüzüme kapattım. "ne oldu lan?" dedi ve arkasına baktı. Tabii doğal olarak Burak 'ı tanımıyordu. "ne var ki orada?" dedi ve daha da dikkat çekti. Kaan'ı omzundan tutarak önüne çevirdim ve menü ile yüzümü tekrar kapattım. "o kim lan?" döveyim mi?" dedi ve bana bakmaya başladı. Cidden geri kafalıydı bu çocuk... "oğlum. Mal mısın? Kendine gel. Burak lan o!" dedim ve menüyü birazcık aşağıya indirerek Burak bakacaktım ki... göz göze geldik. Aman! Ben mi korkacaktım! Utanacaktım! O utansın! O korksun! Menüyü indirdim ve Burak'a bakmayarak Kaan'a döndüm. "kalksak mı?" dedim ve bezgin bakışlarla Kaan'a baktım. "ben tostumu bekliyorum." Dedi ve kafeyi süzmeye başladı. "of." Dedim ve telefonumu çıkartıp araba yarış oyunumu açtım ve oynamaya başladım. Burak'a bir bakış attığımda Kaan'a sinirli sinirli bakışlar attığını gördüm ve aklıma gelen akılla. Evet akılla beraber sinsice sırıttım ve elimi Kaan'ın elinin üstüne koyup okşamaya başladım. "kızım yürü git arkada ki sevdiceğine yavşa." Dedi ve elini çekmeye kalkıştı. Ben ise eline çimdik atıp elini çekmemesini sağladım. "çaktırma." Dedim ve gülümsedim. "ne çaktırma kızım.şimdi ben buradan bir çakıcam göreceksin. Bıraksana elimi." Dedi ve cümlesini bitirmesiyle jeton düşmüş olacak ki. 'heee..!' gibi bir şey dedi ve diğer elini de elimin üste koydu ve elimi alıp zarif bir öpücük kondurdu. Sonra da bana bir gülücük gönderdi. Ben de ona aynı samimiyetle bakarken Kaan'ın tostu geldi ve elini çekmek zorunda kaldı. "hayvan." Diye tısladım ve tekrar Burak'a bir bakış attım. Bu sefer çenesi kasılmıştı ve ateş çıkmak üzere olan gözlerini Kaan dan ayırmıyordu. Kaan hayvan gibi tostunu yedikten sonra hesabı ödedi ve elini elime kenetleyip beni kaldırıp kapıya yönlendirdi. Kaan'a şöyle boydan baktığımda ise gerçekten hayvan gibi olmuştu... sarı saçları... uzun boyu ve kaslı vücudu ile gerçekten yakışıklı görünüyordu. Tabii kimin kuzeni... "beni okula bıraksana. Gene azar işitemem." Dedim ve camdan dışarı bakmaya başladım. Burak kesinlikle patlamak üzereydi. Yüzünden bile anlayabiliyordum...

****

"Teşekkürler kuzen. Annem seni de görmek ister oturmaya geliyorsun! Kaçarın yok" dedim ve arabadan çıkıp Kaan'a el salladım. O da bana el sallayınca gitti. Ben de okulun bahçesine girdim. Derste oldukları belliydi. Bahçe bomboştu! Zaten bende bu şans ne arar.
Kapının önüne geldiğimde oyalanmak amacı ile saçımı ördüm ve bozdum. Daha sonra yeniden bunu tekrarladıktan sonra derin bir nefes alıp kapıyı tıkladım ve nefesimi tutarak beklemeye başladım. "gir!" diyen hacanın gür sesi ile birlikte irkildim ve sessiz ve yavaş bir şekilde kapıyı araladım. Ders matematikti işte bu sıçışımın resmiydi. "sen kimsin nöbetci mi?" diye sordu isminin Mehmet olduğunu bildiğim hoca. "yok hocam. Ben geç kaldımda... özür dilerim." Dedim ve yavru bakışlarımı hocaya yönelttim. Hoca bana ilk öfke ve daha sonra alayla baktıkdan sonra o meşhur cümlelerden birini söyledi "benim dersime geç kalacaksan hiç gelmeyeceksin." Dedi ve sonra yeniden öfkeyle bakıp "şimdi dışarı! Hemen!" dedi ve bekleyen bakışlarını bana döndürdü. Ben ise en azından beynim yanmaz diye düşünüp sınıfın kapısını yavaşça kapadım ve arkamı dönüp yürümeye başladım. " baynimde yanmıyacak oh mis..." dedim ve kendimi avutmaya
   
                                    ****
   
Kendimi yeniden maryo kafeye yürürken buldum ve bu gün okulu asmaya karar verdim. 'zaten böyle hep düzenli bir şekilde asarsan kırışmaz!' ciddiyim salaksın... iç sesimede mesajı ilettikten sonra boş bir masaya oturdum ve elimde ki telefon ile oynamaya başladım. "ne alırdınız." Diye yanıma gelen bir garson ile kendime geldim ve "su" diyerek gülümsemeye çalıştım. saçma döngü... aklımda hala bu cümle varken derslerime nasıl bakabilirdim ki... "selam bebek." Dedi o iğrenç adama ait olan o iğrenç ses... "Eren..." diye fısıldadım ve o koca gözlerim ile o pislik yüze bakmaya başladım...

Cici KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin