Deniz'den...
"Nerede!!" Diye bağırdım. Bora'yı göremeyince kalbimdeki acı ile öfke birleşti ve değişik bir duygu çıktı ortaya. Bu duyguyu bu hissi daha önce hiç tanımamıştım. Fakat buna alışacaktım. O nasıl başa çıktıysa bende başa çıkacaktım... "bak. Deniz. Kendine gel uyu... daha kötüye gedeceksin... hem serumunuda çıkardın... kendine gelmen lazım." Dedi hemşire. Onu takan kim?! "Tamam."dedim birden ciddileşerek. "Sadece bana onu bulun?.." dedim. " 'onun' ismini söylersen. Deniyeceğim." Dedi hemşire. "Bora..." dedim gözlerim dolarken. "Tamam canım. Sen yat ben de seni getirenleri bulucam tamam mı?"Dedi sanki deliymişim gibi. Fakat bunu umursayacak değildim... başım kesilmiş gibi hissediyordum ve en son hatırladığım şey...Öykünün kapısındaydım. Ben yatağa girip yattım kolumda hissettiğim şeyin iğne olduğunu fark etmemek elde değildi zaten ve tekrar karanlıklara karıştım...Öykü'den...
Birden kolumdan tutulup ters çevrildim ve dudaklarımda bir baski hissettim. yumuşaktı. Kim olduğunu anlamadan sormadan ondan ayrıldım ve yüzüne okkalı bir tokat geçirdim. Ben bile bu kadar güçlü olduğumu bilmiyordum. O kişinin Burak olduğunu gördüğümde ise şaşkınlığımı yüzüme vurmamakta başarılı olamadım. Elde değildi ki... ya zır deli olmalı ya da biri ile karıştırmıştır. Nedense zır deli olması daha çok işime geldi. Burak ise yan yatmış suratını hala düzeltmemişti. En sonunda elini yanağından çekti ve hayal kırgınlığı dolu olan gözlerini bana çevirdi. Ben o an ne yapacağımı bilmezcesine sadece iri gözlerimle Burak'a bakıyordum. Burak ise bana son kez baktı ve hiç arkasına bile bakmadan dönüp gitti... ben ise sadece orda dikilip duruyordum. Ne olduğunu bilmiyorum ama içimden bir ses 'ona karşılık vermeliydin' diyor. "Kızım sen ne kadar malsın öyle. Lan çocuk geliyor peşinden. Sonra seni öpüyor sen ne yapıyorsun(!) ona Osmanlı tokatını pat(!) diye yapıştırıyorsun!" Ne biliyim ben! Hem onu sevdiğimi de nereden çıkardın? Of! Bilmiyorum ama zamana ihtiyacım var...
Telefonum sesi ile mal mal bakışlarımı cebime indirip telefonumu çıkardım ve arayanın Bora olduğunu gördüm... öfkem kat kat artarken sakin kalmaya çalıştım. "Nerdesin lan sen!" Diye çıkıştım Bora'ya. "Ne oldu..? Ben sadece-"
"Ne sen sadece ben sadece ayakları be!! KIZ BURDA CANI İLE CEBELLEŞİYOR! Sen git! Git anasını satayım! CEHENNEMİN DİBİNE GİT! Bir daha da görmeyeyim seni!!! Sakın çıkıp gelme! SAKIN!!" Diye bağırdım ve telefonumu kökten kapattım. Burak olayını bile unutmuştum. Deniz'in kaldığı odaya geldiğimde ise onun o hayat dolu bakışlarının boş boş bezmiş bir şekilde tavana bakarken görmek beni içten içe bitiriyordu. Hem de ne bitirmek... ölüyordum resmen...Hemşireyi görünce hemen yanına gittim bir koşuda. "Ne oldu? Uyanmış. Her şey yolunda mı?"dedim teklaşla. Hemşire ise içten bir gülümseme ile bana baktı ve "hastamızın durumu gayet iyi. Hayati tehlikesini atlattı. Sadece yeniden kriz geçirmemesi için sakinleştirici verdik." Dedi. "Peki göre bilir miyiz?" Dedim heyecanla. Çok mutlu olmuştum ve bir an önce Deniz'i de alıp buradan çıkmak istiyordum. "Evet. Fakat sadece 5 dakika." Dedi ciddi bir ses ile. "Tamam. Sadece beş dakika" dedim bende ve hemen kapıya yöneldim.
İçeri girmeden önce kafamı uzattım ve denize baktım. Yanına geçip oturdum fakat o ben yokmuşum gibi sadece tavana bakıyordu. Ben de o bana bakmayınca nefesim ile birlikte düşen bir damla göz yaşı ile konuşmaya başladım. "Hatırlıyor musun? Ben ben bir kere düşüp kolumu kırmıştım. Sende demiştin ki 'benim kolumu alabilirsin?' Sonra da gidip benim gibi kapı arasına sıkıştırmışsın kolunu da kırmıştın... işte o gün seni kendi kardeşim gibi sevdim... sana her sırrımı her duygumu her şeyimi anlattım ama sen yokken kime ne anlatacağımı ve ya kime ne söyleyeceğimi kime güveneceğimi bilmiyordum be Deniz." Dedim ve bir tane daha göz yaşı yanaklarımdan süzülürken. "Lütfen beni bırakma Deniz... lütfen..." dedim fısıldayarak ve istemeye istemeye de olsa odadan çıktım. Bana neden bakmadığını bilmiyordum... sanırım ilaçtan dolayıydı. Onu böyle görmeye dayanamıyordum... telefonum çalınca kimin aradığına bakmadan açtım. "Alo." Dedim. Ses gelmeyince bir hıçkırık duydum. "Alo..." dedim yeniden. "Hey. Ordamısınız?"dedim. "Alo. Öykü s-sen misin ya-yavrum?"Dedi Deniz'in annesi.
"Evet de. Siz iyi misiniz?" Dedim telaşlanarak. Ben hep onu anne yarısı teyzem bilirdim. Tamam ben de ona kırgınım fakat ana yüreği işte... "kızım. Deniz telefonlarıma cevap vermiyor... bir-bir şey mi oldu..?"Dedi ağlayarak. Şimdi ben nasıl söyleyecektim bunu... "şey teyze..."dedim kekeleyerek. gözümden yaşlar boşalıyordu resmen. "Ney kızım?! Bir şey mi oldu denizime!?" Diye bağırdı telaşla. "Şey. Biz-". "Kızım gevelemede söyle!"Dedi birden. "Deniz hastanede... kriz geçirdi..."diyebildim sadece. Bir süre sadece sustu. "Ne demek kriz geçirdi! İyi mi şimdi!?"diye bağırdı. Hışırtıları gelmişti. Sanırım hazırlanıyordu. "İyi iyi. Şimdi uyuyor." Dedim toparlanarak. Bunu sesli söylemek daha iyi gelmişti... hastanenin isminide söyledikten sonra telefonu kapattım. Arkamı dönmüştüm ki Bora ve Burak'ı buraya doğru yürürlerken gördüm. Burak... başını aşağı eğmiş suratıma bile bakmıyordu. Benimde üstüm başım bayağı kirlenmişti. Umursamadan Boranın yanına gitim ve omuzundan ittim. İlk afallasada sonra dengesini bulup ayakta durmayı başardı. "Nasıl yaptın lan! KIZI BIRAKIP GİTTİN!! Kız SENİN YÜZÜNDEN FELAK OLDU!!! Hastanelerde sürünüyor... KIZIN BABASI ÖLMÜŞ! Aklı başında değil. SEN GEÇMİŞSİN ANNEN HAKLI DİYORSUN!! LAN KIZIN AKLI ALLAKBULLAK SEN GİDİYORSUN ANNEN HAKLI BOK-" doktorun yanımıza gelip söylediği cümle ile kendime geldim. "Hastamızın bir hafta on gün psikiyatri tarafından bir müddet göz altında olacak... delirme olasılığı yüzde altmış."Dedi ve hüzünlü bakışlarını boş olan koridorda süzdürdü ve yürümeye başladı. Ben ise ayaklarım iflas etmiş bir şekilde yere yığlırken Burak beni kolarından tuttu ve bir koltuğa oturttu. Ben ise sadece kendimi güçsüz ve çaresiz hissediyordum. Ben onun yerine geçemiyordum... koyamıyordum kendimi onun yerine. Nasıl dayandı. Babası ile küsken ölmesi... aklımı yitirir- devamını getiremedim. Çünkü benim denizim bu kadar yükü kaldıramazdı ki. O denizdi. Ancak gemileri taşırdı o. "İyi misin?"Burak'ın sorusu ile kendime geldim ve hiç bir şey olmamış gibi sorduğu sorusuna ben de hiç bir şey olmamış gibi cevap verdim. "İyiyim. Sadece eve gitmek istiyorum."dedim. Çünkü burda durmanın bir manası da yoktu. "Tamam. Ben seni bırakırım."diye atıldı Bora fakat hemen sonra benim öfkeli bakışlarımı görünce Burak'a döndü ve "sen bıraksan daha iyi olur bence..."Dedi ve gözünden bir damla yaş aktı. "Ben taksiyle giderim."dedim ve ayaklandım fakat ayağımın güçsüzlüğünü hissedince yeniden oturmak zorunda kaldım. "Gel ben seni bırakırım."Dedi Burak istemeye istemeye de olsa. Bende bir şey demedim ve onun elini tutarak yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cici Kız
Novela JuvenilÖykü babasının yanına Londra'ya gider. Uçakta yanına oturan biri gıcık, yakışıklı, gıcık, yakışıklı... Derslerle kafayı yiyiyen aynı zamanda okulun popüleri olan Öykü, eğlenceli öykü, psikopat Öykü, Sevgiden, sevilmekten uzak duran öykü... ...