Karşında oturduğum denizi anlamlara yüklemeye çalışırken yanagima sürtünen parmaklarla sıçrayıp ona döndüm. Uzun bi süre baktığında üzerime eğilip kolunu belime sardı. Burunlarimizin birbirine temasiyla gözlerim kapanirken
"Küpeli..." diye hirladi. Bedenimin titremesine neden olan ses tonu nefes düzenimi değiştirmeye yetmişti. Burnunu yanagima oradan da boynuma sürterken havanin hafif bulanikligina rağmen ılık esen havası mayismama neden olmustu.
"Hasretim ... kokuna ... ellerine ... ufak bedenine ... sana." Gözlerimin kapalı olmasına rağmen büründüğüm ağlamaklı ifademi beni daha da dipsiz kuyuya sokarak hazırlamıştı.
"Özledim seni küpeli. Çok özledim ben seni" dolan gözlerim kipriklerimi zorlayip titretirken yanagimda hissettiğim dudaklariyla gözlerimi sıkmıştım. Yanagima koyduğu eliyle farketmedigim yanagimdan süzülen yaşı silerken gözlerimi aralayip bakislarimi kaçırdım. Beni göğsüne capraz biçimde yatırırken göğsünde dolandirdigim bakislarimi yanagimda ki eliyle kesmişti. Gözlerine değen gözlerimle kesik kesik iç çekerken
"Gülerken kisilan gözlerine saheser olan kipriklerin ağlarken islanmayacak küpeli. Çünkü sen hala ufak dolunaysin ve bana aynı bakan islak kipriklerinin arasinda ki gözlerin burama dokunuyor" diye fisildayip elimi kalbinin üzerine koydu. Kalbinin düzenli ritmi kulaklarimin ucundaymiscasina kendini duyururken gözyaşlarımı hazırlayan diğer cümlelerini kurdu.
"Bazı şeyleri itiraf etmek zor , ama küpeli ... ben huzurlu hissediyorum. Bu doğru değil...
Benden uzak kalman gerekiyor küpeli "
Dolu gözlerim yeniden gözlerine temas ederken alnında belirleşmiş damar ve sıktıgı dişleriyle oluşturduğu sert yüz ifadesiyle yüzümü inceliyordu.
"Sen benimsin ufaklık ... bu hikayede senin sahibin benim . Kimse değil, olmayacak. Fakat senin bana böyle bakman doğru degil. Bu doğru değil. " baskiladigi göğsünün üzerinde ki elimle kalbi neredeyse avuclarimdaydi.
"Benim bir kalbim yok. Bu atanın ne olduğunu biliyor musun küpeli?
O duvarlar arasında kalmış çocuğun çığlıkları...
Geçen süreyle acılarına alışmış çocuğun yıkamayacağı duvarları arasında ki boş bakışları...
Ben alıştım ufaklık.
Ben sensizliğe , sessizliğe , duvarlara alıştım. "
Kaçan gickiriklarimla kafami eğip ellerimi ağzıma kaparken gözlerimi kapayıp kendimi kastım. Elimin üzerine konulan el , elimi dudaklarimdan ayırırken yerini alan dudakları kendimi tutamama neden olmuştu. Hareketsiz öylece kalışımız verdigimiz nefesleri solumamiz sadece aramizdan düşen gözyaşlarımı beraberinde getirmişti. Alt dudagima kondurdugu uzun baskılı öpücüğü sonucu hızla ayrılmasıyla bogazimda düğümlenen hıçkırıklarla nefes alamadığımı hissetmiştim. Gözlerimi araladigimda karşımda çökmüş haliyle rüzgarı görmem hickiriklarimi serbest birakmama neden olmuştu. Hızla sarilmasiyla sarsilarak ağlarken istemsiz bagirislarima onun tek damla gözyaşı karşı gelmişti.
"Doğru değil güzelim ... canın yanacak. Doğru değil." Aklıma ususen bir çok şey arasına gizlenmiş diplerde ki öfkemi tutup çekerken
"Neden herkes kendine?" Diye bağırdım. Kolları sıkılasırken onu itip ayaklanmamla endişeyle dogrulmustu. Gözlerimi koluma silip
"Neden gerkes kendine abi? Neden herkes kendi acılarını umursar? Çok mu cirkinim? Çok mu degersizim? Hiç mi kimsenin umrunda değilim? Hiç mi kimsenin umrunda değil yaralarım? Hiç mi umrunuz da değil kanayacak yaralarim?" Diye bağırdım. Sahilde dolanan tek tük kişilerin acı dolu bakışları yanımdan geçip gidene dek olması kanayan yarama tuz basmıştı. Rüzgarın birşey diyemeyip beni sarmalayarak susturma çabalarıni geri adımlarimla engellemistim. Kafami aşağı yukarı sallayip
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Payiz Yağışı
Teen FictionDOLUNAY ^^ Acı aşısı olmuş kabullenisle küllerine dek yanan bir adam , Baybars Ateş. Yalan bir hayatta kendini yıpratmış bir günah keçisi , Dolunay Arslan. Ölümün hiçbirzaman son olmadığını küllerinden doğarak gösteren Baybars Ateş , o külleri Dol...