Herkese merhaba! Yeni bir hikayeyle karşınızdayım. Belki de bu yazıyı daha önce yazmalıydım ama biraz tepkilerinizi ölçmek istedim. Yorum yapan kişi sayısı az ama daha yeni olduğundan dolayı bu durumdan yakınamam. Her şey için teşekkürler umarım daha çok sever ve değer gösterirsiniz. Artık yeni bölümler böyle karışık günlerde gelmeyecek. Her pazar (atabilirsem) yeni bölüm gelecek. Herkese iyi okumalar.
Günler geçtikçe Young Jae'nin, Jung Dae Hyun'u öldürme isteği köreliyordu. Geçen seferki söyledikleri tamamıyla bir oyundan ibaretti. Dae Hyun istese Young Jae'yi hemencecik öldürebilir, diğerlerinde de olduğu gibi cansız bedenini Jae Bum'un önüne atabilirdi.
Amacı, Young Jae'yi öldürmeden etkisiz hale getirmekti.
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Oyun olduğunu bildiğim halde, onu takip ediyor ve sonunda özgürlüğüm dahi olsa onu öldürmek isteyen beyin hücrelerim birer birer yok oluyordu.
Dünyada kalbi ile beyni arasında kalmış onca insanın içine dahil olmuş olsa da arada kaldığı şeyin "iki ucu boklu değnek" tabirinin gerçek gösterimi olduğunu biliyordu, Young Jae.
Bay Im'in ölmeden önceki hayatını özlediğini söyleyebilirdi. O adamı seviyordu. Gangster olmasına rağmen onu normal bir vatandaş gibi yetiştirmiş, istediği her şeyi ona bir hayat dersini öğreterek vermişti.
Üniversite kazanmasında bile hileye başvurmamış ama daima arkasında olup destek vermişti. Üniversitenin ilk yıllarında dansa ilgi duymuştu. Bunu fark eden Bay Im, hemen şehrin en iyi dans kursuna göndermişti onu.
Jae Bum ile aralarının açılmasında Bay Im'in etkisi oldukça fazlaydı. Bay Im, Young Jae'ye kendi çocuğuymuş gibi davranırken, Jae Bum'a üvey evlat muamelesi yapmaya başlamıştı. Bunu Young Jae bile fark ediyorken Jae Bum'un nasıl hissettiğini az çok tahmin edebiliyordu.
Hatta Bay Im, Young Jae'nin soyadını bile kendininkisiyle aynı yapmıştı. Artık siz düşünün.
Young Jae'nin hayatı, yeterince kötü gitmiyormuş gibi hala inatla bir şeyleri ters götürmekten zevk alıyordu.
Young Jae gelen mesajı bilmem kaçıncı kez tekrar tekrar okudu. Gayet net bir mesajdı fakat beyni bunu kabullenemiyordu.
Young Jae, söylediğini düşündüm. Jackson ile konuştum. Jung Dae Hyun'u öldürmende sana yardım edeceğiz. Takip altına aldık. -JY
Mesajın sonundaki "JY"ye ne kadar gülmek istese de yüzü inatla karşı geliyor, emirlere itaat etmiyordu.
"Kendim öldüreceğim." gibi bir şey söyleyemezdi. İlk başka yardımı isteyen kendisiydi. "Ben vazgeçtim." ya da "Onu öldürmek istemiyorum." da diyemezdi.
Ne yapacağını bilmiyordu. Jin Young, ondan nefret ettiği halde ona yardım etmek istemesine hiçbir yorum bulamıyordu. Bir de işin içinde Jackson vardı. Kesinlikle ona zarar gelmesini istemiyordu.
Young Jae, evin sessizliği kadar boş olan tavana bakarken düştüğü duruma güldü. Elindeki telefonu yüzüne yaklaştırıp cevap yazdı.
Anlaşıldı ama tek bir şartla.
Şart ne? -JY
Elinize onu öldürme fırsatı geçse bile benim öldürmemi bekleyeceksiniz.
Dalga mı geçiyorsun Young Jae? Fırsat bulduğum an kellesini uçuracağım. -JY
"Harika..." diye mırıldandı. Gerçekten, Tanrı onu sevmiyor olmalıydı. Bilgisayara geçti ve Dae Hyun'un dosyasını açıp numarasını kaydetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6Q99 | DAEJAE
FanfictionTitreyen elini umursamadan silahı tekrar ona doğrulttu. "Ölmek mi istiyorsun? Sana kaç dedim!" Kendisine bakan silahı umursamadan çocuğa yaklaştı. Silah tutan elini kavradı ve silahı kendi göğsüne bastırdı. "Sen öldüreceksen, evet." "Benimle dalga...