Çocuk yatağında huzursuzca kımıldandı.
"Hah! Jung Dae Hyun'muş! Kıçımın kenarı. Yine koca göbekli, saçlarının yarısını kaybetmiş, orta yaş sendromuna girip eşini aldatan bir şerefsizden başka ne çıkabilir ki?"
Bu öldüreceği ikinci insan olacaktı. Şimdiye kadar bu tür işlerde sonuna kadar gider, ve oracıkta bırakırdı. Jae Bum ise devamını halleder, pisliğini temizlerdi. Bu hep böyle devam etmişti. Eğer kabul ederse bununla birlikte son bulacaktı. Peki onu azad ettiğinde, gerçekten özgürlüğüne kavuşabilecek miydi?
Jae Bum, ne kadar pislik de olsa, bir konuda haklıydı.İnsanlara güvenilmemeliydi. Ama şu an ona ve sözüne güvenmekten başka çaresi yoktu.
İlk öldürdüğü insan, babasıydı. Tam bir pislikti. Jae Bum bile şerefsizlik konusunda onu geçemezdi. O daha bebekken annesini aldatmış ve gencecik kadını ufacık bebeğiyle sokakta bırakmıştı. Bir kaç yılda yaptığı tüm borçlar birikince Bay Im ile tanışmış, borçları konusunda bir şeyler yapmasını rica etmiş. Bay Im ise karşılığında ufak erkek bebeği istemiş. Nedenini hala bilmese de babasından daha çok babalık yapan bir adamdı.
Piç oğlu hariç. Öz oğluydu ama bin şahit isterdi. Küçükken aralarından su sızmazken şu an ikisi de birbirine tahammül edemiyordu.
Babasını bir silahla öldürmüştü. Annesine söylediği onca laftan sonra kendisine hakim olamamış ve eline geçen ilk şeyi kapmıştı. Şeytan onu seviyor olmalı ki eline gelen ilk şey dolu bir silah olmuştu.
O şerefsiz, hayatında ilk defa ölüm korkusuna ona "oğlum" demişti. Ona karşı o kadar hissizleşmişti ki diz çökmüş babasını gözlerini kırpmadan anlının ortasından vurmuştu.
Silah sesine gelen Bay Im ve oğlu Jae Bum, şok içerisinde odayı taramışlardı. Jae Bum'un yaptığı ilk şey ona sarılmak olurken babası gülümsedi.
Bu adamın cezasının büyük olacağını biliyordum, demişti.
O zaman beyni işlevini kaybettiğinden anlamamıştı. Bir kaç gün kendisine gelememiş ve polise teslim olmaya bile çalışmıştı. Ama Jae Bum, durdurmuş ve asla onu yalnız bırakmamıştı.
Aradan üç yıl geçmesiyle Jae Bum ile arasında nelerin değiştiğini anlayamıyordu. Jae Bum, babasını kaybedeli yedi ay olsa da, ona karşı değişen tavırları bir senedir devam ediyordu. Ya öğrenmemesi gereken bir şey öğrenmişti ya da gerçekten Young Jae ona kötü bir şey yapmıştı.
Yorganı çenesine kadar çekti. Bir buçuk gündür yataktan çıkmıyordu. Terlemişti ve saçları yağlanmıştı. Sonunda kıçını kaldırıp banyonun yolunu tuttu. Soğuk havaya karşın sıcak suyun altına girdi. Tüm banyo buhar altında kalırken sıcak su bedenini yakıyor ve kızartıyordu. Acıyı hissetmiyor muydu yoksa bunu acıdan saymıyor muydu, bilmiyordu.
Sıcak suyun altına hareketsizce dikilirken kahve tonlarında olan fayansları izledi. Kendini hayattan iyice soyutlamıştı. Ya da... hayat artık onu kendine kabul etmiyordu.
Yaşaması dahi o kadar anlamsızdı ki. Bay Im öldüğünden beri, Jae Bum'un köpeği olmuştu. Onu türlü türlü şeylerle tehdit edip tüm işlerini ona yaptırıyordu. Halbuki Jackson, Mark ve Jin Young gibi güçlü adamları varken.
Aralarında ona en iyi davranan Jackson idi. Jae Bum'un verdiği her işte yardım eder ve onun yükünü hafifletirdi.
Gözlerini telefon sesiyle açtı. Suyu kapattı. Islak ve çıplak olmasını umursamadan banyodan çıkıp odasında, şarjda duran telefonuna gitti.
"Jackson?"
"Uyuyor muydun?"
"Hayır, duştaydım. Bir şey mi oldu?"
Bir süre sessiz kaldı. "48 saatin dolmak üzere, Young Jae. Bir an önce Jae Bum'u ara ve cevabını ver. İşler daha kötü olacak yoksa."
Anlık üşüme ile titredi. "Tamam." diye mırıldandı ve telefonu kapattı.
Büyük bir havluyu beline sardı ve ısındı. İç çamaşırını giyip üzerine pijamalarını geçirdi.
Tüm işini bitirdikten sonra telefonunu eline aldı ve onu aradı.
"Sonunda karar verdin demek. Evet mi hayır mı?"
"Evet ya da hayır demeden önce seninle yüz yüze konuşacağız, Jae Bum."
"Sana vakit ayırabilir miyim, bilmiyorum."
"Bana vakit ayırabilir misin, diye sormuyorum Bum. Konuşacağız. Buraya gel."
Telefonun diğer tarafından güçlü bir kahkaha işitti. "Oraya mı geleyim? Ayağına mı çağırıyorsun?"
"Senin işini yapmamı istiyorsan, benim işimi yap, Bum."
Telefonun dıt dıt diye ötmesiyle şaşkınca telefona baktı. Yüzüne kapatmıştı. Geliyorsun.
"Ne yani? Yazılı ve imzalı bir belge mi istiyorsun? Seni bırakacağıma dair?"
Yatağında oturup bağdaş kurmuşken başını salladı Young Jae. Jae Bum ise yatağının ayak ucunda oturuyor ve ifadesizce ona bakıyordu.
"Yapacaksın." dedi Jae Bum ve kendi kendine gülümsedi. "Bakışlarından anlaşılıyor."
"Evet ama kendimi garantiye almak istiyorum. Kağıt imzala."
"Bebeğim, bir kağıt parçasının icabına bir çakmak bakabilir." derken yatakta emekleyerek Young Jae'nin yakınına geldi ve üzerine çullandı. Yatağa gömülerek şaşkınca Jae Bum'a baktı.
"Sanırım dudaklarının tadını özledim." Gözlerini gözlerine dikerek: "İmzala." dedi Young Jae.
Jae Bum haşin gülüşüyle ona baktığında Young Jae'nin tüyleri diken diken oldu. "Büyük zevkle." dedi ve yüzünü çocuğun boynuna yaklaştırdı.
Sıcak nefesini hissettiğinde göğsünü çimdikleyip bacak arasına tekme attı Young Jae. Acıyla inlerken iki büklüm oldu. Yatağın yan tarafına düşerken hızla ayaklandı ve kollarını göğsünde birleştirdi Young Jae. "Bana bir daha dokunma. İmzalayacağın şey, ben değilim. Kağıt, seni gerizekalı."
Acısı geçmiş olacak ki keskin bakışları Young Jae'yi buldu.
"Tehlikeli sulardasın, Young Jae. Eğer bu işi beceremezsen benimle evlenmek zorunda olduğunu unutma. Eğer ki beceremedin ve benimle evlendin. Seninle ilgili çok güzel fikirlerim var. Üzerinde denemek için sabırsızlanıyorum."
Young Jae gözlerini kısıp gülümsedi. "Sabırsızlanmana gerek yok, Jae Bum. Fahişelerinin üzerinde deneme yapabilirsin. Deneme yapmanla kalacak nasıl olsa. İçinde kalmasın."
Yataktan kalktı ve ona ağır ağır yaklaştı. Young Jae her ne kadar ürkse de yüzünü ifadesiz bıraktı.
"Bu güvenin lastik top gibi inecek, Young Jae. Güvenin söndüğü gün, altımda adımı inlemeye başladığın gün olacak."
Sinirden dişlerini sıktı.
"Şu lanet kağıdı imzala ve siktir git."
Bir şeyler ters gidiyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama o tersliği hissedebiliyordu. Jae Bum, her ne kadar şerefsiz olsa da, ondan birisini öldürmesini istese de amcası ve adamları -özellikle Jackson- buna asla izin vermezlerdi. Ama şimdi hiç kimse karışmıyor ve Young Jae'nin o insanı öldürmesini sessizce bekliyorlardı.
İşin en ilginç tarafı ise planın bir süresi olmadığı idi. Genellikle işler beş günde tamamlanır, yedi günün sonunda adam kendini ölü bulurdu. Jung Dae Hyun ya gerçekten de zorlu birisiydi ya da Jae Bum ve yandaşları ona yaklaşamayacak kadar korkaklardı.
Young Jae hangisinin daha kötü bilmiyordu. Zoru başaran birisiydi ama bu sefer içini başaramamak korkusu sarmıştı. Sonunda büyük ödülün olması onu oldukça geriyordu. Üstelik imzalı bir belgesinin olması paha biçilemezdi. Çok daha kötü olan ikinci seçenek... İnsanları kuş avlarmış gibi rahatlıkla öldüren bu insanlar ya Jung Dae Hyun'dan korkuyorlarsa? Onların bile korktuğu bir adam ile o nasıl baş edecekti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6Q99 | DAEJAE
أدب الهواةTitreyen elini umursamadan silahı tekrar ona doğrulttu. "Ölmek mi istiyorsun? Sana kaç dedim!" Kendisine bakan silahı umursamadan çocuğa yaklaştı. Silah tutan elini kavradı ve silahı kendi göğsüne bastırdı. "Sen öldüreceksen, evet." "Benimle dalga...