3.8

81 16 21
                                    

HELLOOOO HELLOOOOOO BEN GELDİM! İYİ OKUMALAR! BU KADAR GEÇ ATMAMIŞ GİBİ YÜZSÜZCE BOL YORUM VE VOTE İSTİYORUM. SİZİ SEVİYORUM!

    Adrese vardıklarında ikisi de hızla arabadan indi. Oldukça yüksek, boş bir binanın hemen önünde duruyorlardı.

Him Chan'ın telefonu titrediğinde hemen cebinden çıkardı.

Çatı katı, yazılıydı. Ekranı Dae Hyun'a gösterdi.

"Gidelim." dedi Dae Hyun. Aralık duran demir paslı kapıya doğru ilerledi Dae Hyun. Him Chan ise onu hemen arkasından takip etmeye başladı.

Binanın içi yoğun rutubet ve yosun kokusuyla doluydu. Dae Hyun hafifçe öksürdü. "Burası da ne böyle?" diye mırıldandı.

Him Chan da aynı şeyi düşünüyordu. Omuz silkti. Dae Hyun, hızlı adımlarla paslı merdivenlerden çıkarken bir gümbürtü koptu. Him Chan ile ikisi aniden durup merdiven boşluğundan yukarı baktılar.

"Young Jae!" diye bağırdığında koşmaya başlamıştı bile. Him Chan hızla onu kolundan yakaladı. Dae Hyun dengesini kaybettiği için boyası dökülen, paslar yüzünden kızıl turuncu bir renk alan korkuluğa yüklendiğinde gıcırdama sesi tüm boş binada yankılandı.

"Ne var? Neden beni durdurdun?" Him Chan'ın suratına doğru bağırdı.

"Ona zarar vermeyeceksin değil mi?" diye sorarken siyah gözleri Dae Hyun'un yüzünü hedef almıştı.

"O tanıdığımız Jong Up değil. Bunun farkında mısın? Senin sevdiğin adam ile onlarca insanı öldürüp şu anda sevgilimi kaçıran adam aynı değiller!"

Him Chan, onun kolunu daha da sıktı. "Ona zarar vermeyeceğiz." derken tüm kelimelere tek tek basmıştı.

Dae Hyun kolunu hızla çekip ondan kurtardı. Yüzünü ona yaklaştırdı.

"Beni karanlıktan çeken Young Jae'ydi. O çıkış yolum oldu. Eğer çıkış yoluma taşlar dizdiyse, emin ol onu tanımam. Jong Up olması umrumda değil."

İkisinin de yüzü bir mermer gibi semsert dururken koridoru aydınlatmaya çalışan sarı lamba bir an söndü ve tekrar yandığında Dae Hyun çoktan merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başlamıştı bile. Him Chan bir süre arkasından baktıktan sonra o da çıkmaya devam etti.

Dae Hyun son kata geldiğinde soluk soluğa aralık olan demir kapıyı ittirdi. Demir kapının betona sürtmesiyle çıkan ses Jong Up'ın dikkatini oraya vermesini sağlamıştı.

Dae Hyun yer yer ıslak olan ve leş gibi rutubet kokan karanlık odada gözlerini gezdirdi ve Young Jae'yi aradı.

Yırtık ve ıslak kumaş koltukta yatan bir bedeni fark ettiğinde hızla ona koşmaya başladı. Ta ki Jong Up silahını ona yöneltene dek.

Dae Hyun hemen olduğu yerde durdu ve yaşadığı minik şoktan ağzını araladı.

"Yerinde olsam, hareket etmezdim." derken silahını birden Young Jae'nin üzerine doğrulttu.

"O." dedi. Sesi çıkmamıştı. "O iyi mi?"

Jong Up, yamuk gülüşünü ona gönderdi. "Bu işe yaramaz, beceriksiz... gerçekten bu kadar önemli mi?"

"Neden?" diye sordu Dae Hyun. "Neden bunları yaptın? Benden ne istiyorsun?"
Gözleri bir Jong Up'a bir Young Jae'ye gidiyordu. Young Jae kafasına darbe almıştı. Bunu kurumuş kandan dolayı anlamıştı. Sadece şu an baygın mıydı yoksa uyuyor muydu?

"İlk başta ölmeni istedim. Sonra benim olmanı. Ama benim olmayacağını bildiğimden sonrasında sadece seni korumak istedim. O sırada Him Chan kalbimi kazanırken seni korudukça onun yüzüne bakamamaya başladım ve sonunda canının yanmasını istedim."

Dae Hyun kelimenin ciddi anlamıyla şok olmuştu. İstemsizce nefesini tuttu. "Ona zarar verme. İşte buradayım." derken ellerini iki yana açtı ve ağlayacak gibi oldu.

"Onun yerine neden beni sevmedin?" Jong Up'ın yüzü düşmüş, kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı.

Dae Hyun cevap vermedi. Tek düşündüğü bir an önde Young Jae'yi buradan çıkarmaktı.

"Him Chan. Onu sevmedin mi?" diye sorduğunda gözleri hala yatan sevgilisindeydi.

"Sevdim. Evet sevdim ama," dedi ve bir süre sustu. "Onun beni sevdiği gibi değil." diye ekledi, konuşmayı duyan Him Chan'dan habersiz.

Him Chan, konuşma boyunca yüzünü yerden kaldıramadı. Akan gözyaşı yüzünde bile süzülmeden ıslak betona düştü. Yavaşça demir kapıdan elini çekti ve bir adım geriye gitti.

Hayatı boyunca belki de yaşadığı en büyük hayal kırıklığıydı. Nefesi kesiliyor ve karanlığın etkisiyle de görüşü bozuluyordu.

"Onu alıp hastaneye götürmeme izin ver. Sonrasında tamamıyla sana teslim olayım, ha? Ne dersin? Tamamıyla senin." dedi Dae Hyun ona yalvarır gibi bakarken.

"Sana nasıl güveneceğim?"

"Sevdiğin adam değil miyim? Bana güven. Sözümü tutarım."

Jong Up bir süre onun suratına baktı. Sonra saatine baktı. "Al onu. Saat bire kadar gelmek zorundasın. Yoksa yemin ederim onu bulduğum yerde öldürür kellesini sana gönderirim."

Dae Hyun buna izin vereceğini hiç sanmazdı. "Gerçekten mi?" sorusunu sorarken kekelemişti.

"Az zamanın var Dae Hyun. Çabuk ol." derken kafasıyla Young Jae'yi işaret etti.

Dae Hyun ona koştu. Su birikintilerinden sıçrayan çamurlar kotunu ıslatsa da umursamadı. Ona ulaştığında hızla onu kollarına aldı ve sıkıca sarıldı.

"İyi olacaksın." diye mırıldanırken arkasını döndü ve merdivenlere doğru büyük adımlar attı. Demir kapıya geldiğinde hafifçe arkasını dönüp Jong Up'a baktı, bir şey söylemeden kapıyı ittirdi ve merdiven kısmına çıktı. Him Chan put gibi orada dikiliyordu.

"Gidiyoruz." diye mırıldandı Dae Hyun buruk bir gülümsemeyle. Him Chan kafasını kaldırdığında o gülümseme tüylerini diken diken etmişti. Kendini feda etmeye tamamen hazırdı.

"Hadi hyung. Gidiyoruz." dedikten sonra kollarını daha da sıktı ve kucağındaki Young Jae'yi sabitledi.

"Hemen arkanızdayım. Dikkatli in."

Dae Hyun başını sallayarak onu onayladı ve merdivenleri olabildiği kadar hızlı inmeye başladı.

Aşağı inerken Young Jae'nin kafası, Dae Hyun'un göğsüne çarpıyordu. Bu onu yarı uyandırmıştı. "Dae Hyun." diye fısıldadı. Dae Hyun onun sesini ne kadar özlediğini fark ettiğinde kafasındaki kurumuş kanları umursamadan onu başından öptü.

"İyisin."

Sevgilisinin yüzüne ağlamaklı bakarken binada yankılanan acı silah sesiyle tüm dikkatini ve dengesini kaybetmişti.

Fakat olan olmuştu. Ayağı paslı, ıslak merdivende jilet gibi kaymıştı ve ikisi birlikte yuvarlanmaya başladılar. Young Jae'yi ne kadar sıkı da tutsa ellerinden kaymış ve cama uçmuştu.

Karanlık ise oldukça soğuktu.

6Q99 | DAEJAEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin